Öncelikle Akademik Klan yeni bir kavram, yeni bir oluş değil. Toplumun bütününe nüfuz etmiş elitist, üstenci bakışın üniversitedeki yansımasıdır.
Klanlar, itaatı, sadakatı esas alan, tek tipçi tasavvura sahip olmakla birlikte sanılanın aksine ideolojik birliktelik karakteristik değildir. İdeoloji, Klanlar için araçsaldır. İdeolojik birliktelik sadece ve sadece birlikte çalışma kapasitesini arttıran unsurdur. Bu nedenle Klan, üniversitenin birisinde marksist karakterli bir formda iken, başka bir üniversitede ulusalcı formda olabilir. 15 Temmuz öncesi FETÖ, bu Klanlar ile ajanda örtüşmesi sağlayarak bazı üniversiteleri ele geçirebilmişti. Hala bazı boyutları ile bu ajanda örtüşmesi devam etmektedir.
Klan bir çıkar birlikteliğidir. Kendi içinde zaman zaman çatışma yaşayabilir ama Klanın çıkarları söz konusu olduğunda çok hassastır, kenetlenir ve yekvücut tepki verir.
Cumhurbaşkanımızın 2018’te Erciyes Üniversitesi Akademik Açılış töreninde ‘Bunların varoluş gayesi akademik tekamül değil, akademik klanların tetikçiliği yapmaktır.’ sözlerini ilk duyduğumuzda Klanların yükseköğretim sistemi için ne büyük tehdit olduğunu değerlendirememiştik. Ancak Devletin en üst seviyesinde Klanlara dair bir farkındalık olduğunu da öğrenmiş olduk.
Akademik tekamülü değil, tetikçiliği önceleyen Akademik Klanların varlığı üniversitenin gerçek bilim üretmesinin önündeki en önemli engeldir.
Akademik Klanlar, 29 Ekim 2016’da rektör seçim sisteminin değiştirilerek sistemin bürokratik atama mekanizmasına dönüştürülmesi ile büyük darbe aldı. 2016 öncesini süreci hatırlatalım;
Rektör seçim sürecinde her bir Klan, rektör adayları ile pazarlık yapar ‘bizim şu kadar oyumuz var, şu fakülteyi istiyoruz.’ der ve kendilerine hegemonya alanları oluştururdu. Daha sonrasında ise yapılan pazarlık çerçevesinde Klanın devamlılığını sağlayacak süreç başlardı. ‘İstediğim adamı alamayacak mıyım! Burada benim istediğim adamdan başkası öğretim üyesi olamaz, asistan dahi olamaz!’ müstağniliğindeki Akademik Klanlar, 676 Sayılı KHK ile büyük bir darbe yedi, ellerindeki en güçlü silahı kaybettiler. Ancak…
‘Bunların varoluş gayesi akademik tekamül değil, akademik klanların tetikçiliği yapmaktır.’ Diyen Cumhurbaşkanımızın mesajını Klanlar aldı ama maalesef bazı rektörlerimiz alamadı. Hala 2016 öncesi Klanların seçtiği rektör reflekslerini göstermekteler. Bu nedenle de bazı üniversitelerimizde Cumhurbaşkanımızın iradesi, hayalleri, öncelikleri hayat bulmuyor. Daha önce ifade ettik, bir daha edelim;
Bazı Rektörlerimizin Akademik Klanlar ile mücadele edecek özgüveni yok, böylesi bir mücadeleye dair öncelikleri de yok. Cumhurbaşkanımızın iradesine rağmen klanlarla uzlaşmayı seçiyorlar. Biz de not ediyoruz.
Akademik Klanların elindeki bir diğer silah ‘Doçentlik Sözlü Sınavı’ idi. Cumhurbaşkanımızın ‘Doçentlik Sözlü Sınavını Kaldırın!, Akademik Yükselmenin önündeki engelleri kaldırın!’ talimatını iki kez vermesi üzerine 7100 Sayılı Kanun ile sözlü sınav unvanda kaldırıldı. Cumhurbaşkanımızın talimatı ile unvanda kaldırılan Doçentlik Sözlü Sınavı 80'e yakın üniversitede Akademik Klanların organize tavrı ile devam etti. Son 2 yılda pekçok üniversite, Cumhurbaşkanımızın iradesine rağmen iş yaptıklarını anladı ve 20’ye yakın üniversite haricinde sözlü sınav kalktı, insiyatif alan rektörlerimizi tebrik ediyorum.
