YSK’nın devlet memurları ve belli kamu makamlarını işgal edenlere yaklaşan seçimlerde aday olabilmek üzere istifaları için verdiği sürenin geçtiğimiz hafta dolmasıyla siyasi arenada bir hareketlilik başladı. Partiler aday belirleme süreçlerini başlattılar. Başvuruları kabul ediyorlar. ‘Siyaset pazarı’ hareketlendi. Aday adayları meşreplerine en uygun ve/veya seçilme şansları en fazla olan partileri tercih ediyorlar.
Seçimler demokrasinin ‘bayramları’ olarak kabul edilirler. Dört yıl önce seçilen vekiller bugün tekrar ‘pazara’ çıkıyor, eğer seçmeni ve parti elitlerini memnun edebilmişlerse tekrar aday gösteriliyorlar. Ama sisteme yeni talipliler de dâhil oluyor. Aday adayları piyasaya çıkarak, seçim dönemine genel manada hareketlilik kazandırıyorlar.
Bu dönemde sevdiğimiz dostlarımızdan bir kısmı da farklı şehirlerden ve partilerden aday adayı oluyorlar. Hepsine ‘hayırlı olsun’ diyorum. Millete en iyi ve en fazla hizmet sunacak olanların seçilmelerini temenni ediyorum.
Belli partilerde aday adayı yoğunluğu göze çarpıyor. Bazı partilerse çok ‘sakin’. Seçime ‘favori’ giren partilerde böyle bir yoğunluk çok normal zaten. Kimse kazanamayacak partiden aday adayı olmak istemez. Tabii ideolojik boyutu fazla olan partiler müstesna. Oralarda aday adayı olmak ‘hizmetin’, ‘ideolojinin’, ‘inancın’ bir parçası olarak görüldüğü için listeye girip, seçilmek çok önemli değil.
Konya ölçeğinde değerlendirmemizi yaptığımızda, ‘Ak Parti bu seçimde de rekor kıracak gibi’ görünüyor. Şu ana kadar toplumda ön plana çıkan kişilerden aday adayları var. Ağır topların bir kısmı henüz net kararlarını verebilmiş değiller.
İsim zikredecek, ‘vekil-toto’ oynayacak değilim. Liste sunacak durumum da yok. Onu başkaları yapsın. Yapanlar, inşallah iyi niyetle yapıyorlardır, toplumu ve siyaseti yönlendirme amacıyla değil. Biz her defasında ifade ettiğimiz gibi kişilerden ziyade genel ilkeleri değerlendirelim.
Ben daha farklı bir konuya eğilmek istiyorum: Ak Parti’nin aday adaylığı sürecini iyi yönet(e)mediğine inananlardanım. Yüzlerce kişi yüksek başvuru ücretlerini yatırarak (13 bin TL) adaylık başvurusu yapıyor; Temayül yoklamasında üst sıralarda kendilerine yer edinebilmek için ilçe ilçe dolaşıyor; medya kuruluşlarında kendilerini anlatabilmek için çok yüksek paralar ödemek zorunda kalıyor; kısacası şehirde çok ciddi bir ‘siyasi hareketlilik’ oluşturuyorlar.
Bunlara itiraz etmeyiz. Karışamayız da. Parti belki bilinçli bir tercihle seçim propagandasını listeye giremeyecek kişilere ‘yürüttürüyor’. Fakat adaylar açıklandıktan sonra listeye giremeyenlere hiç de iyi gözle bakılmıyor. Listede yer bulabilenler, giremeyenleri gelecek dönemde ‘potansiyel’ rakipleri olarak görüyorlar. Dolayısıyla da onların heveslerini kırmak için ellerinden geleni arkalarına bırakmıyorlar.
Teşkilat onları bir dahaki seçime kadar ‘nadasa’ bırakıyor, takip eden seçimde aday adayı olmalarında bir ‘mahsur’ görülmüyor. Yüksek başvuru ücretleri ve hareketlilik seçimi ve finansmanını garantiye alıyor.
Süreci bir ‘değirmen’ olarak nitelendiriyorum. İnsan değirmeni. Tamam demokrasinin ‘cilveleri’ bunlar. Aday adayları çıkar, propagandalarını yapar, teşkilat kendisine en ‘uygun’ olanı aday gösterir. Ama ‘uygunluk’ tartışmaya açık bir nitelendirme. Kime ve neye göre uygun? En çok oy alacak olan, en nitelikli, en kavgacı, en lafebesi, en zengin, en iyi arkadaş, en iyi belli bir cemaat mensubu? Bilemiyoruz.
Siyasette networkların varlığını biliyoruz. Adaylar tesadüfi yöntemle seçilmiyor.
Partilerin güçlü dönemlerinde bu ‘değirmen’ sisteminin mahsuru olmaz. Önümüzde 80’li yıllar boyunca ANAP ve 91 seçimlerinde DYP örnekleri var. Güçte zafiyet ortaya çıktığında, yıldız eskisi kadar parlak olmadığında, duraklama dönemlerinde seçmen desteği olduğu yerde durmuyor. Dinamik: Ya yukarıya ya da aşağıya doğru gitmeye meyyal.
Ak Parti örneğinden yola çıkarak partileri uyaralım: Bu zengin insan kaynağını heba etmeyin. Onlardan ‘yararlanma’ yoluna gidin. Listeye giremeyenlere illa da bürokraside, siyasette, sosyal hayatta bir yer bulma derdine girmeyin. Bu çok yanlış olur. Oldukları yerde olmaya devam etsinler. Sadece aday adayı oldular diye yükseltmeyin, zira o durumda yapay bir aday adayı ‘borsası’ oluşturursunuz.
Bir daha ki seçimde tekrar aday adayı olarak, siyasetten sürekli olarak bir şeyler isteyen bir ‘köpük’ kitle meydana getirirsiniz. Elde tutamazsınız onları. Sürekli ‘kayarlar’, bir oraya bir buraya. Yoksa bugünlerde gündemde olan ve bir dönem RP, FP diğer dönem BBP, şimdi de CHP’ye giden bürokratı nereye koyacaksınız? Siz bu yolu daha fazla açmayın.
Aday adaylarından ‘yararlanın’ derken kastım onların, varsa, güzel projelerini alın, uygulayın. Onlarla ‘temas’ halinde olun. Elçiniz gibi çalışsınlar. Yoksa sizi elçi olarak görmesin, sizi tüketmeye çalışmasınlar.
Ak Parti her seçimden sonra arkasında bir ‘küskünler ordusu’ bırakıyor. Aday olamayanlar kızıyor, küsüyor, aleyhte çalışıyorlar. Aday belirleme süreci çok uzun tutulduğu için o seçim döneminde küskünlerin etkisi çok belli olmuyor; ama seçimden sonra sürekli olarak muhalefet ediyorlar hem de gizliden gizliye.
Aday belirleme süreçlerinin şeffaf ve insan odaklı yürütülmesi çok önemli.
Genelde tüm partiler, ama özellikle Ak Parti süreci iyi yönetmeli.
Bizi temsile en ‘layık’ olanı önümüze getirmeli…