Alâeddin Tepesi Konya şehrinin gelişim süreci boyunca her dönemde şehrin içinde önemli bir bölge olmuştur. Arkeolojik verilere göre Konya şehrini oluşturan yerleşimin başlangıcı bu bölgede olmuş, şehrin tarihi boyunca gelişimi bu merkez etrafında gerçekleşmiştir. Şehrin Roma dönemi hakkında bilgilerimiz çok sınırlı olmasına rağmen, bu bölgede bazı önemli Roma dönemi yapılarının bulunduğuna ilişkin önemli bilgiler mevcuttur. Bizans hâkimiyetinin sona ermesiyle ilk Türk yerleşimi, bugün Alâeddin Tepesi olarak adlandırdığımız bölgedeki iç kalede olmuştur. Selçuklu döneminde idari merkez olan Konya, 14.yy'da Mevlana Türbesi etrafında gelişen ikinci bir merkeze kavuşmuştur Bununla beraber Alaeddin Tepesi, 17.yy'a kadar önemini yitirmemiş, şehrin idari, ticari ve dini işlevleri bu tepe üzerinde ve yakın çevresinde toplanmıştır. 17.yy'da idari, dini ve ticari merkezlerin, doğuya, Mevlana Türbesine doğru kaymış oldukları görülmektedir. Bu süreçte tepe ve yakın çevresi eski önemini kaybetmiş olmalıdır.
17.yy'dan 19.yy sonuna kadar şehrin içinde çöküntü bölgelerinin oluştuğu, bunların Alâeddin Tepesi ve yakın çevresinde yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. 19.yy'da İbrahim Hakkı Konyalı, Alaeddin Tepesi'nin kuzeybatısında bir Roma hamamına ait kalıntıların varlığından bahsetmektedir. Konya Arkeoloji Müzesi envanterindeki Alaeddin Tepesi'nin batısında bulunmuş tiyatro biletlerinden bahsetmekte ve Alaeddin Tepesi yakınlarında bir tiyatro binasının bulunmasının kuvvetli bir ihtimal olduğu üzerinde durmaktadır. S. Onat ise Alaeddin Tepesi yakınında bulunmuş, Zeus'a adanmış bir tapınağa ait kitabeden bahsetmektedir. Özer Ergenç'e göre, Mevlana Türbesi'nin etrafında gelişmiş olan Türbe Mahallesi, 16.yüzyılda Konya'nın en kalabalık bölgesidir. 16. Yüzyılda Alaeddin Tepesi ile Mevlana Türbesi arasındaki bölgede Süleymaniye bedesteninin, 17. yüzyılda Bedelci Sarayı olarak bilinen yapıların inşa edilmesi, ticari ve idari işlevlerin bu alana kaydığının göstergeleri olarak düşünülebilir.
Konya'yı 1766 yılında ziyaret eden Carsten Niebuhr'a göre, şehirde harabe halinde pek çok konut ve cami bulunmaktadır. 1834 ve 1838 yıllarında Konya'yı ziyaret eden Charles Texier ve Helmut von Moltke, şehrin, Alaeddin Tepesi'nin de dahil olduğu surların içinde kalan bölümünde, harabe şehre demiryolunun ulaşmasıyla canlanan ekonomik hayat sayesinde şehrin bütününde ve özellikle istasyona bağlanan caddenin geçtiği Alâeddin Tepesi'nin güney kısmının fiziksel yapısında önemli gelişmeler olmuştur.
Cumhuriyet döneminde Konya'nın gelişimi içinde Alaeddin Tepesi, yerel yönetimlerin gayretleriyle rekreasyon alanına dönüştürülmüştür. Tepenin etrafı, 19.yy'da tek ya da iki katlı geleneksel konutlar ve anıtların oluşturduğu yapılarla çevrelenmiş, 20.yy'ın ikinci yarısında ise bu özgün karakterinden uzaklaşarak çok katlı binaların hâkim olduğu bir fiziksel bir çehreye bürünmüştür.(Yrd. Doç. Dr. Mustafa Önge, 19. Yüzyıldan günümüze değişen ve dönüşen bir kültür mirası olarak Konya Alâeddin tepesi, https://dergipark.org.tr/tr/pub/tubaked/issue/57268/810034, 2015, sayı:13)
Alaeddin tepesi önünden Vilayete kadar giden cadde ise 1915-17 döneminde Vali Muammer bey dönemi açılmıştır. 1900’lü yılların başında tepenin etrafı hem eteklerinde hem etrafında bitişik nizam komple dört bir tarafı evlerle çevrili üstü cami, Ermeni ve Rum kilisesi, Rum okulu ve tiyatro binası ile meskûn olup, genel olarak tepe kıraç bir alan şeklinde 4 bin yıllık bir höyüktür.
Alaattin tepesinin bir dönel kavşak haline gelmesi ve genel olarak yeşil alan peyzaj şeklinde ağaçlandırılması ise 1925-1932 yılları döneminde başlayıp 1970'lerde kartpostallarda görülen komple yeşil alan olarak zirveye ulaşmıştır. Meydan 1925-30 yılları arasında bir ara orduevine bitişik askeri mahfel ve kafeterya şeklinde kullanılmıştır.
Osmanlı dönemi 19.yüzyıl evleri ve eklentileri olan bahçe vs. şimdiki Karatay, Meram ve Selçuklu ilçe belediyelerinin bir kesişme noktası ve Ankara caddesi istikametinde istimlak edilerek tamamen kaldırılmıştır. Fiziki değişimin yanı sıra nüfusun demografik bileşenlerinden karma bir yapı gösteren dokusu da zamanla değişmiştir. 1915-1922 yılları arasında şehirde ve tepeye yakın mıntıkada yer alan bazı gayrimüslim mahalle sakinleri tehcir ve mübadele döneminde Konya'dan ayrılmışlardır. Gidenlerin olduğu yerlere ise Yunanistan ve Balkanlardan gelen mübadil ve muhacir Türk ve müslüman ahali gelmiştir.
Alaattin tepesi yükseltisi ve şehre hakim bir topoğrafyası nedeniyle Konya'nın ilk ve en eski fotoğraflarının çekildiği bir doğal stüdyo ve fotoğraf çekim platformu olmuştur. Stüdyo ortamında 1880'lerde elektrik olmadığı için aydınlatma problemi vardı, fotoğraf camları İstanbul'da yıkanıp basılarak 15 günde hatta bir ayda ancak basılıp geri geliyordu. Bu yüzden doğal ışık ve güneş ortamı siyah beyaz açık hava fotoğrafçılığını cazip kılan bir mecburiyet idi. (https://www.yenihaberden.com/siyah-beyaz-fotograflarda-yasayan-konya-14641yy.htm)
Konya’nın bir çok merkezi ve tarihi camisi siluet olarak 1960'lara kadar yükseltili bina, apartman vb.lerine mahkum olmadan önce tepeden bakıldığında çıplak gözle ayan beyan görülebilir idi. Bir çok siyah beyaz fotoğraf karesinde Şerafettin cami, Sultan Selim Cami, Mevlana dergahı, Aziziye cami ve Kapı cami, Vilayet binası, Kanuni bedesteni, Ulvi Sultan türbesi dahil ufukta Türbe önü ve Sedirler tarafı meskenler görülebilmektedir.
Konya'nın bu siluetini kaybetmeden ve tarihi dokuyu görsel olarak muhafaza eden bir imar planı ile koruma altına almak gerekirdi. Bunun yerine Vilayete ve Mevlana dergâhına kadar yükseltili beton ve suni binalarla kapatılması tarihi dokunun artık çıplak gözle görülebilmesini de mümkün olmaktan çıkarmıştır.(https://www.yenihaberden.com/alaeddin-tepesine-guzelleme-14316yy.htm)
Kırılma noktasında 1937 yılında yapılan Konya’nın ilk apartman binası olarak yapılan Hayat apartmanı ve 1950 başlarında yapılan Kibrit apartmanı başı çekmiştir. Daha sonra şehrin hem kadim yerleşim noktalarında hem modern akslarında çok katlı binalar ve kamu binaları birbiri ardınca boy vermiştir.
İkinci olarak tepe üzerindeki Rum'lardan kalma binaları Halkevi ve Belediye sineması yapma, yanına yeni bir Orduevi inşa etme, içkili Belediye gazinosu (Torrance) ve daha sonra Düğün sarayı olarak kullanmak tepe üzerindeki insan ve araç yoğunluğunu arttırmıştır. Alaattin camii yanına bir çeşit eğlence ortamı içeren kır gazinosu ve geniş bir havuz inşa edilmesi de enteresan bir adım olmuştur.
Tepenin manevi atmosfer içinde kullanılması yerine orduevi, sinema, gazino gibi kamu ve özel kurumlarca kullanılması yerine yeşil dokuya sahip bir mesire ve dinlenme yeri, Konya’yı izleme ve seyir terası olarak ve eskilerin deyimiyle teferrüç ve tenezzüh ortamı olarak değerlendirilmesi gerekirdi.
Arkeolojik bir zenginliğe sahip höyük olarak tepe tarihsel kullanım amaçları doğrultusunda uhrevi bir zenginlik alanı şeklinde kalabilirdi. Selçuklu döneminden kalma ulu cami olarak Alaattin cami, Eflatun kilise mescidi ve saat kulesi, Selçuklu köşkü, Ermeni ve Rum kilisesi gibi ibadet yerleri ile bütünleşik tarihi bir mekan ve doğal tepe olarak muhafaza etmek daha sağlıklı bir yöntem idi. Ayrıca Osmanlı dönemi Konya’nın Taksimi/su maksemi olarak yapılan sarnıçlar ve Cumhuriyet dönemi yapılan havuz daha sonra Alaattin camiine zarar verdiği için zamanla zaten kaldırılmışlardır.
Ayrıca 1960'lardan itibaren tepenin üzerini asfalt yollar ile kaplayıp Form, Köşk, Zafer ve Orduevi istikametinde araba ile girilen ve çıkılan araç trafiğine açık bir yol ve gezi trafiğine açık hale getirmek, seyyar satıcılar ve köfteci gibi işyerlerine çevirmek de bugün artık olmasa bile uzun yıllarca hem yakışık almamış hem de hiç isabetli bir adım olmamıştır. Tepeye yönelik yollar zamanla trafiği tehlikeye attığı için kapatılmıştır. Eski 2.orduevi ve düğün sarayı istikametine çıkış olarak tek servis yolu hala kullanılmaktadır.
Hülasa-ı kelam siyah beyaz fotoğraflara göz atarken işin seyirlik tarafı kadar bir de sosyal ve tarihi dokuya ilişkin 140 yıllık değişim ve dönüşümleri irdelemek gerekir. Bu minvalde 140 yıl önceki Konya nasıldı? Alaattin tepesi ne durumda idi, sosyal konumu nasıl değişti gözlemlenebilir. Hatalı veya düzgün şehirleşme ve imar uygulamaları ne olmalı idi diye de rasyonel planda, bilimsel ölçekte düşünüp irdeleyip tefekkür eylemek lazımdır. 140 yıl önceki Konya’yı gösteren fotoğraflar bu anlamda elimizdeki en tarihi ve gerçek vesika olarak işlev taşımaktadır.