Türkiye darbeler tarihinin halkımız için en hüzünlü görüntüleri Menderes ve arkadaşlarının 27 Mayıs darbesinden sonra Yassı Ada’daki yargılama sahneleridir. Kurmaca mahkemenin idamla yargıladığı bir Başbakan’ın kibar ve nazik konuşmaları hala unutulmadı.
Sonunun ne olacağını bilen Menderes’in mahkeme heyetine söylediği şu tarihi sözlerse, yoruma fazla yer bırakmıyordu o gün. Ancak o sözlerin derin ve büyük anlamı ancak bugün anlaşılabildi; “Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam (bu kelimenin üzeri çizilip merhametim yapılmıştır) sizlerle beraberdir.”
Menderes’in ölüsü, aradan geçen 52 yıla rağmen, darbecilerin kabusu olarak somut bir icraata imza attı. Ergenekon Davası’nda yargılanan, darbe yapmaya teşebbüs suçlamasıyla yargılanan yüzlerce asker ve darbe destekçisi kişi mahkum edildi. Darbe yaptıklarında kurdukları “emir kulu mahkemelerde” kelle alanların varisleri, bugünkü bağımsız mahkemeleri “yanlı” olmakla suçluyorlar. Ergenekon Davası’nda ceza alan bir komutan, görevi sırasında basına verdiği bir röportajda, “Tabi tarafım. Laiklik karşıtlarına karşı, Laikliğin yanındayım. Bunun tarafıyım. Kimse bizden (orduyu kastediyor) laiklik konusunda tarafsız olmamızı bekleyemez” diyordu.
Darbe, bu güne kadar subaylara bir yasal hak, gerektiğinde başvurulacak en önemli silah olarak öğretildi. Hatta daha da ileri gidilerek, “darbenin asker için bir görev” olduğu gururla anlatıldı. Ergenekon davasında aldığı ceza en çok eleştirilen İlker Başbuğ bakın 2009 yılında Harbiye’de genç subaylara ne diyordu; “Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak iç siyasetle ilgili olmayıp, yasalarla Silahlı Kuvvetlere verilen bir görevdir ve askerin yasalarla verilmiş görevleri yapma veya yapmama gibi bir seçeneği veya lüksü yoktur…TSK’nın siyasete müdahale ettiğini öne sürerek TSK’nın özellikle milli güvenlik açısından anayasal düzenin üç temel niteliği olan ulus-devlet, üniter-devlet ve laik-devlete yapılan saldırılara kayıtsız kalmasını istiyorlar.”
Gerçekten Başbuğ Genelkurmay Başkanlığı döneminde iddia ettiği saldırılara (!?) kayıtsız kalmadı. Lav silahı eşliğinde düzenlediği basın toplantısında, “bu bir borudur. Bununla darbe yapılmaz”, darbe planlarının binlerce sayfalık dökümanlarına, savcılık iddianamesine, “kağıt parçası” derken bir görevi yerine getirdiğinin farkındaydı. Sorun kimseyi ikna edememesiydi. İkna olmayanları, olmamak için direnenleri de savaş gemisinde düzenlediği basında toplantısıyla gözdağı vererek ikna etmeye çalıştı. Ama iş işten geçmişti.
Roller değişmişti. Daha önce darbe yapıp sivilleri yargılayanlar, şimdi sivil yargı tarafından mahkeme önünde hesap veriyordu. Orduda darbe kültürü yıllardır okutuluyor. Bu yargılamadan sonra darbe tehlikesi bir daha olmaz diyenler yanılmaktadır. Bu anlayışı bir davayla ordunun içinden, geriden gelen subayların içinden söküp atamazsınız. Bu temizliğin yapılması yeni bir anlayış ve eğitimle subayların eğitim sürecinden geçmesiyle tamamlanabilir. Aksi halde ABD’nin “bizim çocukları” durumdan vazife çıkarma konusunda hiçbir tereddüt göstermeyecektir.
“Ergenekon terör örgütü nerede? Gidip üye olacağım. Ergenekon’un avukatı benim” diyen bir ana muhalefet partisinin lideri varken, darbecilikten yargılanan 3 kişiyi, tutukluyken milletvekili seçtiren muhalefet patileri varken, Mısır’da yapılan darbede bile coşup kendinden geçen, “darısı bizim başımıza” diyen parti yöneticileri varken, “Türkiye’de bundan sonra darbe olmaz” diyenler büyük bir yanılgı içindedir.
“Darbe Kültürü” ordunun içinden sökülüp atılmadıkça, bu tehlike atlatılmış olamaz. Çünkü kimse elindeki avantajları bırakmak istemiyor. Bir kısım işadamı, bir kısım medya, bir kısım siyasi parti, bir kısım azınlık, bir kısım AB ülkeleri, bir kısım sanatçı bozuntusu hala darbenin yollarına kırmızı halı döşemekle meşgul. Bir kısım gazeteci Genelkurmayın merdivenlerinde yatıp girip çıkanlara “ne zaman darbe yapacaksınız” diye soruyorsa Türkiye bu sarmaldan kolay çıkmayacaktır.
Bu gidişi değiştirecek tek şey, darbeye karşı direnme cesareti gösterecek bir halk, Ak Parti ve onun çizgisinden gidecek bir siyasi iktidar ve tabi en önemlisi, kendisine muhtıra veren ordunun başını ayağına çağırıp, hükümet sözcüsüne de “Genelkurmay Başkanı Başbakana bağlı bir makamdır. Bu muhtırayı tanımıyor ve kabul etmiyoruz” dedirten bir Recep Tayyip Erdoğan’ın varlığına her dönemde ihtiyaç var. Ergenekon davası “Darbe mağduru” halkımız için de, “darbeciler” için de bir milattır. Darbe yapıp hesap soranlar, bugün sivil yargının önünde hesap veriyor. Hani derler ya “bundan sonra ölsem de gam yemem” diye. İşte bugün öyle bir gün…
Değerli, KK ve diğer darbe severler, “Aradığınız darbecilere ulaşılamıyor. Ama siz umudunuzu kesmediyseniz hatta kalmaya devam edin. Ancak unutmayın Menderes’in ölüsü peşinizi bırakmayacak.”