Aylık yayınlanan “UMRAN” dergisinden alıntı yaptığım bir bölümü paylaşarak yazıma başlamak istiyorum.
Derginin yazarlarından Abdullah Yıldız; “Kardeşliği Sözden Öze Taşıma Zamanı” başlıklı makalesinde çok önemli konulara temas etmiş. Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü mezunu olan yazarı Konya’da yapılan çeşitli etkinliklerden tanıyor olabilirsiniz.
“Adamın biri, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a (R.A), Müslümanlar arasındaki Cemel ve Sıffin savaşları sürecinde; “Niçin taraf olmadığını” sorar.
Abdullah (r.a) bu soruyu sorana:
-Allah (c.c) Müslüman kanı dökmeyi haram kıldı, cevabını verir.
Adam üsteler:
-Ama Allah (c.c) “Fitne kalmayıncaya ve Din yalnız Allah’ın oluncaya kadar savaşın”(2/193) buyurdu, der.
Bunun üzerine Abdullah b. Ömer, ona şu cevabı verir:
-Evet savaştık; ta ki Din yalnız Allah’ın oldu. Ama siz nerdeyse Din Allah’tan başkalarının olsun diye birbirinizle savaş sürdürüyorsunuz.”
Bu güzel anekdotu çok iyi anlayıp, kendi durumumuzu ve tutumumuzu gözden geçirmeliyiz.
Benim taraf, senin taraf mantığında değil, esas gerçeğe taraf olmanın yolunu bulmalıyız.
Hz. Adem/Hava ve şeytan mücadelesini herkes bilir. Kur’an-ı Kerim de anlatılanların ışığında bize verilmek istenen - iyi okunduğunda- şu gerçeği görebiliriz.
Şeytanın çabası ile yanlışa düşen Hz. Adem (a.s), hatasını anlayarak, kulluğunu gösterip pişman oldu ve tövbe ederek Allah’tan affını istedi.
Şeytan ise, büyüklenerek, hata kabul etmedi, hatasındaki sorumluluğu bile Allah’a yükledi.
Müslümanların birbirine karşı tavırlarında, Hz. Adem (a.s) gibi mi, (Allah korusun) yoksa, şeytanın tutumu şeklinde mi olmalı?
Yani; hataları kabullenerek Adem’ce bir tavır mı, veya asla hata kabul etmeyen şeytanca bir tavır içinde mi olmak?!!
Müslüman’a düşen görev, elbette ki Adem’ce bir tavır olmalıdır.
Dünyaya hakim olmak isteyen güçler, kendilerine en büyük engel olarak İslâmı, Müslümanları görüyorlar. Bu güçler, Müslümanları kontrol altına alabilmek için her türlü yolu denediler/denemeye de devam ediyorlar.
Batı, “Batı Medeniyeti”ni anlatma derdinde değil. Bütün gücünü, İslamı yıkmak için kullanıyor.
Maalesef; “İçimizdeki beyinsizleri” de kullanarak emellerine ulaşmak istiyorlar. İnanç, ideal yoksunu bir toplum oluşturmak için var güçleri ile çalışıyorlar.
Ulusal ve küresel hakim güçler, kendilerinden çok eminler. Lügatlerinde başarısızlık yok.
Emellerine ulaşmanın en kolay yolu, insanları dinden uzaklaştırmaktan geçtiğini bildiklerinden, çalışmalarını ona göre yapıyorlar.
Dinden uzaklaştırma, sadece İslam Dünyası ile sınırlı değil. Hıristiyan dünyası da aynı tuzağın içinde.
Batılı aklı başında din adamları ve düşünürler de bu konuda endişelerini dile getiriyorlar.
İnanç, ideal yoksunu toplumlar, güdülmeye ve yönetilmeye daha müsait olurlar. Böyle bir toplumdan hayır beklenebilir mi?
Sosyolog Mustafa Aydın bir sohbetinde, batının düşüncesini “Müslüman dünyası, uykuda olan dev bir güç.” Diye özetledi. Batı için bu çok önemli bir korku.
Bizim yapmamız gereken en önemli şey, gerçekleri görüp, inandıklarımızı AKSİYON haline getirmek.