Arsız bir misafirdi onun için kanser… O gönderdikçe, bu sefer tamam dedikçe, geri geliyordu. Bir kere, iki kere, üç kere… Ve dört…
Son ameliyata girmeden önce çektiği videoda o kadar belliydi ki artık yüzündeki gülüşü ile içindeki savaşın orantısı.
Sadece 21 yaşındaydı Neslican… Yaşamak istiyordu. Öyle ya yetmiş yaşında bir amcanın bile bu dünyada hala yapmak istedikleri varken, Neslican’ın yaşamak istemesini kim yadırgayabilirdi?
Kansere karşı duruşuyla tüm hastalara öyle çok ilham oluyordu ki.
Aslında o; “Hastalığınızı teşhis etmede geç kalmayın” diyordu herkese. Çünkü Neslican’a kanser teşhisi konulduğunda tümör bütün bacağını kaplamıştı.
Seçeneği, bacağındaki tümörü temizlemek ya da bacağını kaybetmek olan bir ameliyata girdi Neslican.
Ameliyata girerken bile bir an olsun bacağının kesilebileceğine dair karamsarlığa kapılmadı.
Ama maalesef o gün bacağıyla vedalaştı.
Eline siyah bir poşette verilen bacağı ile hayatına döndü Neslican. Bunu kabullenmek anlatırken bana bile zor geliyor.
Onun tek yaptığı kanseri gözünde büyütmeyip hayatını olabildiğinde mutlu yaşamaya çalışmaktı.
Başardı da…
Belki bize çok basit görünebilirdi bu durum. Ama kemoterapinin onun vücudunda bıraktığı etkileri her benim diyen kaldıramazdı.
Benim onu takip etmemin en büyük nedeni buydu zaten. Yaşadığı hayatta, büyük küçük kendine dertler bulup mızmızlanan bir yığın insandan daha insanca yaşadı Neslican.
Grip olduğunda yorgan döşek yatan insanlara inat o acılı kemoterapilerin ardından kıpır kıpır hayatına devam ediyordu.
O kendi deyimiyle acısının altında ezilmedi.
Ama bundan iki hafta önce doktoru ile yaptığı son konuşmayı anlattığı videosunda Neslican bir başka konuşuyordu. “Savaşmak zorundayım” derken nefes almakta zorluk çekişi, “Benim tümörümü ancak dünyanın en iyi kemoterapisi yok edebilirmiş” derken sesinin titreyişi, artık yorulmuşluğunu tüm çıplaklığı ile gösteriyordu. “Yaşamayı çok fazla istiyorum” dediği an gözyaşlarımı tutamamıştım.
O videoda dediği gibi, vefat etmiş olsa da kazandı. Savaşçı çocuklar dediği kanserle mücadele eden çocukların yüreğini kazandı. Bir sürü insanın güzel dualarını kazandı. Sağlıklı insanların sudan sebeplerle hayatını kendilerine zehir etmemeleri gerektiğini tabiri caizse kafalarına vura vura öğretti.
Hiçbir zaman ümidini yitirmedi. Borular yerleştirmek için kaburgalarının arasını açtıklarında da, ciğerinin biri çalışmayı bıraktığında da, gece ağrılar içinde uyandığında da ümitsizliğe düşmedi.
İlham oldu Nesli… Keşke yenebilseydi kanser denen illeti… İnsan o tabutun içinde gözlerinin içi gülen o kızın yattığına inanmak istemiyor.
Yine de bedeni sağlıklı olup kapkara ve kasvetli bir ruh ile yaşamaya çalışan çoğu insandan güzel bir hayat yaşadı.
Neslican’ın vefatı diğer hastaları umutsuzluğa düşürmesin isterim. Bilakis o en ölümcül kanser türüne bile göğüs gerdi. Kaybedeceğini hissettiğinde bile; “Belki kaybedeceğim, ama savaşırken kaybedeceğim” dedi.
O yüzden kalbinizde ki ışıklar hiç sönmesin.