Türkiye Yazarlar Birliği ve Konya Büyükşehir Belediyesi'nin ortaklaşa düzenlediği Siyaset ve Ahlâk konulu Ahlâk Şurası’nın ikincisi geçtiğimiz hafta sonunda yapıldı.
Şûrada, ahlâk-siyaset ilişkisi, Batı siyasetinin ahlâkî temelleri, uluslar arası siyasetin ahlâkî sorgulanması, İslâm dünyasında siyaset ve ahlâk, ekonomi politikalarında ahlâk, konularını çok değerli akademisyen ve siyasetçiler derinlemesine konuştular.
Sonuç bildirisi de dün yayınladın.
Tam anlamıyla bir manifesto niteliğinde hazırlanmış sonuç bildirisi…
Keşke bir hafta Türkiye’nin gündemi bu konular olabilse ve Türkiye bu konuları derinlemesine konuşabilse…
Anlaşılıyor ki, artık bu tür etkinliklerde bir de iletişim ekibi oluşturulması gerekiyor ve bu ekip hem sosyal medya da hem de yazılı ve görsel basında şuranın daha aktif ve gündemi belirleyecek şekilde yer almasını sağlaması gerekiyor.
Şura çerçevesinde dört oturumda sekiz tebliğ ve bunlara dair sekiz müzakere oturumunda konular olabildiğince açık yüreklilikle ve derinlemesine irdeleniyor, manifesto gibi bir sonuç bildirisi yayınlanıyor ve bu konular gündeme gelemiyor, insan üzülüyor…
Şuranın sonuç bildirisinde “İnsanî sorunların temelinde ahlâkiliğin önemsenmemesi yatmaktadır” denerek, günümüzde yaşanan sorunların nasıl çözülebileceğine yönelik müthiş bir atıf var.
Şu ifadeler, sonuç bildirisinden;
“Ahlâk mutlu olma, siyaset ise mutlu kılma çabasıdır. Ahlâk, siyaseti etkilemeli ve yönlendirmelidir. Ahlâkın insan hayatında yeniden merkez olacağı bir dünya ve siyaset düzeni inşa edilmelidir. Hz. Peygamber’den sonra İslâm toplumlarında siyaset ve ahlâkın her zaman arzu edilen ölçüde bir araya getirilemediği görülmektedir. Siyaset alanının gerçeklerini dikkate aldığımız kadar, ideal olanı da gözetmemiz gerektiğinin bilincinde olmalıyız.”
Yine sonuç bildirisinde siyasetçinin ahlakı tayin etmemesi gerektiğine işaret ediliyor. Siyasetin ahlak, dolayısıyla da ilim ve fikir zemininde yapılması gerektiğine işaret ediliyor.
İşte manifesto gibi dediğim sonuç bildirisinin bir bölümü:
“Ahlâkın siyasette izdüşümü üç şekilde ortaya çıkar: Şahsî idealler, toplumsal çıkarlar ve ilahî emirler. Şahsî kararların yanı sıra milletin geleceğini ve menfaatini düşünmek siyasette ahlâkî bir vazifedir. Din ile ahlâk doğuşları ve çevrildikleri gaye itibarıyla birbirinden ayrılamaz, ahlâklı olmanın esas yolunu ilahi emirlerde bulmak mümkündür.”
Batının siyaset ve ahlak kavramlarına eleştiri şurada geniş bir şekilde yer aldı. Sonuç bildirisinde bu oturumlardan oluşan ortak kanaat olarak, tek tip bir batı ahlakı ve siyaseti olmadığı vurgulanıyor.
Ve tüm toplumların bir tek ahlak dili oluşturmasının gerektiğine işaret ediliyor.
Senin ahlakın, benim ahlakım olmaz, insanlığın ahlakı olur deniyor…
BM, IMF, Dünya Bankası gibi üst kurumlar gayri ahlâkî karar ve davranışlar sergilemekte olduğu da belirtilen Şura kararlarında adı geçen müesseseleri denetleyen üst mekanizmaların olması gerektiği de vurgu olduğunu belirtelim.
Müslümanların Mezhep taassubundan kaçınması gerektiğinin vurgusunu da önemsediğimi ifade edeyim.
Müslüman ülkelere hem bir uyarı hem de bir çağrı olarak algılanabilecek şu ifadeleri de sizinle paylaşmak istiyorum;
“İslâm dünyasının ortak çıkarlarını merkeze alan bir üst anlayış geliştirilmelidir. Bazı Müslüman ülkelerin kendi milli çıkarlarını ahlâkî ilkeleri önüne koyduğu aşikâr bir gerçekliktir. Batıyı eleştirirken bu olgunun gözden kaçırılması bir paradokstur. Siyasî, ekonomik ve kültürel açıdan emperyal güçlere bağımlı Müslüman toplumların ahlâkî bir siyaset takip edemeyeceklerinin farkına varılması gerekir. Müslüman toplumların içerisinde ahlâkî kaygıları canlı tutacak bir taban hareketinin oluşumuna, demokratikleşmeye ve sivilleşmeye önem verilmelidir.”
Netice itibariyle çok önemli bir şura böylece yapılmış ve tamamlanmıştır. Yazarlar Birliğini kutluyoruz ve bu şuranın siyasetimizde ve dünyamızda daha ahlaklı bir çizgiyi oluşturmasını temenni ediyoruz.