Herkesin imtihanı değişiktir. Varlıklı olanların imtihanıyla yoksulların imtihanı bir değildir. Elbette zâlimle mazlumun, işçi ile patronun, âmirle memurun, câhille âlimin, yönetenlerle yöneticilerin imtihanı da hakeza.. Bu sebeple toplumların hayatında maddi ve manevi anlamda kabz/daralma dönemleri yaşanabilir. Ruhsal daralmayı/hasarı manevi tedavi ile maddi daralmayı/hasarı da yardımlaşmak suretiyle aşabiliriz.
İçinden geçtiğimiz şu günler çok önemlidir. ABD emperyalizminin Türkiye’yi kendi bölgesinde yükselen bir güç olarak görmesi, uykularını kaçırdı. Bu sebeple birçok alanda sıkıştırıyor. Türkiye’den yabancı şirketlerin fonlarını dışarı çıkarmalarını istiyor. Basit bir kurala bağlı olarak arz talep meselesi yaşanıyor. Bir şey az, talep de fazla ise, fiyatlar yükselir. Bir şey çok, talep de azsa, fiyatlar ucuzlar. Pratik anlamda Türkiye döviz konusunda böyle bir şey yaşıyor. Bu Türkiye’ye diz çöktürme, ABD’nin ayaklarına kapanmayı isteme siyasetidir. Gördük ki, fıtratı bozulmuş azınlık bir kesim hariç, bu milletin ruh köküne bağlı kesimler, “mesele vatansa, gerisi teferruattır” diyor, ABD’nin bu kirli siyasetine karşı toplumu birliğe ve dayanışmaya davet ediyor.
Bu millet, yapılan işin sadece ekonomik bir olay olmadığını, bekamızla ilgili bir girişim olduğunu biliyor. Nasıl ki, 15 Temmuz hâin darbe girişiminde aziz milletimizin her yaştan evlatlarının her biri Hz. İsmail gibi tavır takınmışsa, bu ekonomik darbe girişiminde de aynı tavrı takınacaktır. Gerekirse bu millet 365 gün 6 saat oruç tutacak, emperyalistlerin emellerini kursaklarında bırakacaktır. Yapılması gereken, her alanda tasarrufa gitmektir. Öz kaynaklarımızı kullanarak, yabancı malları boykot etmek ve yerli paramızı kullanmaktır.
ABD’nin yaptığı her türlü hukuk ihlali milletlerin gözü önünde cereyan ediyor. Bu durum, ABD’nin etrafını boşaltırken, Türkiye’nin dostlarını, ittifaklarını artıracaktır. Artık, yıllarca sömürülen halklar, mazlumlar, mağdurlar bunun bir kader olmadığının bilincine varıyorlar. İletişim devrimi ve sosyal medya kanalıyla herkes dünyada olup bitenlerden haberdar oluyor. Sömürülen halklar kendi kaderlerine ve milli servetlerine sahip çıkacaklardır. Bu da Türkiye’nin gür ve öncü sesi sayesinde olacaktır. İnsanda doğuştan mevcut olan ve adına vicdan denilen bir yetenek vardır. İnsan bu yetenek sayesinde iyi ve kötüyü, faydalı ve zararlı olanı birbirinden ayırt ettiği gibi, iyiyi eylem haline getirmenin yararlı, kötüyü eylem haline getirmenin de zararlı olduğunu hisseder. İçinden geçtiğimiz günler küresel vicdanın uyanmaya başladığı günlerdir. Elbette, zulümle yatıp zulümle kalkanlar için Allah’ın dünya ve ahrette mutlaka onlara yönelik çetin bir azabı vardır. O, kendi işini kendi bilir. Bize düşen görev, bütün bir insanlığı vicdansızlar karşısında vicdan isyanına çağırmaktır. Unutmayalım ki, vicdansızların zulümleri karşısında susanlar, İlahi yasa gereği, o suça ortak olmuş sayılacağından aynı akıbete uğrayacaklardır. Yine unutmayalım ki, mazlumların duası, zalimlerin korkunç bir inkılapla devrilmesine vesile olacaktır.
Netice itibariyle birey ve toplumların hayatında iktisadi anlamda da daralma günleri yaşanabilir. Bu konuda gerek fert ve gerekse toplum, kâbz halinin ilelebet sürmemesi için çaba sarf etmelidir. En kötü kâbız hali, umutsuzluğun verdiği psikolojik sıkıntıdır. İslam’da umutsuzluk yoktur. Allah varsa –ki vardır- umut da vardır. İnsan hayatı ne mütemadiyen kâbızlık ve ne de mütemadiyen bâislik halinde tek düze gider. Bu her iki hal arasında da bir adalet, denge ve hakkaniyet ölçüsü vardır. Onun için gerçek âşıklar “nârın da hoş nurun da hoş” diyebilenlerdir. Bunun Türkçesi, “Allah var, keder yok.” Bu da geçer yâ hû!...