Günde beş vakit, minarelerimizde yankılanan ‘Allahu ekber, Allahu ekber’ nidası, Rabbimizi tasdike, O’na itaat ve ibadete çağırıyor bizleri.
Yeterince günaha girdin, bırak artık boş işleri. Dünya meşgalesinden uyan! Kulluğun gereği olan namaz için kıyama dur! diyor.
Göklerimize huşu, gönüllerimize huzur veriyor. Zamanın kalbini tutuyor, İslam’ın gür sedası.
Elimizden tutuyor, ümitsizlikten umuda götürüyor bizleri.
Ezan, Habeşli Bilal’i en mübarek isimlerden biri olarak hatırlatıyor bizlere.
Onun namaz için atan kalbinin dudaklarından dökülen sesi oluyor kulaklarımızda.
Ezan, tevhidin sembolü, İslam’ın ses ve söze dökülüşüdür.
Müslümanın kalbini, beynini, ruhunu ve bedenini harekete geçiren sesli dokunuştur ezan.
Ezan, Kerim Kitabımızda taltif edilen en güzel çağrılardan biridir.
Ezan, doğum ile ölüm arasında boş bırakmaz insanı.
Dünyaya gözlerini açan bebeklerimizin kulaklarına ezan okur ve mübarek bir isim verir babalar.
Daha dünyaya gözümüzü açar açmaz Rabbimizin ismini hatırlarız böylelikle.
Daha yolun başındayken, yolumuzdaki pislik ve kötülüklerden arınmak için ezanla başlarız dünya hayatına.
Ezan, Ümmet-i Muhammed’in simgesi ve ortak değerlerindendir.
Ezan, dilleri, renkleri, ırkları ve bütün farklılıkları İslam dilinde birleştirir. Bir kubbe altında omuz omuza bir ve beraber kılar müminleri.
Ezan, bizleri diri olmaya çağırır.
Hayya ala’s-salâh, Hayya ala’l-felâh.
Ezan, bizi felaha, kurtuluşa çağırır.
“Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli” derken merhum Mehmet Akif, özgürlüğün sembolü Ezan’ı ne güzel anlatmıştır. Ezan, okunduğu beldenin özgürlüğünü, bağımsızlığını da haykırır.
Ne mutlu günde beş defa yapılan bu kutlu çağrıya rükû ile, secde ile icabet edebilenlere.