Bazı sorunlara zamanında çözüm bulamadığımızdan bir süre sonra kronikleşiyor. Sözde uzmanlarımız ise sorunu tanımladıkları zaman çözüme ulaştıklarını zannediyorlar. Sonuçta önümüze büyük bir kısmı batıdan devşirilmiş plastik kavramlar konuyor. Taciz, tecavüz birleştirildi cinsel istismar oldu. Dayağın adı kadına şiddet, ergen öğrenciler arasındaki kavga akran zorbalığı. Güzel, janjanlı kavramlar ama hiç birinin yaşanılan sorunlara bir çözümü yok. Daha doğrusu biz çözümü hep başka yerde arayıp, yaşanılan olaya ilkmiş gibi yaklaştığımızdan aynı şeylerin etrafında dönüp duruyoruz…
Geçtiğimiz hafta Mersin’de 12 yaşındaki 7. sınıf öğrencisi bir kız, 13 yaşındaki arkadaşını okulda bıçaklayarak öldürdü. Nereden bakarsanız üzücü bir olay. Mesele sadece bir dalga geçme meselesi olmayabilir. Çocuğun ailesi, arkadaşları ile neler yaşadığını bilmiyoruz. Tam tersi dalga geçme olayının ardından sonuçları düşünülmeden yapılan bir ergen hamlesi de olabilir. Sonuçta 13 yaşında bir çocuk öldü, 12 yaşında diğeri katil. Hemen pedagog, psikologlardan görüş alındı, sorun tanımlandı. Akran zorbalığıymış, kendini baskı altında gören ergenler böyle tepkiler verirlermiş. Ailelere büyük sorumluluk düşüyormuş, çocuklarıyla sağlıklı iletişim kurmaları gerekiyormuş falan filan(!)
Kısacası aileler çocuklarına sahip çıkmalı. Okulda kimlerle arkadaşlık ediyor bilmeli. Arada okula uğrayıp bir kolaçan etmeli. Bizim çocuk ne durumda, gidişatı nasıl diye öğretmenlerine sormalı. Çocuğuna istediği marka kıyafetleri alıp, cebine harçlık ve son model telefon koyup, analık, babalık sorumluluğunu yerine getiriyorum diye kendini avutmamalı. Sorunun kaynağını elbette biliyoruz ama kendimizi kandırdığımızdan çözüme ulaşamıyoruz. Bu son olaydan sonra bir anda lise dizileri günah keçisi ilan edildi. Çocuklar onlara özeniyormuş. Bir nebze özenme olabilir ama işi dizilere atmak kolaycılıktır. Bizim ortaokul dönemimize Deli Yürek, liseye ise Kurtlar Vadisi damga vurmuştu. Dizilerin bölümlerinin yayınlandığının ertesi günü Yusuf Miroğlu, Polat Alemdar gibi davranan arkadaşlarımız olurdu ama iş hiç arkadaş öldürmeye kadar gitmedi.
Günümüzde bilmem farkında mısınız çocukluk dönemi kısaldı. Bunun en büyük nedeni cep telefonları, tabletler, kısacası internet. 2-3 yaşında cep telefonundan video izlemeye başlayan çocuklar 4-5 yaşından itibaren telefonu kendisi kullanabiliyor. İlkokula başlayıp okuma-yazma da öğrenince kendisini tamamen sanal âlemin içerisinde buluyor. Çevrenize bakın 6 yaşındaki çocuklar artık oyuncakla oynamıyor. Erken ergenlik denilen şey illâki fizyolojik olacak diye bir şey yok. 8-9 yaşındakiler birer ergen gibi hareket ediyor. Ergenler ise yetişkin özentisi. Kimse kusura bakmasın ortaokul, lise öğrencisinin özel hayatı olmaz. Duruma göre anne ya da baba çocuğunun cep telefonunu, sanal ortamda kimlerle arkadaşlık yaptığını, neler izlediğini kontrol etmeli. Biz çocuğumuzla arkadaş gibiyiz derseniz sonuçta ne ile karşılaşacağınızı bilemezsiniz.
Okullarda cep telefonu, hiç olmadı akıllı olanlar yasaklanmalı. Fakat bakanlık sırf mahalle baskısından bu adımı atamıyor. Ailelerde çocuğumun arkadaşlarının olunca almak zorunda kalıyoruz diye topu birbirine atıyorlar. Sonuçta işler içinden çıkılmaz bir hâle geliyor. Elbette tek sorun cep telefonu, diziler değil, çocukların bir amacı olmalı, plastik tabirle birer hobisi. Telefonunu şarja taktığı zaman krize girmiş madde bağımlısı gibi dolanmamalı. Günümüzde elbette zor. Bahçe, Konya tabiriyle hayat kalmadı, sokak yok. Çocuklar eve mahkûm. Ekonomik şartlar nedeniyle annelerde çalışmaya başladı. Durumu iyi olan aileler okuldan sonra etüt falan uydurup sırf çocuk akşam olasıya kadar bir şeylerle meşgul olsun, ortalık da dolanmasın diye çözüm buluyor. Durumu iyi olmayan ailelerin çocukları ise arkadaşlarıyla aylaklık ederek ya da evde telefonun başında akşamı ediyorlar.
Bilimin her şeye bir çözümü var. Çözüm olmasa da janjanlı bir kelime ile adını koyduğunuz zaman varmış gibi yapmak mümkün oluyor. Çocukla önemli olan çok değil, kaliteli zaman geçirmek diye bir şey uydurdular. Çalışan annelerin vicdanları rahatladı. Büyükşehirde memur bile olsa akşam 6-7’de eve geleceksin. Yemek falan derken robot olduğundan yorulmayacaksın elinde kalan birkaç saati çocuğunla kaliteli geçireceksin. Elbette bütün aileleri aynı kefeye koymuyoruz ama kaliteli zaman geçirdiğini zannedenlerin büyük bir kısmı hafta sonu AVM’leri işgal ediyor…
Plastik tabirlerle sorunların adını koymayı bir kenara bırakıp çözüm bulmaya çalışalım. Çözüm çocukları mümkün olduğunca sanal ortamdan uzak tutmak. Milli Eğitim Bakanlığına, ailelere büyük sorumluluk düşüyor. Bakanlık mahalle baskısından korkmamalı, aileler de diğerleriyle kendisini kıyaslamayı bırakmalı. Çocuğunun iyiliği, geleceği için dik durabilmeli.