6 Şubat'ta Kahramanmaraş ikiz depremleriyle başlayan deprem fırtınası 12 bin civarında artçı ile hâlâ devam ediyor. 11 ilimizi, takribi 14 milyon vatandaşımızı doğrudan, 80 milyonu aşkın vatandaşımızı ise dolaylı olarak etkiledi. Etkilemeye de devam ediyor. Ortaya dramatik, travmatik pek çok hikayeler çıktı. Bu yaşamış olduğumuz büyük acı, artık hiçbir şeyin eskisi gibi ol(a)mayacağını lisân-ı haliyle bizlere söyledi.
Tabii ki yaşanan travmanın sebep olduğu psikolojik ve sosyolojik farklı duygu durumlarla da karşı karşıyayız. Yaşanan acılar, ani gelişen büyük çaplı dramatik, travmatik durum, insanların psikolojisinde ne gibi değişikliğe yol açtığı ve bu değişikliklerin pozitif manada yeni döneme katkı sunmasının temel dinamiğini de değerlendirmemiz gerekiyor. Acı, yaşamış olduğumuz fiziki, duygusal, toplumsal, birtakım deneyimlerin insan ruhunda bırakmış olduğu derin izlerin dışa vurumudur. İnsan, elinin çizilmesinden, parmağına diken batmasından acı duyduğu gibi yakınlarının ölümünden, maddi kayıplarından, beklentilerinin boşa çıkmasından, ayrılıklardan da acı duyabilir. Fiziki acılar geçici ve hafızada derin izler bırakmazken, duygusal acılar uzun ömürlüdür. Acılar insanlarda farklı alanlarda değişikliğe sebep olur. Acıyla yüzleşen, acı çeken insan, daha tecrübeli ve daha temkinli bir insana dönüşebilir. Ya da içe kapanık, karamsar, boş vermişlik ve tükenmişlik sendromuna itilebilir. Acı sonrası değişimler her zaman için pozitif değildir. Acı, doğru anlaşıldığı, doğru yönetildiği ve doğru dinamiklerle desteklendiği zaman ancak insana olumlu manada katkı sunar. Olgunlaştırır. Acılar, doğru anlaşılmadığı, doğru yönetilmediği ve doğru dinamikle desteklenmediğinde ise negatif sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Acıların insanda sebep olduğu değişikliklerden birincisi, "kişisel güçte değişiklik". Acılar, travmatik durumla ilk karşılaşma anından hemen sonra, bir savunmasızlık, korunmasızlık ve kendisini güçsüz hissetme duygusuna sebep olabilir. Bu negatif etkilenme, doğru düşünce ve inançla, olumlu mental dinamiklerle yönetilmediğinde, bu olumsuz durum süreli hale gelebilir. Bu da karamsarlığa, kötümserliğe, umutsuzluğa yol açar. Bu negatif durumu pozitife çevirebilecek tek düşünce korunmasız ve savunmasız olmadığını, onun hâmisi ve velisi olan büyük bir güç olduğunun kendisine hatırlatılması, bunu idrak edebilmesidir. Kişi travmanın ilk anında kendisini savunmasız, korunmasız ve güçsüz gibi hissettiği anda bir dış uyarıcıyla bunun doğru olmadığı, kendisini gören, gözeten, koruyan ve savunan mutlak bir güç olduğunu ve şu anda hayatta olmasının bu güç sayesinde olduğu kendisine ifade edilir ise bu kişiyi daha metanetli, daha sabırlı ve yaşamış olduğu bu travmatik deneyimden dolayı daha olgun bir kimse yapabilir.
Yaşanan acılar, insâni ilişkilerde de yine birtakım değişikliklere, dönüşümlere ve kırılmalara sebep olabilir. Kişi kendisini yalnız, kimsesiz, desteksiz hissedebilir. Özellikle birinci derece yakınlarını kaybeden kimseler de içe kapanıklık, dış dünyadan kendini soyutlama, gözlemlenebilir. Bu negatif durumu pozitife çevirecek davranış biçimi, ona bir kardeş olarak sahip çıkmak, yalnız olmadığını hissettirmek, elinden tutmak ve icabında omzumuzda ağlamasını sağlamak bile duygu paylaşımı, kenetlenme ve dayanışma durumu ortaya çıkaracağı için algının veya duygu durumunun pozitif manada gelişmesini sağlar. Yaşamış olduğumuz asrın felaketinde, daha önce Elazığ, Van, Gölcük depremlerini yaşayan vatandaşlarımızın ya da madenlerde arkadaşlarını kaybetmiş madencilerimizin herkesten önce yardıma koşmasının altındaki psikolojik pozitif refleks bundan dolayıdır. -Allah muhafaza- Bundan sonra meydana gelecek benzer travmatik durumda asrın felaketinde depremzede olan vatandaşlarımızın herkesten önce yardıma koşturacağını göreceğiz. Kardeşlik duygusu fert-toplum ilişkilerinde yaşanan acıyı olumlu anlamda dönüştürebilir.
