Aramakla geçiyor ömür; doğar doğmaz aradığımız o anne göğsü, iki damla süt ve ölünceye kadar açlığımızın peşinde “doymak” için aradıklarımız. Sahi, iki damla sütle yetinen insanoğlu gün geçer de neden doymak bilmez?
Şu garip dünyaya gözlerimizi açtığımızdan beri hep bir şeyler arıyoruz. Tutacak bir el, güvende hissettiğin bir ev, sırtını yaslayabileceğin bir yoldaş, uğruna ölebileceğin bir dava, huzur bulabileceğin bir mekân, ihanete uğramayacağın dostluklar, yüreğini avutacak bir iman… Kâh bulduğumuzu sanıyor kâh bulamadıklarımız için isyan ediyoruz.
Ne sebeple, neyin peşinde oluşumuz, bize bahşedilen cevherin yansımasıyla ayyuka çıkıyor. Özde barındırdığımız ne varsa yekunu, aradığımız şeyin kendisi olup çıkıyor. Vicdanımız, hırslarımız, korkularımız, arzularımız, kıskançlıklarımız, hayallerimiz ve daha ne varsa bizi biz yapan aramalarımızın yol göstericisi oluyor. Nitekim “aradığın şeyi dünyada arayacaksın, aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın” diyor Şems-i Tebrizi.
Hırs, haset, menfaat, tamahkârlık gibi hislerin kıskacında arananlarla cömertlik, cesaret, hakkaniyet, kanaat gibi hislerle aranan şeylerin birbirinden farklı olduğu gerçeğini de bulmak gerek azizim.
Dünya hayatının gelip geçiciliğinin farkında olan, bir oyalanma ve eğlenişten ibaret olduğuna inanan insanlar aradıklarını bu dünya için tespit etmiyor. Bilakis bu dünya aradığımız şeylerin ancak görüntüsü olabilir aslı değil. Diğer yandan, dünyanın ve üzerindeki yaşamın idrakinde olan biri için kaçınılmaz bir arayış, ölüm vaki oluncaya kadar devam edecek.
İnsan sadece yiyip içen, konforunun peşinde koşan, geçici hazlarını tatmin eden bir varlık değil bilakis böyle olmaması onu “insan” yapıyor. Ruh ve zihin dünyamız, duygularımız, sonsuz hayal kurma becerimiz aradıklarımızı aynı mesabede çeşitlendirip büyütüyor. Şair bir dize yazınca, aşık çöle düşüp mecnun olunca, asker vatan dediği toprağa düşünce anlam kazanıyor söz, aşk ve ölüm.
“Kendini gerçekleştirmek” idesiyle karşımıza çıkan onca kişisel gelişim uzmanı neyi kast etmiş olabilir? “Anlam arayışında” olmanın erdemi kendini gerçekleştirmenin kapısı değil de nedir? Yapıp ettiklerimiz esasen sadece ve sadece kendimizle ilgili. Bu yapıp etmeler “neyi arıyorsun” sualinin cevap bulacağı yerdir. Cevabını bulduğun yerde ise kendin olacaksın.
Hikâye demişken madem mevzu buraya geldi, varsın Hocamız koysun noktayı; Nasreddin Hoca yolda giderken bir adamla karşılaşmış. Selam kelam derken adamla sohbete dalmış. Epey bir süre havadan sudan, oradan buradan konuştuktan sonra Hoca:
– Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi? diye sormuş.
Adamcağız çok şaşırmış:
– Ya hu mübarek, madem beni tanımadın, neden benimle bir saattir sohbet ediyorsun?
Nasreddin Hoca vermiş cevabı:
– Kıyafetlerin benimkine çok benziyordu. Ben de seni ben sandım.