Akademik tekamül için hiçbir gayreti olmayan, nepotizmin en iğrencini yapan, mobbingi kurumsallaştıran Akademik Klan, işgal ettiği konumunu/statüsünü kaybetmemek için her türlü aracı kullanmakta, akademik yükseltilme yönetmeliklerinde ihdas edilen kriterler ve kural koyma tekelinin sağladığı avantajlar ile akademik yükselmeleri kontrolüne almakta ve Cumhurbaşkanımızca atanan rektörlerin çözüm üretmesini engellemekte, yalnızlaştırmakta ve kendisine tabi hale getirmektedir.
Klan, beka için akademinin insan kaynaklarına nüfuz etmek zorundadır. Bu amaçla akademiye giriş basamağında araştırma görevlilerinin belirlenmesi aşamasında özel insiyatif almaktadır. Akademik Teşkilat Yönetmeliğinin örgütlü yapılara sağladığı avantajları bilen Akademik Klan, Bölüm ve Ana Bilim Dalı başkanlıkları üzerinde oluşturduğu hegemonya üzerinden araştırma görevliliği sınavlarında büyük operasyon kabiliyetine sahiptir. Bu nedenle bölüm ve anabilim dalı başkanı atama yetkisi dekanın önerisi ile rektörlere verilmelidir. Nihai onay makamı üniversite yönetim kurulu olabilir.
Tek bir adet araştırma görevlisi kadrosu için büyük kavgalar veren Akademik Klanın ÖYP Araştırma görevlisi kadrolarını kullanmaması da, Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile doktorasını yurt dışında yapan bilim insanlarına kadro vermemek için her türlü direnci göstermesinde de; araştırma görevlisinin kadrosunu bulunduğu üniversiteden başka bir üniversitede yüksek lisans ve doktora yapmasının engellenmesinin ardında da aynı beka kaygısı vardır.
Akademi Klan kadroları öncelikle kan bağı ile doldurmaktadır. Kızını, damadını, eşini üniversiteye almak için gösterilen gayretin yarattığı nepotizm gün geçmiyor ki manşetlerde yer almasın. Ama asıl sorun sıhriyet bağı ile doldurulan kadrolardadır. ‘Yaklaştırmak, eritmek, karıştırmak’ anlamındaki sıhriyet ile altını çizmek istediğim husus şudur;
Klana dahil edilmek istenen adaylara yüksek lisans ve doktora eğitimi boyunca profesyonel bir proses uygulanarak özsaygısı kaybettirilmekte, şahsiyeti eritilmekte ve Klana tam bir itaati sağlanmaktadır. İtaati tam olanların Akademik Klanın bir mensubu olarak doktoraları hızla bitirilmekte, kadro vs. süreçlerde klana mensubiyetin tüm imkanları kullandırılmaktadır. İtaatte zorlananlar ise yüksek lisans ve doktora eğitiminde sürekli yol kazaları yaşamakta, bilimsel çalışmaları engellenmekte, kadro bulmaları zorlaştırılmakta, buna rağmen her nasılsa bu süzgeçlerden geçenler, doçentlik sürecinde sözlü sınav jurileri üzerinden oluşturulan kirli network ile doçent olmaları engellenmektedir.
Peki bu klanlar tasfiye edilemez mi?
Mümkün, liyakat esaslı akademiye giriş sisteminin tesisi ile bu mümkün. Bu amaçla;
- Lisansüstü sınavlar merkezi sistem ile yapılmalı. Bilim sınavı olarak adlandırılan gerçekte ise Klana mensubiyetin test edildiği araçlar denklemden çıkarılmalıdır.
- Araştırma Görevlisi kadro tahsisleri ve alımları merkezi sistemle sadece ALES, Diploma Puanı, Dil Puanı esas alınarak yapılmalıdır.
- Araştırma Görevlilerinin lisansüstü eğitimleri, kadrosunun bulunduğu üniversitede değil daha nitelikli bir üniversitede yapması sağlanırken, lisansüstü eğitimlerinde kadro aktarımı olarak bilinen 2547 Sayılı Kanunun 35. Maddesi değil, haftalık akademik takvim ile paralel 1-2 günlük görevlendirme çerçevesinde yapılmalıdır.
- Üniversite içi öğretim üyesi alım süreci görevde yükselme olarak değerlendirilmeli, ilana dayalı sistem kaldırılmalıdır.
- Üniversite dışından öğretim üyesi istihdamında ise hiçbir özel koşul yazılmasına izin verilmemeli, açığa ilan prosedürü çalıştırılmalı, rekabet ve en nitelikli adayın üniversiteye kazandırılması sağlanmalıdır.