Yeni bir yıla adım atarken işçisi, memuru, işvereni herkesin en çok merak ettiği konu; bu yıl asgari ücret ne kadar olacak?
2018 yılı asgari ücreti bin 603 lira olarak belirlendi. 199 lira zam. Yüzde 12’lik enflasyon oranına göre asgari ücretin bin 572 lira olması bekleniyordu. Beklenenden fazla çıktı. Fakat, bu zammın yanında gelecek olan zamları düşününce..
Ekonomi uzmanı değilim, hatta açık yüreklilik ile söylüyorum çok fazla da anlamam. Ama Türkiye şartlarında yaşayan bir vatandaş olarak asgari ücretle yaşamanın şartlarını az çok tahmin ediyorum.
*
Asgari ücret 2 bin lira olursa ne olur?
Kılıçdaroğlu yine popülist bir propaganda ile asgari ücret 2 bin lira olsun dedi. Diyelim ki yetkililer sizi mi kıracağız yahu dedi ve asgari ücreti 2 bin lira yaptı.. 2 bin liraya çıkması demek enflasyonun da bir o kadar artması demek. Bu durumda yüksek enflasyon ve paranın değersizleşmesi dışında bir şey elde edemeyiz. 2 bin lira olan asgari ücrete sigorta bedellerini de eklediğimizde işverenin gideri baya bir artış gösterecek. Bunu karşılayamazsa kepenk indirecek ve patron dâhil birçok işsiz kazanmış olacağız. Ya da bunu karşılayabilmek için hizmet bedellerini artıracak, yine içinden çıkılamaz bir paradoksa gireceğiz. Sonuç olarak; alım gücü artırılmadığı sürece rakamlar istediği kadar artsın, beyhude..
*
Ne istiyoruz biz?
Aslında sorunun temeli asgarin ücretin ne kadar olduğu ya da ne kadar zam alacağı değil. Asgari ücret zamlanırken geriye kalan şeyler ne kadar zamlanacak şimdi herkes bunu düşünüyor..
Peki, zammın çok fazla olmasını da istemiyorsak ne istiyoruz biz? Çok basit. Gelir dağılımında ki uçurumun bir nebze olsun azalmasını istiyoruz. Mesela emekli bir milletvekili, günde minimum 10 saat çalışan bir işçinin 4-5 katı kadar emekli maaşı almasın istiyoruz.
Şunun altını çizmek isterim, bunları sosyalist bir ağızla söylemiyorum. Statü farkından kaynaklı fark illa ki olacaktır. Bir mühendis ile işçi arasında fark illa ki olacaktır. Mühendis, okumuş maddi manevi emek vermiş. İşveren ile mühendis arasında da tabii ki fark olacak. İşveren, risk almış, cesaret etmiş, belki aylarca işçi kadar bile para kazanamamış, illa ki mühendisten daha fazla kazanacak. Burada önemli olan nokta ise bu farkın boyutu nedir? İşçi ya da mühendis hak ettiğinin karşılığını alabiliyor mu? Makul değil de uçurum bir fark olduğun da çatırdamalar başlıyor. Zengin giderek zenginleşirken fakir yerinde saymaya devam edince sesler yükselmeye başlıyor.
*
Ne yapılması gerekiyor?
Devlet teşvik etsin diye isyan ediyoruz. Devlet tüm iyi niyeti ile teşvik için şirketlere, işletmelere bir yığın para veriyor. Ama o işletmeler devletin verdiği bin 404 liranın sadece bin lirasını işçiye verip gerisini cebe indiriyor. Yine zengin zenginleşiyor, fakir de n’apsın ekmek parası deyip sesini çıkaramıyor. Demek ki teşvik etmekle kalmayıp bir güzel bunun denetimini de yapmak gerekiyor.
Aslında sorunların temel kaynağı vergi dağılımının eşitsizliği. Gelir dağılımında ki bu uçurumu tetikleyen de bu unsur. Tuzu kuru dediğimiz işverene dokununca bile bin ah işitiyoruz. Devletin kapsamlı bir şekilde vergi reformu uygulaması gerekiyor. Köyden kente göçün artması ile köylerinde kalan 3 -5 çiftçiyi de daha çok teşvik edip, belki bir nebze göçün önüne geçmek gerekiyor ki tarım bitmesin. Girdi maliyetlerini düşürüp, ihracatı artıracak politikalar uygulayıp, ülke hazinesine dışarıdan para sokmak gerekiyor. Bu gibi uygulamalar ile asgari ücrete zam yapmaya bile gerek kalmadan alım gücü artırılabilir.