Özgüvenin artmasını sağlayan, toplumla birlikte yaşamayı kolaylaştıran en önemli öğelerden biriside dış görünüştür. Genellikle de insanlara dair ilk izlenimi, kılık-kıyafet, ten rengi ve beden yapısı gibi unsurlar eşliğinde oluştururuz.
Son yüzyılda ise insanların dış görünüşe verdikleri önemi bir bütün olarak imaj kavramı içerisinde değerlendiririz. Kültür, inanç, etkin moda anlayışı, toplumsal beğeniler ve yetiştirilme tarzı bireyin kişisel imajını oluşturmasında etkilidir.
Kimi durumlardaysa, ilk izleniminizi sizin tercihleriniz değil de başınıza gelmiş olan hastalık ya da kazalar belirleyebilir.
Özellikle ciltte ve dış görünüşte oluşabilecek bir hastalık, toplum nazarındaki algılanışınız değiştirebilir. Yüz bölgesi başta olmak üzere dış ciltte oluşabilecek rahatsızlıklar, daha çok dikkat çektiği için toplumda var olabilme adına önemli bir sorunu teşkil eder.
Aktardıklarıma örnek olan bir hastalıktan bahsetmek istiyorum sizlere. Geçmiş yıllarda günümüze oranla daha fazla görülen, hatta o dönem çekilen filmlere dahi konu olan, adı duyulanca şimdi bile insanları korkutan bu rahatsızlık toplum içerisinde cüzam diye tanınan lepradır.
Lepranın tanınması ve bilinmesi amacıyla da , 25-31 Ocak arası “Dünya Cüzzam Günü ve Haftası” kabul edilmiştir.
Bende içinde bulunduğumuz bu hafta münasebetiyle, Beyhekim Devlet Hastanesi doktorlarından, Cildiye Doktorumuz Uzm. Dr. Nuran Karaca Önat’ın değerli bilgilerini paylaşmak istiyorum sizlerle. Umut ediyorum ki, hocamızın aktardıklarıyla, bu rahatsızlık hala korkulan ve insanları ürkütmek için kullanılan bir simge olmaktan çıksın.
“Lepra (Hansen hastalığı, cüzam), insanlık tarihi kadar eski bir hastalıktır.1876'da Norveçli bilim adamı Armauer Hansen tarafından keşfedilen lepra basili öncelikle, deri ve siniri tutarak belirtilerini gösteren kronik seyirli bir enfeksiyon hastalığıdır.
Lepra hastalığını yapan basil incelendiğinde, insanların çoğunun rahatsızlığa karşı, doğal bir bağışıklık taşıdığı görülür. "Hücresel immunite" nedeniyle oluşan bu bağışıklık hali insanlara kendinden önceki soylardan gelen bir özelliktir. Bu insanlar lepra basilini almış olsalar da, vücut dirençleri basili yok edeceği için hastalık ortaya çıkmayacaktır. Kısaca cüzam, ancak hastalığa doğuştan yatkın olan kişilerde ortaya çıkar. Sıklıkla çocuklarda görülün bu rahatsızlığın kuluçka döneminin uzun olması nedeniyle tanısı erişkin yaşta konur.
Lepra hastalığının temel olarak iki klinik tipi vardır. Direncin en az hatta hiç olmadığı kişilerde basiller tüm vücut derisine yerleşerek yaygın nodül şeklinde belirtiler meydana getirir. Bu klinik tipe lepromatöz lepra denir.
Lepra hastalığının ikinci şekli ise tüberküloid lepra adıyla anılır. Bu tipte az da olsa bulunan direnç hali nedeniyle hastalık vücudun bir bölümüne hapsedilmiş gibidir. Yani belirtiler sadece bir bölgede görülür.
Cüzam, başlangıcı sinsi olan bir hastalıktır. Kuluçka dönemi oldukça uzun olan bu rahatsızlıkta, ilk klinik belirtiler 2-7 yıl sonra ortaya çıkar. Sürenin değişken ve uzun olması tanı koymayı güçleştirmektedir.
Hastalığın ilk belirtileri ise kalça, yüz, kol ve bacakların dış yüzü gibi soğuk deri bölgelerinde bir ya da birkaç adet, birkaç cm çaplı, sınırları belirgin olmayan, renksiz, hafif kızarık, deri seviyesinde lekeler şeklindedir. Çoğu hastada bu durum iyileşse de bir kısmı ileri klinik tiplere gider.
Lezyonlar arttığı durumlarda, his kusuru gelişip pigmentasyon kaybı yaşanabilir. Bu evrede tedaviyle tamamen iyileşebilir sakatlık bırakmaz.
