Başlığımız küslüğe işaret etse de bu yazımızda birbirine küsen insanlardan bahsetmeyeceğiz fakat bahsini edeceğimiz ara açılmalarının, küsmelere ve ümitsizliğe sebep olduğu, apaçık bir gerçektir.
Kanaatimce hayatın en önemli gerçeği gayrettir. İnsan, gayreti kadar talep etme hakkına sahip olmalı ve gayretine bağlı olarak talep edilen insan olmalıdır. Yani insan, gayretinden ve kabiliyetinden kuvvet almalı, değer kazanmalıdır.
Gayret, insana devletinin en önemli makamlarında Milletine hizmet etme ve istihdam edilme imkanı vermelidir. Ne yazık ki günümüzde gayret ile istihdamın arası açılmıştır ve kurbiyetin yıldızı parlatılmıştır. Kurbiyetle kirlenen kurumlar ise devlete nefes olma erkinden çok uzak bir görüntüye düşerek kurum bağlamışlardır.
Devlet kurumları gayrete kapı açmaz olunca, gaye ile gayretin arası açılmıştır. Gayretsiz kişilerin kurbiyetten nemalanmaları, hak edilmeyen kazanımların önünü açmıştır ve bürokrasi bir haksız kazançlar cennetine dönmüştür. Nihayetinde istihdam ile liyakatin ve gayret ile terfiinin de arası açılmıştır.
İnsana kıymet verme ölçüleri arasına liyakat giremeyince, devlet memurluğu ile vakarın arası açılmıştır. Sokak serserisi diyeceğimiz insanların bile yapmayacağı çirkefliklerin baş aktörlerinin, devlet memurları arasından çıkması vaka-yı adiyeden olmuştur.
Vakarın kaybolması sadece devlet memurlarında olmamıştır, elbette. İnsan kalitemizdeki aşınma genele teşmil bir duruma gelmiştir. Vakar kaybolunca sözün tesiri azalmış ve verilen sözler kıymetini yitirince vaat ile tahakkukun, söz ile vefanın ve kelam ile güvenin arası açılmıştır.
Yanlışlar çoğalınca yalnızlıklar artmış, neyin yanlış olduğu kişiden kişiye farklılık gösterir olmuştur. Yanlışın sahibine yapılan eleştiriler, yanlışı ortadan kaldırmaya yönelik değil, yanlışın sahibini ortadan kaldırmaya dönük olunca tenkit ile teklifin arası açılmıştır ve eleştiri kültürü adına elimizde bir şey kalmamıştır.
Toplumda eleştirdiğimiz durumların iyisini teklif edecek kabiliyetten ve de niyetten yoksun olunca, itiraz ile inşa etme kabiliyetinin arası açılmıştır ve sorunlar onulmaz yaralara dönmüştür. Ve dolayısıyla toplumsal ümide halel gelmiştir.
Binbir ümit ile seçilen insanların, yetki almaları ile günümüze kadar geçen çeyrek asırlık süreçteki savruluşları, milletin evlatlarını yeni arayışlara mecbur bırakmıştır fakat millete hizmet yolunda alternatif olma seciyesini gösteremeyenlerin oluşturduğu örgütler yüzünden muhalefet ile ümit olma kabiliyetinin arası açılmıştır. Milletin evlatlarının tercihine ehven-i şer olarak yansıyan bu durum, ehvenliğini çoktan yitirmiştir ve bu millet için bir öksüzlüğe dönmüştür.
Türk Milletinin kanında ve hilkatinde güzel olanın baskın olduğuna inananlardanım. Buna rağmen niçin kötü durumların baskınlığında bir hayat yolculuğuna düçar olduk, sorusuna verilecek cevabın eğitim sistemimizde saklı olduğunu hep söyleyegeldik. Tespitlerin, şikayetten öteye gitmemesi yüzünden eğitim ile muhtevanın arası açılmıştır ve mütekamil insan olma yolunda toplumun en önemli şubesi olmak zorunda olan okullarımız, insan kaynağımızı harcamanın pazar yerlerine dönüşmüş durumdadır.
Yirmi milyon öğrencinin ve bir milyon öğretmenin bulunduğu eğitim katarına yapılan ve devletin görevi nazarında bakılarak katlanılan külfet ile elde ettiğimiz netice karşılaştırıldığı zaman görüyoruz ki maliyet ile kalitenin arası açılmıştır ve devletin harcamalarının yanında, anne ve babaların fedakarlıklarının da karşılıksız kaldığı bir ahvâl kaderimiz olmuştur.
Günlerin sonunda insan unsurumuz ve ürettiklerimiz açısından para ile kıymetin arası açılmıştır ve para, kıymet ölçüsü olma niteliğini yitirmiştir. Ürünlerimize biçtiğimiz değerlere sergilenen vurdumduymazlık ise fiyat ile kontrolün arasını açmıştır ve köprüden geçenden on akçe, geçmeyenden yirmi akçe alan Deli Dumrul keyfiyeti, ceplerde hayatı çekilmez kılan bir yangına dönmüştür.
Beyan ile tesis edildiği düşünülen adaletin, üç yalancı şahit ile zulme dönüştüğü yargılama sisteminde yıllarca süren davalar, hüküm ile adaletin arasını açmıştır.
En vahim olan ahvâlimiz de şudur ki; hüküm vermek için beyanın esas kabul edildiği ülkemizde, alnını secdede gördüğümüz kişilerin bile beyanlarının apaçık yalanlarla dolu olduğuna şahit olduğumuz şu zamanda iman ile beyanın arası açılmıştır ve iman ve insan kalitemiz ayaklar altındadır.
Arası açılanlar bu kadar değil elbet.
Bu ahvâlden kurtuluş, şüphesiz ki yine bize, insanımıza, insanlığımıza bağlıdır.
Bilinsin ki bu satırlar, ümitsizlik satırları değildir.