Asgari ücrete zam istemiyoruz

Büşra Aksakbağı Ay
2019 yılı kapıda. Gündem her yıl olduğu gibi bütün yıl için büyük önem arz eden asgari ücrette.
 
Asgari ücretin belirlenmesi için işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan bir Asgari Ücret Tespit Komisyonu kuruldu.
 
Yapılan görüşmelerde ortaya atılan rakamlar bin sekiz yüz ve 2 bin üç yüz lira arasında değişiyor. Nihai sonuca henüz varılmadı.
 
Hepimiz şu konuda hemfikiriz asgari ücretle yaşamak çok zor. Özellikle son zamanlarda gelen zamlar ile neredeyse imkansız hale geldi. Peki, yapılacak olan zamlar buna çare olacak mı?
 
Zam ne olursa olsun mevcut duruma çare olmayacaktır. Denklem çok basit. Asgari ücret ne kadar artarsa enflasyonda bir o kadar artacaktır. Bu da eşittir; yüksek enflasyon ve değersizleşen para..
 
E ama işçide haklı. Her şey ateş pahası. Onlara zam gelmese de markete, Pazar’a, tezgaha zam gelmeye devam edecek.
 
İşverende haklı. Asgari ücret enflasyona oranla zamlanırsa buna sigorta bedelleri vs eklenirse altından kalkamayacak.
 
Zam yapmazsan işçiler bu ateş pahası hayatla mücadele edemeyecek. Zam yaparsan işveren yeni personel almak şöyle dursun işçi çıkarmaya başlayacak. İşsiz sayısı rekora koşacak. Bunu yapmazsa personel giderini karşılayabilmek için çalıştığı kalemde zam yapmakta bulacak çareyi. Bu da 7’den 70’e tüm vatandaşa yansıyacak. İşçisi, işvereni, vatandaşı başını ellerinin arasına koydu kara kara düşünüyor…
 
Asgari ücret zamlanırken market Pazar tezgahları sabit kalacaksa buyursunlar istedikleri kadar zam yapsınlar. Fakat bu da çok ütopik bir beklenti olur..
 
Sorunlara yüzeysel yaklaştıkça işin içinden çıkamayacağız. Kısa vadeli değil uzun vadeli çözümlere yoğunlaşmalıyız. Buna gelir dağılımında ki uçurumdan başlayabiliriz.
 
Her sistemde, her düzende, her toplumda statü farkları ve buna bağlı gelir farkı elbette var. Olacaktır, olmalıdır da. Bir işçi ile mühendis, bir mühendis ile işverenin aynı kazancı elde etmesini beklemekte yine ütopik bir beklentidir. Mühendis okumuş emek vermiş, işveren risk almış mevcut konumunu elde etmiş. Bu farka saygı duyuyorum. Fakat bu fark uçurumlaşıyorsa, zengin giderek zenginleşirken fakir giderek fakirleşiyorsa o sistem önce çatırdar sonra en hassas yerinden kırılır.
 
Devlet istihdam için işverenlere birçok teşvikte bulunuyor. Bu verdiği teşviklerin denetimini sağlam yapmalı. İşçisinin arkasında durup hakkını aramalı. Devlet vergi dağılımında eşitliği sağlamalı. Vergi reformu hayati önem taşıyor. Bunu ekonomistler senden, benden daha iyi biliyordur. Devletin işverenden aldığı sigorta parasını en azından bu dönem atlatılana kadar azaltması lazım ki önce işveren rahatlasın sonra işçisini rahatlatsın. Tabi bunu yaparsa yine denetimini yapmalı. Devlet köyden kente göçün önüne geçmeli. Çiftçiyi teşvik etmeli, katkı sağlamalı, üretimin devamını getirtmeli. Devlet girdi maliyetlerini düşürüp ihracatı artıracak politikalar uygulamalı. Böylece hazineye dışarıdan para sokmalı. Devlet uzun vadeli yatırımlar için bilime, teknolojiye en önemlisi eğitim sistemine hassasiyetle yaklaşmalı.
 
Velhasıl kelam..
 
Niyetim kimseye işini öğretmek değil, bizimkisi naçizane bir tavsiye..