Edebâli’nin Osman Gâzi’ye olan nasihatlerinden biri de ‘İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın’ düsturudur.
Günümüzde bu düstur ‘sosyal devlet’ olarak kavramlaştırılmıştır ve anayasa ile güvence altına alınmıştır.
Bizim devletimiz de sosyal devlet olmanın gereği olarak kurumlar kurmuştur ve çeşitli sistemleri hayata geçirmiştir.
Şüphesiz ki, Sosyal Güvenlik Kurumu sosyal devlet olmanın gereği olarak oluşturulmuş sistemin en temel kurumudur. Teşkilattan bahsederek dostları sıkma niyetinde değilim.
Başlığımızdan da anlaşılacağı üzere yazımızda, ana ve babaya çocuklarından aylık bağlanması mevzusundan bahsedeceğiz.
Sigortalının ana ve babası, Kanunumuzda hak sahibi olarak sayılmıştır. Sigortalının ölümü halinde, hak sahibi olan eş ve çocuklarından artan hisse bulunması halinde belli şartları taşıyan anne ve babaya aylık veya gelir bağlanmaktadır.
Gelir veya aylık bağlanma şartları arasında, anne ve babanın herhangi bir şekilde sosyal güvencesinin olmaması, bir işte çalışmıyor olması, sigortalılığı gerektirecek bir mükellefiyetinin olmaması ve kendi çalışmasından dolayı emekli aylığı ya da gelir almıyor olması gibi temel şartlar yer almaktadır.
Anne ve baba bu şartları taşımakla birlikte henüz aylık ya da gelire hak kazanmış olmuyor. Kurum tarafından anne ve babaya aylık bağlanabilmesi için anne ve babanın her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu aylık gelirinin asgari ücretin net tutarından az olması gerekiyor.
Kanunumuz, anne ve babanın toplam gelirlerinin birlikte dikkate alınmasını açık bir şekilde emretmemesine rağmen, Sosyal Güvenlik Kurumu çıkardığı genelgelerle anne ve babanın toplam aylık gelirinin, anneye ya da babaya bağlanacak aylık için dikkate alınmasını talimatlandırmaktadır.
Örneğimiz mevzuyu daha anlaşılır kılabilir.
Evli olmayan ve çocuğu da olmayan sigortalının ölümünden sonra anne aylık talebinde bulunuyor. Baba, 6.000 TL ücret ile bir işte çalışıyor. Annenin, bakmakla yükümlülük dışında hiçbir sosyal güvencesi ve de geliri yok. Sosyal Güvenlik Kurumu, tahmin edeceğiniz üzere anneye hemen aylık bağlamıyor. Anne için gelir tespiti işlemlerini denetmenleri vasıtasıyla yaptırıyor. Annenin hiçbir geliri tespit edilemiyor ama baba 6.000 TL aylık ile çalıştığı için onun geliri ikiye bölünerek oğlundan dolayı ölüm aylığı talebinde bulunan annenin aylık geliri 3000 TL olarak kabul ediliyor. 2021 yılı için bu tespiti dikkate alırsak, annenin aylık geliri asgari ücretin netinin üzerinde olduğu için, tahmin edeceğiniz üzere Kurum anneye aylık bağlamıyor ve talebini reddediyor.
Örneğimizden de anlaşılacağı üzere, annenin kendisine ait hiçbir geliri olmamasına rağmen ve Kanunumuzda anne ve babanın geliri birlikte dikkate alınır hükmü yer almamasına rağmen, Kurum, idari düzenleyici işlemler ile hak sahipliğinin çerçevesini daraltmış oluyor.
Kurum aynı zamanda kendi genelgesinde yer verdiği, tespit edilen toplam gelirin hanedeki kişi başına bölünmesi hükmünü de genel yazı şeklindeki talimatlarıyla hükümsüz bırakıyor.
Buna da örnek verelim.
Evde anne ve baba dahil 5 kişi bulunmaktadır. Ölen oğlundan dolayı aylık talebinde bulunan annenin hiçbir geliri yok. Baba 6.000 TL aylık ile çalışıyor. Bu aylık 5 kişiyi geçindirmesine rağmen, Kurum hanedeki kişi sayısını yalnızca anne ve babadan ibaret sayarak 2’ye bölünecek, diyerek talimat veriyor.
Kurum, Kanunda sınırlandırılmayan hak sahipliğini genelgesi ile sınırlıyor; genelgesinde yer alan hane halkı ifadesini de yine anne ve baba ile sınırlandırıyor ve oğlundan dolayı ölüm aylığı talebinde bulunan anneye, maalesef aylık bağlamıyor.
Bu uygulama, sosyal devletin kabul edebileceği bir uygulama değildir.
Ne yapılmalı?
Şu yapılmalı:
Kanunumuzdaki anne ve baba için hak sahipliği, herhangi bir gelir tespitine tabi olmaktan çıkarılmalıdır. Anne veya baba çalışmıyorsa ve kendi çalışmalarından dolayı aylık ya da gelir almıyorlarsa, aylık talepleri kabul edilmelidir.
Bu yapılamayacaksa, ölüm aylığı talebinde bulunan kim ise, yalnızca onun aylık geliri tespit edilerek karar verilmelidir. Kanunun verdiği hakkı sınırlayan genelge, genelgenin hükmünü yok sayan genel yazı olmamalıdır.
Bir de şu olmalıdır:
Şayet anne ve baba için gelir tespitine devam edilecekse, her türlü gelir tespiti işlemlerini Kaymakamlıklar bünyesindeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları yapıyorken ve bu görev onların zorunlu görevi iken, anne ve babanın gelir tespiti işlemlerini denetmenler yapmamalıdır.
Kayıt dışı istihdam ile mücadeleyi bir başına yürüttüklerini zanneden denetmenlerin, anne ya da babanın gelirini tespit ederek kayıt dışı istihdam ile mücadeleye nasıl katkı verdiklerini, henüz kendilerinin anlayabildiği kanaatinde değilim.
Anlamış olanı, bağdaş kurarak değil dizlerimin üzerinde dinlemeye hazırım.