Yüce Allah, yarattığı varlıkların sırlarını ve gizliliklerini ayrıntısına varıncaya kadar bilir. Çünkü O, yaratandır. Allah’ın bilmesi, zaman ve mekân kayıtlarının dışındadır. Biz ise, zaman ve mekânla kayıtlı olan varlıklarız. Zaman ve mekanı yaratan ise O’dur. Bu sebeple O, olmuş olanı, olmakta olanı, gelecekte olacak olan şeyleri bilir ve varlık düzleminde hiçbir şey kendisine gizli kalmaz. Ayrıca O’nun ilmi, her şeyin içini, dışını, inceliğini, açıklığını, küçüğünü, büyüğünü, önünü, sonunu, altını, üstünü, başlangıcını, bitimini kuşatmıştır. Çünkü ezelî ve ebedî olan sadece ve sadece O’dur. Allah’ın bilmesi nihayetsizdir. İnsanların bilmesi ise, nisbî ve ârizîdir. Allah’ın ilmi kadîm, insanların ilmi ise, hâdistir. İlim, Allah katındandır. O’nun katındaki bu ilimden insanlar nasiplenirler.
Yüce Allah’ın bilmesinin ne manaya geldiğinin anlaşılması için şöyle bir misal verebiliriz. Sözgelimi, Tübitak ulusal gözlem evinde çalışan bir bilim adamı yaptığı araştırmalar neticesinde, 26 Aralık 2019 tarihinde “Halkalı Güneş Tutulması” olacağını tespit ediyor ve bunu defterine yazıyor. Sonra takvimler o tarihi gösterdiğinde güneş tutulması gerçekleşiyor. İnsanlar da bu ana tanıklık ediyorlar. Bu olayla ilgili olarak kendimize şöyle bir soru yöneltelim. Acaba halkalı güneş tutulması, uzay bilimci bilim adamının defterine yazmış olduğu bu kayıttan dolayı mı gerçekleşmiştir? Ya da güneşin tutulmasında tespit edilen bu tarihin yazılmasının zorlayıcı bir etkisi olmuş mudur? Elbette her sağlam akıl sahibi insan, bu soruya hayır diyecektir. Önceden bu ilim adamı yaptığı bilimsel çalışmalar neticesinde halkalı güneş tutulacağını bildiği için defterine yazmıştır, o defterine yazdığı için güneş tutulmamıştır. Muhakkak ki Yüce Allah el-Âlim isminin bir gereği olarak, kullarının ileride yapacağı herşeyi bilir. Onun bilmesi, kullarını zorlaması manasına gelmez.
Yine Rabbimizin “ilim” sıfatının kullar üzerinde zorlayıcı bir etkisinin olmadığının anlaşılması için bir başka misâl şöyle de verilebilir. Bir baba düşünelim. Çocuğuna yaptırdığı zekâ testleri sonucu, onun IQ (zeka) düzeyinin yüksek olduğunu bilir. Zekâ düzeyi yüksek olan evladına sürekli çalışmasını tavsiye eder. Ama çocuk derslerine çalışmıyorsa, babanın onun IQ düzeyinin yüksek olduğunu bilmesi çocuğunun başarısı üzerinde hiçbir etkisi yoktur. İşte bunun gibi Yüce Allah, kullarının her şeyini bilir. O, bildiği için biz bir şey yapıyor değiliz. Bu sebeple O kullarının yararı için, çeşitli araçlarla onlara yol göstermiştir. İnsanın hakikati kavramasına yardımcı olmada akıl vermiş, âfak ve enfüs delillerini önlerine sermiş, bununla da yetinmemiş, sayısız peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Bunların hepsi insanın doğru yolu bulması içindir. Yüce Allah’ın bilmesi, inanç konularında kullarını zorlaması manasına gelmemektedir. Esas ve değerli olan, insanın hakikate kendi çaba ve gayretiyle ulaşmasıdır. Eğer Yüce Allah’ın bilmesi insanın iradesi üzerinde olumsuz bir etki meydana getirmesi anlamına gelmiş olsaydı, örneğin, şöyle buyurmazdı: “O inkâr edenlere de ki: "Eğer vazgeçerlerse geçmişteki günahları bağışlanır; yok yine isyana dönerlerse kendilerinden önceki ümmetlere uygulanan ilahi kanun geçmişti, artık onu beklesinler!” (Enfal 8/38) Dolayısıyla saîd olan bir kimse yine kendi iradesiyle şakî olabilir. Yine levh-i mahfuzda yazılanlar insanın sıfatı olduğu için değişebilir.