“.…Önce Nefsime!..”
Gündelik hayatımızda, bir yerlere giderken, sıradan gibi görünen sürekli şikayetini ettiğimiz, faktörlerin, bazılarımız için bir zamanlar hayal bile edemedikleri kolaylıklar olduğunu biliyor muydunuz? O kadar çok, o kadar çok düşünüp tartışıyoruz ki sağlıklı karar verme, olumlu tarafından bakıp kabullenme yetimizi bile kaybetmiş olabiliriz. Ülkece bir şeyleri düzeltirken, gözden kaçan unutulmaması gereken bu ülkenin olmazsa-olmazı manevi adetlerini küresel planlara yem edip, hayat felsefemiz olarak içimizde sürekli yutkunmamız gereken detayları yıkıp yok ediyoruz. Kabullenmeden, isteyerek veya istemeyerek siliyoruz. Geleneksel hafızalarımızı.
Evet… Biliyoruz, her şeyinde farkındayız!
Nedense şikayet etmekten hiç vazgeçmedik. Hep söz ederiz hayatın zorluklarından herkes bir şeylerden şikayetçi, arabası var, benzinin pahalılığından şikayet eder, arabası yok toplu taşıma kullanıyor otobüs niye böyle, tramvay niye eski. Yenilendi ama çok fazla kalabalık gibi. Kirada oturan asgari ücretlinin halini bilmez. Evi var neymiş 165 metre kareymiş, 200 metre kare olacakmış. Bahçesi şöyle, şöminesi, saunası bilmem hangi şirketten olsunmuş. Ne oldu bir Ata Sözü vardı? “Az ile yetinmeyen çoğu bulamazmış” diye. Buna benzer Ata Sözlerimizle türetebiliriz tabi. Yok zaten tedavülden kalktı, devir değişti kardeşim geçerliliği bile kalmadı bazı Ata Sözlerinin. Herkesin dilinde bir Ata Sözü, uyan yok! Lafı güzaf…
“Bazı şeyler çabuk unutuluyor”
Her şeyden şikayetçi, evi, var, arabası var, ailesi var, sağlığı yerinde. Bir an durup düşünse, çok değil ortalama 30 yıl geriye gitse dedesinin ayağında ham çarık, kıl çorap, sırtında çuval, üç kuruşluk nafaka için arşınlardı bu şehrin sokaklarını akşama kadar. Yolda çevirin 50-60 yaş civarı amcayı-teyzeyi ona deyin ki; Ya biz şunlardan şikayetçiyiz, gün içinde şu sıkıntıları yaşıyoruz. Sizin zamanınızda nasıldı? Bir deneyin sorun bakalım ne diyecek. İnanın bana saatlerce neler çektiklerini, ne zorluklardan bu günlere geldiklerini anlatırlar. Ağzınız açık kalırsınız. Nasıl bu günlere gelmiş neler yaşamış neler. Kendinizden utanırsınız. Yaptığınız müsrifliklerden, hatalardan. Öyle ya! Her hayat bir çınar değil mi kardeşim?
“Tarhana ve Sıcak Somun”
Bizim için normal görünen sıkıntısını çektiğimiz kendimize boşu boşuna dert ettiğimiz, stres yaptığımız durumlar. Günlük hayattaki onca sıkıntılı gibi görünen durumlar dedeler-neneler için mükemmel bir yaşam alanı demek. Doğrudur, ülkemiz hep geriye itildi. O yaşlı amcanın zamanıyla bu devir ayrı-ayrı tartışılabilir. O günün şartları öyleydi, bugün şartları böyle. O günün çocukları tarhana çorbası ve sıcak somun buldu mu bayram ederlerdi. Şimdinin çocuklarını iki-üç çeşit yemek varken sofraya oturtamazsın.
“Ne Kadar Paran Var, O Kadar Adamsın”
Sistemin insanları mecburen de olsa bir şeylere ittiği kesin. Bu zaman-zaman kredi kartı veya kredi batağı olabilir veya bazıları için gayri meşru kazanım zeminleri mevcuttur bu durum insanın karakterine göre yer bulur. Elbette hayat devam ederken ekonomik zorluklardan bahsetmiyorum ama herkes kendince ekonomik sıkıntılar çekiyor. Kimsenin maaşı yetmiyor, istekler bitmiyor, masraflar bitmiyor. Benim diyen iş adamı da, patronlar da nedense hep şikayetçi, kazandıkça daha fazlasını istiyorlar, sıkıntıları bir türlü bitmiyor. Hali hazırda herkes maddi sıkıntıda 5-10 bin lira maaş alanda sıkıntıda “asgari ücret maaş alan da zaten Allah’a emanet” ayı kurtarıyor zar-zor. Ne kadar paran var, ne kadar zenginsin o kadar adamsın, o kadar itibarın var cemiyette. Fark etmez nereden nasıl kazandığın sen yeter ki zengin olda! Lüks arabaların olsun, evlerin olsun. Gerisini sistem zaten bir şekilde kılıflar. Sen dert etme…