Bahadır sonunda karar vermiş ve aday adaylığı için partisine müracaatını yapmıştı. Mülâkat günü geldi çattı.
‘Hakk için içini, halk için dışını süsle’ düsturundan haberdar olan Bahadır, takım elbisesini giyerek ve diğer hazırlıklarını da yaparak yola çıktı ve mülâkat yerine vardı. Parti teşkilatı tarafından hazırlanan salona girdi.
Aday adaylarının çokluğu, içinde biraz burukluğa sebep olsa da, bu ruh hâlini daha önce yaşadığı için bu düşünceye teslim olmadı.
Aday adayları bir bir mülâkatlarını yaptılar ve sıra Bahadır’a geldi. İçinde biraz heyecan vardı ve olması da gerekiyordu.
Biliyordu ki heyecanı, samimiyetinin aynasıydı.
Bahadır kendini topladı ve söze başladı:
“Bu millet, tarihin her safhasında var olmuş ve kurduğu devletlerle tarih sahnesindeki rolünü en delikanlı şekilde oynamıştır.
Yetiştirdiği devlet adamlarını kendine lider yapmış ve liderine de gözü gibi sahip çıkmıştır. Allah, bu milleti tarihin hiçbir sahnesinde lidersiz bırakmamıştır.
Büyük devletler kuran bu millet, büyük belâlarla da mücâdele etmek zorunda kalmıştır. Verdiği bu mücâdeleye kıymet kazandıran en büyük kıymetin de, liderine sahip çıkmak olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarmamıştır.
İşte, ben de bunun için buradayım ve bu milletin kaderini uçurumun kenarına getirmiş bir hâin yapıya karşı varımla yoğumla mücâdele etmek ve liderimin yanında, ona en güçlü desteği vermek için aday adayıyım.
Devlet ile paralel çetenin kavgasında, kavganın gâlibini bekleyen değil, kavganın tarafıyım ve benim yerim devletimin yanıdır. Beni devletimin ve liderimin yanından ancak ölüm ayırır.
Kırk yıllık takiyyenin kırk günde ipliğini pazara çıkaran devlet adamını yalnız bırakmak, bu milletin asil evlatlarına yakışmaz.
Devletime ve bu aşkı kalbime yerleştirene aşığım. Bu aşkı, kirli ilişkilere asla âlet etmeyeceğim.
Düsturum, düz durmak olacaktır.
Slogan insanı değil aksiyon insanı olmak için bu yoldayım.
Para ile paralanmayacağıma, para yüzünden karalanmayacağıma söz veriyorum.
Biliyorum ki, para kıymetsizlikte ölçüdür. Bu millet, cemiyete faydalı olmayan insan için “o kişi beş para etmez” der; cemiyet sevdalısı delilere ise “o insan çok para eder” demez. Para, kıymetsizliğin ölçütüdür. Bu ölçü ile kendimi ölçtürtmeyeceğim.
Bu milletin, paranın kıymetsizline vâkıf olmuş vakıf insanlarına çok ihtiyacı var. Vaktimi bu uğurda vakfedeceğim ve ahdimde sabit, vaadime sadık kalacağım.
Bu zamana kadar usulen dostluk kurmadım; böylelerini de usul usul terk ettim. Benim ömrümün kıymeti, kıdemimdeki kadim dostluklarımdır. Gerçek Dost’tan dileğim, bu dostlarımın sayısını artırmasıdır.
Şâyet seçilir de aday olursam, adaylığımın sonunda bu millete vekillik nasip olursa; yük olmak değil yük almak için mücâdele edeceğim. Biliyorum ki, yük almaktır büyüklük, yük olmak değil; gerçek dostluğa budur en büyük delil. Çabam, dost olmak ve dost kalmak olacaktır.
Maksadım, zengin olup itibar görmek değildir; makam sahibi olup menfaat temin etmek hiç değildir. Zenginlik itibar kriteridir amma bu milletin, kiri ter olan insanlara ihtiyaç duyduğunu çok iyi biliyorum. O teri akıtmak için bu yoldayım ve aday adayıyım.
Adâlet, bu devletin temelidir. Âdil idâreci ise, cemiyetin çimentosudur. Beni âdil davranmaktan hiçbir güç alıkoyamayacaktır. Güçlünün yanında değil haklının yanında olmak için yaşıyorum ve bu uğurda yaşlanıyorum. Saçıma düşen aklar, benim için bir şereftir.
Biliyorum ki, minnet hesabını açtırdığım zaman, beni bekleyen mihnet olacaktır. Sizin karşınıza bu hesabı açtırmayan bir insan, bir aday adayı olarak çıktım ve bu sözlerin sahibiyim.
Beni, hayal âleminde sevda satan bir tüccar olarak görmeyin. İlkeli insan, ideale sevdalı olandır. Size bu sevdamı anlatıyorum.
Rabbim, gayretimizi gâyemize hizmetkâr kılsın. Bu milletin karşısında duranlar, bir an evvel yıkılsın. Paralel yapıyı hâlâ göremeyen mâsumların gözlerindeki perde yırtılsın. Rabbim, bu perdeyi yırtmak için beni de bir nefer kılsın.
Takdir sizlerindir. Allah, kararlarınızda isâbet nasip etsin.
Sözlerimi Hazreti Ali’nin (r.a.) şu duasıyla bitirmek istiyorum.
Rabbim! Gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle; hakkımda hayırlı olanı gönlüme razı eyle! Âmin.”
Bahadır’ın duâsı, mülâkat komisyonunun dilinde “âmin” diyerek karşılık buldu. Komisyon da bu tasdike şaşıp kaldı.
Tecellinin kapısını açan, “söyleyene değil söyletene bak” düsturu mu yoksa?
Allah en iyi bilendir.