Hepimiz gelişen ve de modernleşen bir toplumun birer üyesiyiz. Her geçen gün teknolojiyle, bilimle, konforla beraber etrafımızdaki gökdelenlerin, arabaların, iş yerlerinin, mağazaların, apartmanların sayısı artmakta. Her bakımdan giderek gelişen bir toplum halindeyiz.
Toplumdaki bu gelişimden iletişim de payını almakta. Eskiye nazaran şimdi insanlara ulaşmak daha kolay bir hale geldi. Eskiden uzaktaki akrabalarla bayramda veya özel günlerde bir araya gelebiliyor ya da kart veya mektup gönderebiliyorduk. Şimdi telefondaki bir tuşa başmak yeterli oluyor. İsimleri ekle gönder bayram mesajı alınmıştır. Bayramlarda memlekete gidip sılay-ı rahim yapabilmek için saatler süren zorlu bir yolculuğu göze alırken; şimdi uçakla kısa bir sürede istediğimiz yere ulaşabiliyoruz.
Her şeyin bu kadar kolaylaşmasına rağmen, hayatın koşturmacasını bahane edip o telefonun tuşuna bile nadiren basıyoruz. Memlekete ziyarete gitmek yerine beş yıldızlı tatil köyleri veya otellere gitmeyi tercih ediyoruz. Memlekette bütün bir yılı torun yahut da çocuklarının özlemiyle bekleyen anne babalarımızın halini hiç düşünmüyoruz. Bizleri bu günlere getiren o anne ve babanın içine hasret tohumları ekmeye hiç hakkımız yokken böyle düşüncesiz ve umarsız davranabiliyoruz. Vakti geldiğinde bizlerin de yaşlanacağı; gözü yolda, kulağı telefonda bekleyeceği o günlerin geleceğini hiç hesaba katmadan yaşayıp gidiyoruz.
Bu durum sadece uzakta bulunan yakınlarımız için değil yaşadığımız çevre için de geçerli. Aynı apartmanda yaşayıp daha adını bile bilmediğimiz komşularımızın sayısı da hiç azımsanacak gibi değil. Ne yazık ki bu iletişimsizlik, insanları birbirinden koparan unsurlar arasında yer almakta. Biz “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Değil komşumuzun açlığından, cenazesinden dahi maalesef günler sonra haberdar oluyoruz.
Oysaki ecdat birbirlerini koruyup, kollar, haklarını gözetirlerdi. Birine zarar gelse herkes birlik olup, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olurdu. Şimdiki anlayış ise Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.. Eskiden beri sahip olduğumuz, İslam toplumlarında kendiliğinden gelişen ve kıymetini bilemediğimiz; batılıların ise sonradan kazanmaya çalıştığı, adına da Empati denilen bir kavramı unuttuk… Bu kavram aslında bizim temellerimizi oluşturuyordu. Savaşta, son nefesini verirken bile Müslüman kardeşini düşünen bir ümmettik biz. Değerlerimizi yavaş yavaş kaybettik, kaybediyoruz.
Bir zamanlar birbirlerine kenetlenip, halini ve derdini paylaşan insanların yerini; şimdi çıkarlarımı nasıl kurtarsam diye düşünen bir toplum aldı. Batılıların bizlerden öğrendiği aslında bizim diğergamlık dediğimiz; onların ise adını değiştirip tekrar bizlere sunduğu empati kavramını hayatımıza uygulamakta ne yazık ki eskisi kadar başarılı değiliz.!
Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Mü’min olmadıkça cennete giremezsiniz. Kendiniz için istediğinizi Müslüman kardeşiniz için istemedikçe de kâmil mü’min olamazsınız”. buyurmaktadır. Yapmamız gereken mi gönül dolusu sevmek. Seven sevdiğini, kendisine tercih eder. Onunla empati kurar. Bu hal; ferdi, toplumu, dünyamızı, ahiretimizi kurtaracak olan haldir. Ne demişti büyüklerimiz Metod Sevgi üzerine .... Bununla birleşen, birbirini seven, kardeşini kendisine tercih edebilen bir mü’min olmalıyız. Bu erdemlere mutlak sahip olmalıyız.
Rabbim bizleri ahirette mahcup olmayan, dünyada birbirini seven, cenneti kazanan kullarından eylesin.
Kalın efendim sağlıcakla...