Acı sonrası ortaya çıkan üçüncü değişiklik, "hayatın kıymetini bilme" noktasındadır. Acıya sebep olan travmatik durumlar, eğer doğru yönetilmez ise depresyon, OKB, boş vermişlik ve tükenmişlik sendromu ve nihayetinde intihara kadar uzayan bir psikolojik nevroza sürükleyebilir. Ancak, kişinin hayatının bir ikram, bir ihsan, bir lütuf ve nihayetinde emanet olduğu, yaşanan acıların varoluşumuzun gereği olduğu, acının ve mutluluğun hayat madalyonunun iki yüzü olduğu bilinciyle yaklaşıldığında, her şeye rağmen hayatın devam ettiği, dünya hayatının faniliğini, asıl hayatın baki olan ve cennet kazanıldığı zaman acı çekilmeyecek, boş söz bile duyulmayacak bir hayatın varlığı inancını verebildiğimizde acı çeken insanların, dünya hayatının değerini bilme noktasında, olumlu duygusal gelişim kazandıklarını müşahede edebiliriz.
Acıyı deneyimleyen insanlarda inanç noktasında da hem negatif hem pozitif yönlü değişiklikler gözlemlenebilir. Yine aynı şekilde insanlar varoluşlarını, var olma amaç ve gayesini doğru yönetemediğinde egosantrik bir kişiliğe bürünebilir. Ya da anlamsızlığın pençesine düşmüş ve bunun neticesinde de inançsal kırılma ve savrulmalara kadar giden manevi durumlar yaşayabilir. Dindar ve mütedeyyin olan bir kimse yaşamış olduğu bu travmadan dolayı deist, ateist, inkarcı veya isyankar olabilir. Ancak manevi ilk yardım ve destekle, yaşanan acıların dünya hayatımızın amaç ve gayelerini gerçekleştirmemiz adına bize katkı sunabileceği telkin edildiği, yaratılışta mutlak acı veya mutlak kötülük olmadığı, bazı acıların veya acıya sebep olan travmatik durumların Cenab-ı Hakk'ın rahmetinin tecellisi de olabileceği hatırlatıldığında inanç noktasında olumlu değişikliğe gidilebilir. Acının ontolojisini sorgulayan insana, bazı ilaçların acı ama şifa vesilesi olduğu, bazı tedavilerin elem verdiği ama neticesinin selamet olduğu telkin edildiğinde inançsal noktada olumlu değişikliklere sebep olabilir. Kişiyi daha dindar, maneviyatı daha yüksek bir insana dönüştürebilir.
Tüm bunlardan sonra gelelim bazı nasipsizlerin sorduğu soruya: "İmamların (DİB mensuplarının) deprem bölgesinde ne işi var?" Manevi ilk yardım, manevi destek ve depremzedelere yalnız olmadıkları, inanca sarılmaları gerektiği noktasındaki telkin, acıların doğru yönetilmesini sağlar. Manevi danışmanlar, yaşanan acıların, acıyı yaşayan insanlarda olumlu değişime katkıda bulunması için oradalar. Acıların 85 milyon insanımızı olgunlaştırması için oradalar. Maddi ve manevi destek sağlayarak kardeş olduğumuzun, bir ve beraber olduğumuzun fiili ifadesi için oradalar. Yaşanan acının, sadece travma ile yüzleşen kimselerin acısı olmadığını, bu acının 85 milyonun, hatta bir milyarı aşkın Müslümanın acısı olduğunu hissettirip acıları paylaşarak azaltmak için oradalar. Seküler psikolojinin, pozitivist psikiyatrinin yapamadığı/sağlayamadığı acıların olgunlaştırma sürecini hızlandırmak, yaşanan acıları olumlu kazanımlara, tecrübelere dönüştürmek için oradalar. Acı, tek başına insanı olgunlaştırmaz. Tıpkı dalından koparılmış meyveyi güneşin olgunlaştırmadığı gibi. Acı, doğru bir iman ve düşünce dinamiği ile desteklenirse insanı olgunlaştırır.