Mezopotamya’nın bir parçası olan Anadolu, tarih boyunca büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Anadolu, adeta medeniyetler beşiğidir. Bu medeniyetin son halkasını da, 1171 yılında Malazgirt Savaşıyla Anadolu’yu ebedi vatan yapan Türk Milleti oluşturmuştur. Medeniyet demek ilim demek, ilim demek de kitap demektir. Hiç düşündünüz mü, Malazgirt Savaşıyla Anadolu’yu vatan yapan Türk Milleti, Anadolu’da kendi dillerindeki ilk kitabı ne zaman yazmışlardır? Ya da şöyle sonrayım, Anadolu’da yazılan ilk Türkçe eser nedir? Ne zaman ve kimin tarafından yazılmıştır?
Selçuklular Anadolu’ya geldiklerin dönemler de, ilim dili Farsça ve Arapçaydı. Bu sebeple, yazılan tüm eserler genellikle bu dillerde yazılıyordu. Ama bu geleneği bir kişi değiştirdi. O kişi Harezmli olduğu düşünülen, Hekim Bereket isminde bir doktordur. Müellif doktor olduğuna göre, kitap da düşünüldüğü gibi bir tıp kitabıdır. Eser, İbn-i Sina'nın “El-Kanun fi't-Tıb” isimli kitabından yararlanılarak yazılmıştır.
Kitaptaki mukaddimeye göre eser, ilk olarak “Lubabü’n Nuhab” ismiyle Arapça yazılmış, daha sonra “Tuhfe-i Mübarizi” adıyla Farsçaya çevrilmiş, ardından da Emir Mübarüzi’d-Din Halifet Gazi’ye sunulan eser, Halifet Gazinin ricasıyla Türkçeye tercüme edilmiştir. Prof. Dr. Mikail Bayram, bu eserin Anadolu’daki bilinen ilk Türkçe kitap olduğunu kanıtlamıştır. Emir Halifet Gazi’nin Türkçeye verdiği önemi gören Hekim Bereket, “Hülasa der İlm-i Tıb” adıyla ikinci bir Türkçe kitap yazarak Emir Gaziye sunmuştur.
Anadolu Selçuklu Devletinin önemli adamlarından olan Emir Halifet Gazi, bir dönem Amasya Valiliği de yapmıştır. Amasya’da bulunan ve kitabesinde H. 606 (M. 1209) yılında yaptırılan medrese de onun adıyla bağlıdır. Hekim Bereket’in de bu medresede ders verdiği düşünülmektedir. Buradan yola çıkarak, bahsi geçen kitabın 1200’lü yılların başında yazıldığı anlaşılmaktadır.
Tuhfe-i Mübarizi” kitabının yine Hekim Berketi’ye ait olan “Hülasa der İlm-i Tıb” ve yine Bereket’iye ait olduğu tartışılan “Tabiatname” eserleriyle birlikte ciltlenmiş halde iki nüshası, günümüze kadar gelmiştir. Bunun bir nüshası, Konya İzzet Koyunoğlu Müzesi Kütüphanesi'nde 12049 numarasıyla kayıtlıyken, diğeri Fransa Milli Kütüphanesinde 171 numarasıyla kayıtlıdır.