Bu devirde herkes yazar olmuş. Herkes bir şeyler kâğıda döküp kendisini yazar sanmış. Ancak niyeti halis olmayan, milletin hayrını düşünmeyen gece gündüz çeşitli konuları ele alarak yeni nesilleri çok tuhaf yerlere getiren bu yazarların düşüncelerinde bir arka planı görüyorum.
Bilindiği gibi İnsan savunacağı davayı çok iyi bilmelidir. Davayı iyi bilmek için müdde’ı̇den davayı duymak ve olayı anbean takip etmek aynı zamanda İslam’daki çözümünü de araştırmak lazım gelir. Ne yazık ki sabahleyin masamızda hazır bulduğumuz gazetelerde bizi tatmin edecek herhangi bir habere pek rastlayamıyoruz.
Çünkü olayı takip etmeden kafasına göre insan yazıveriyor. Haklı haksız olup olmadığını bilmeden ön yargıda bulunuyor.
Hâlbuki eskilerde mesele böyle değildi insan edebiyattan siyaseti de gazetelerden öğreniyordu. Bugün ise bir haberin doğrulaması için on tane gazete okursak bile bir konuda doğru bilgi alamıyoruz maalesef.
Bir yazarın özelliği; sadece bol bol okumakla, seci ve kafiye ile yazmakla sınırlı değildir.
*Munsif bir yazar olmak için ilk önce Kur’an tefsiri, hadis tefsiri, fıkh ve akaid gibi ilimlerine aşına olmak gerekmektedir. Bu ilimlerde eksik olan biri eri bir yazar olabilir ancak.
*Bir yazarın asıl işi doğruyu ortaya koymak, insanlara doğru bilgi vermekten ibaret olmalıdır.
*Yazarın yazabilmesi için insanların duygularını, dertlerini, hayallerini, hayal kırıklarını hissetmek lazım.
*Ve yazarın samimi olması da çok önemlidir. Samimi olmayan bir yazar toplumun derdini cidden almaz.
*Bir yazarın asıl amacı toplumun sıkıntılarını, problemlerini ve ihtiyaçlarını devlete iletmekten başka bir şey yoktur.
*Bir yazarın işi geçmişte vaki olmuş bir olaydan dünyaya haberdar etmek ve o vak’aya bir daha yaklaşmamak için çözümleri aramak için hem devletin hem halkın fikrini o tarafa yönlendirmekten başka bir amacı olmamalıdır.
Bugün gazetelerde dolar konuşuluyor zam da konuşuluyor seçimler de artık çok konuşuluyor.
Bugün kimse çağdaş katliamları konuşmuyor, Bir yazar Doğu Türkistan’ı yazmıyor yazanlar da Müslüman ülkelerinin liderlerini uyandıramıyor.
Biz her şeyi çabuk unutuyoruz. Ancak ailesini, yakınlarını kaybeden biri bizim gibi çabuk unutamaz her şeyi.
Biz ne çabuk Suriye’nin Hama şehrindeki katliamı unuttuk, Bosna-Hersek de öyle…
Filistin, Irak, Mayanmer gibi çeşitli ülkelerde yapılan katliamlara kaç gün geçmiş orada dökülen kanları bile kurumamış ki biz her olayı unutup normal bir hayata döndük. Biz o günlerde de pek uyanmamıştık.
Her gün binlerce Müslüman katlediliyor, gaz bombalarıyla minicik minicik yavrular şehit ediliyor. Üstelik ölen Müslümanlar sonra da terörist olarak ilan ediliyor. Böyle saçma bir devirde yaşıyoruz biz.
İşte bizim asıl odaklandığımız konular yukarıda zikrettiğimiz konular olmalı bence çünkü Müslüman durumları gittikçe kötüleşmeye başladı.
Gazeteler halk ve devlet arasında bir köprüdür bir iletişim aracıdır bu yüzden mahir, munsif, Kur’an ve hadisten çözümleri arayan yazarların dikkatini çekmek istedim bugünkü yazımla.
Çünkü bir Müslümana yapıldığı haksızlığını bir gâvurun unutması tabiidir ama bir Müslümanın unutması hiç de tabii değildir. Çünkü Peygamber Efendimiz bir yerde şöyle buyurur “Mü’min birbirini sevmekte, birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa duçar olur.” (Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr,66)