Lakin tedavi edilmez ve hastalık ilerlerse, saçlı deri, el içi, ayak tabanı, yüz, burun, veya vücudun herhangi bir bölgesini etkileyen lezyonlar büyüyerek kılları döker ve deride kepeklenerek dökülmelere neden olur. Kalıcı şekil bozuklukları oluşur. Yüzde oluşan nodül şeklinde lezyonlar (leprom) yayılarak aslan yüzü denilen özel bir şekil oluşturur. Burun kanaması, burun tıkanıklığı, burun kıkırdağında erime (yonca burun) damak delinmesi, ses bozukluğu meydana gelebilir. Diş dökülmesi, yanaklarda düzleşme, göz tutulumuna bağlı körlük olabilir. Kemikte oluşan lezyonlar en sık el ve ayaklardaki küçük kemikleri tutar; pençeleşme, parmak kaybı ve şekil bozuklukları meydana gelir. Erkekte sakal-bıyık kaybı, testis tutulumuna bağlı ağrı ve kısırlık görülebilir, böbrek tutulumu olabilir.
Lepraya dair en merak edilen konulardan birisi de teşhis kısmıdır.Kesin tanı için ayrıntılı muayene ve çeşitli testler uygulanmakla birlikte, deri lezyonlarında özel boyalarla bakterinin gösterilmesi veya patolojik olarak cilt lezyonlarının incelenmesi gerekir. Histamin testi, terlemenin yokluğunu gösteren metakolin testi, lepra bakterisine karşı oluşan antikorların araştırıldığı FLA-ABS (Fluoresan Leprosy Antibody Absorbtion Test) , RIA ve ELİSA testleri kullanılır.
Lepra tedavi edilebilen bir hastalıktır. İzolasyon yöntemi tamamen bırakılan hastalıkta ayaktan tedavi öngörülmektedir. Tedavisine başlanmış ve birkaç hafta geçmiş hastaların kimseye zararı yoktur; evlerine, işlerine giderler. Ancak çok önemli bir reaksiyon, ağır bir infeksiyon varsa, bir operasyon gerekirse hastaneye yatırılır.
Başarılı bir lepra tedavisi için en önemli koşul, erken tanı ve yeterli tedavidir. Ülkemizde lepranın tedavisi ücretsizdir. Şimdiye kadar, lepralılarla uğraşan sağlık personeli arasında lepraya yakalanan yoktur.
İnsanları psikolojik olarak oldukça etkileyen lepra hastalığından BCG aşısı ile korunulabilir. Bu aşı nonspesifik olarak hücresel immüniteyi arttırdığı için lepradan korunmada etkin olmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, dünyada 12 milyon civarında lepralı hasta vardır. 2002 yılı başı itibariyle, bunların 640 bini tedavi altındadır.
Ülkemizde cüzam ile mücadeleye, ilk kez 1919 yılında 40 kadar lepra hastası için özel bir bölüm açılmasıyla başlanmıştır. Yapılan araştırmalarda, 2.600 lepralı bulunduğu tespit edilmiştir. Bunların 35’i tedavi altındadır; diğerleri ise tedavileri tamamlanan hastalardır. Yurdumuzda son beş yıldır, her yıl yeni saptanan olgu sayısı 15'in altındadır.
Ülkemizde de lepra hastalığı ile ilgili biri Elazığ'da 260 yataklı, biri İstanbul'da 60 yataklı, biri Ankara’da 35 yataklı olmak üzere üç hastane bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul'da kurulmuş olan Cüzzamla Savaş Derneği(İzmir`de bir Şubesi vardır) ve Cüzzamla Savaş Vakfı ile Ankara`da Cüzzam Savaş ve Araştırma Derneği olarak gönüllü örgütlenmeler bulunmaktadır. Ankara`daki dernek Lepra Mecmuası adıyla bilimsel bir yayın organı çıkarmaktadır.
İstanbul’daki dernek ve vakıf ise çeşitli sosyal etkinlikler yaparak ve yardımseverlerle ilişkiye geçerek hastaların sosyal sorunlarını çözümlemek, ekonomik açıdan yardımcı olmak, hasta çocuklarının eğitimlerini sürdürmeleri amacıyla burs vermek, hastalara iş bulmak ve özellikle kendi yaşadıkları çevrede üretken hale getirmek için yoğun çaba harcamaktadır. Tüm merkezler ve gönüllü kuruluşlar Sağlık Bakanlığı ile işbirliği yapmaktadır”
Nuran Hocamıza değerli paylaşımlarından ötürü teşekkür ediyorum. Dünya Cüzzam Haftasının bilinçlenmemize, hastalıklara karşı duyarlı ve sabırlı olmamıza vesile olmasını temenni ediyorum.
Ayrıca, yeni atanan Sağlık Bakanımıza da başarılar diliyorum. Hizmet bayrağının devir- teslimi olarak nitelendirilen görev değişiminde, muhakkak ki yeni isimlerle çok daha büyük gelişmeler elde edilecektir. Bakanımızla birlikte açılacak olan yeni dönemde, dualarımız ve beklentilerimiz, halkımıza sunulan sağlık hizmetlerinin etkinliği kadar, tüm sağlık camiasının kucaklanarak, bu kutlu ailenin her bir ferdinin birer kahraman olduğunun unutturulmaması, sağlık personelinin başarılarının takdir edilerek, moral- motivasyonu arttıracak, hizmet ve kanunların yürürlüğe girmesi yönündedir.Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum.