Selamun Aleyküm saygı değer Yeni Haber okurları.Bu hafta kaldığımız yerden İstanbul’un güzide semtlerini tanımaya devam ediyoruz Bu haftaki semtimiz Aksaray…
Bu nasıl yürekten söylenmiş makam?
Dinlediğim bütün türkülerde gam
Laleli - Aksaray arasında her akşam...
Medeniyetler müzesi, uygarlığın beşiği İstanbul'un kabinde, bir Halk Deyişi gibi yerini almıştır Aksaray, çığırtkanların sözlerinde... Aksaray, Aksaray; haydi, hemen, Aksaray!
Kimine taşı toprağı altın, kimine tatlı bir dert İstanbul'un kalbi olan Suriçi'nin merkezidir, Aksaray... Öyle ki; Roma'dan Bizans'a, oradan Osmanlı'ya gelen ve günümüzde de aktif olan Suriçi'nin Marmara Denizi kıyısında bulunan Yenikapı ya da tarihi ismiyle Theodosius Limanı (PortusTheodosiacus) ile, önceki yazımda bahsettiğim Zeyrek, Vefa, Unkapanı üçlüsünü Haliç'e ve oradan da Taksim'e bağlayan hattın düğüm noktasıdır, Aksaray... Bu kadar mı? Edirnekapı, Topkapı, Silivrikapı, Belgradkapı gibi kara kapıları üzerinden Suriçi'ne giren herkesin mecburi istikametidir, Aksaray...
50 kapı ve 300 burca sahip Suriçi'nde, öyle bir kapı vardır ki, bu kapıdan sadece imparatorlar geçebilir. Bu kapı, orijinal adı ile Aura Porta, günümüz adı ile Altın Kapı. Muhabereden dönen imparator, Altın Kapı'da törenle karşılanırdı. Kapıda geçtikten sonra şehrin içindeki Mese adı verilen ana cadde ile Ayasofya önündeki Augusteion isimli meydana ulaşırdı. Revaklı yol boyunca ilerleyen imparator, saraydan önce, Ayasofya'ya giderdi; tabi, Aksaray'dan geçmek şart ile...
Fatih Sultan Mehmed döneminde, Karamanoğlu Beyliği'nin ortadan kaldırılmasıyla, beylik halkının büyük kısmı, İstanbul'a zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Karamanoğulları Beyliği'nin bir şehri olan Aksaray'ın halkı da, günümüzdeki Yenikapı - Ligos Deresi civarındaki düzlüğe yerleştirilmiş ve bu semt de, Aksaray olarak anılmaya başlanmıştır.
Bizans'tan Osmanlı'ya, oradan da günümüze değin önemini korumuş bu semtten bizlere miras kalan eserlere baktığımızda şüphesiz ilk akla gelen, semte gelen herkesin dikkatini çeken, Pertevniyal Valide Sultan Camii'dir. Camii'nin banisi; 2.Mahmud'un hanımı, Sultan Abdülaziz'in validesi, Pertevniyal Valide Sultan'dır. Hayır ve hasenata çok önem veren Valide Sultan, Konya Aziziye Camii yapımına da büyük destek vermiştir. Şehr-i İstanbul'a; muvakkithane, çok sayıda mektep, sebil, çeşme kazandıran; muhtaçları çokça gözeten Valide Sultan'ın, şüphesiz göz bebeği olan bu şaheserin, mimarları gayr-i müslim tebaadan olan Sarkis ve Hagop Balyan olup, eser Gotik, Rönesans, İslâmî ve Osmanlı üslubunu bir arada barındırır.
Vatan ve Millet Caddeleri'nin birleşim noktasında yer alan Murad Paşa Camii ve Külliyesi ise, ilginç bir geçmişe sahiptir... 1471 tarihli Camiinin banisi, son Bizans İmparatoru 11. Konstantinous'in yeğenidir. İslamiyeti seçerek Murad ve Mesih Paşa ismini alan iki Bizanslı kardeş, İstanbul'un Fethi ile Osmanlı'ya esir düşmüşler ve her ikisi de Fâtih Sultan Mehmed'in hizmetine alınıp sarayda yetiştirilmiştir. Üçüncü bir kardeşin ise, 1491 tarihli bir belgeye göre Hristiyan olarak kaldığı ve Siroz taraflarında zaîm olduğu anlaşılmaktadır. Sadrazamlığa kadar yükselen bu iki cihangir kardeşler bu Camii ve Külliye'yi bizlere miras bırakmıştır.
Çarşı ve pazarlar ile ünlü olan Aksaray, bünyesinde çok canlı yerler barındırmaktadır. Bunlardan biri de, Çukur Pazar. Bazı yerleri yerin altında olduğundan Çukur Mezar, diye de adlandırılan pazar; manav, kasap, baharatçı, kebapçı gibi birçok esnafı bünyesinde barındırır; bu sebeple olsa gerek, et ve yeşillik karışımı, bir de kendine has kokusu vardır.
Semtin en mistik yapılarından biri olan Hindular Tekkesi ise, Nakşibendi tarikatının İstanbul'daki en eski merkezidir. Görülmesi gereken ve günümüze dek ulaşmayı başarabilmiş en önemli dini mekanlardan biridir.
Fatih Sultan Mehmed dönemi defterdarlarından Kemal Paşa ve fethe iştirak eden Kasap İlyas Efendi de hayratlarını bu semtte yaşatmak istemişler ki, kendi adlarına camii yaptırmışlardır bu semte. Kasap İlyas Camii'nin yapılış tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte; 1495 tarihli Vakfiyesi'nden anlaşılacağı üzere, 15. yüzyıla ait olduğu aşikârdır.
18. yüzyıldan günümüze gelen bir mısra-i berceste ile sözlerimi noktalamak istiyorum;
"Bu şehr-i Sitanbul ki bimisl ü behâdır
Bir sengineyek pâre Acem mülkü fedâdır..."
dua ile Allah’a emanet olun.
Muhabbetle kalınız...