Açıklanan küresel verilerin güvenilirliği

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Orta büyüklükte, sekiz ile on kişinin çalıştığı bir firmada (market vb.) günlük yüzlerce, binlerce ürün alışverişe konu olurken; günlük, haftalık, aylık hatta yıllık dönemlerde toplam hasılat ve toplam maliyet verileri sürekli takip edilmekte ve sonuçlar değerlendirilerek gerekli maliyet, üretim ve satış uygulamalarına gidilmektedir. En sonunda her türlü ekonomik değerler incelenmekte, sürecin olumlu veya olumsuz gittiği öğrenilip, uygun kararlar alınarak gidişat olumluya çevrilmeye çalışılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken alış verişe konu olan mal ve hizmetlerin belli hesaplar içinde toplanıp (toplam hasılat, toplam maliyet vb.), anlamlı rakamlara ulaşarak, firmanın kar edip etmediğinin anlaşılmaya çalışılmasıdır. Salt firma için geçerli bir durumu, ülkede faaliyet gösteren tüm firmalar ve sektörler bağlamında; özel sektör tüketim harcamaları, özel sektör yatırım harcamaları, kamu yatırımları, cari harcamalar, ihracat, ithalat, tüm hizmet gelirleri ve tüm hizmet giderleri düşünüldüğünde, içinden çıkılmaz duruma geldiği ortadadır. İşte firmanın alım, satım ve maliyet rakamları ile bir ekonomide belli dönemde satılan mal ve hizmetlerdeki genel fiyat düzeyindeki artışları gösteren enflasyon rakamları, tüm ekonomik sürecin adeta fotoğrafını koymaktadır.

Bir ülkenin ekonomik verileri (sanayi, inşaat, gelir, yoksulluk, tüketim, dış ticaret, tarım, istidam) yanında sağlık, eğitim, kültür, çevre, enerji, ulaştırma, haberleşme ve nüfus gibi alanları kapsayan yıl içinde birçok istatistik açıklanmaktadır. Her ülke için açıklanan bu veriler, ilgili konularda ülkeler arası karşılaştırmalarda da kullanılmakta; kısa, orta, uzun dönemli tahminler ve çıkarımlarda bulunulmaktadır. Ancak 200 civarındaki ülkenin açıkladığı istatistikler göz önüne alındığında, dünya ölçeğinde açıklanan verilerin fazlalığı, karmaşıklığı, karşılaştırılması ve yorumlanmasının zorluğu ortadadır. Tam bu noktada bir de özellikle batılıların, kendi ekonomileri yanında küresel ve diğer ülkelerle ilgili olarak her hafta veya her ay açıkladıkları onlarca veri, başta ekonomi olmak üzere sosyal ve toplumsal tüm alanlarda uygulanması gereken politikaları daha da karmaşık hale getirmektedir. Üstelik yine ABD, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa gibi küresel ekonomi pastasının yaklaşık üçte ikisine sahip gelişmiş ülkelerin dünya kamuoyuna servis ettikleri veriler hakkında, mutlak doğruymuş gibi bir algının oluşması da ayrı çelişkidir. Konunun daha net bir şekilde anlaşılması ve güncelliği bakımından Gazze’de savaş ve uluslararası hukuku hiçe sayarak masum binlerce çocuk ve kadını öldüren israil, batılı bir kuruluş tarafından ülkelerin demokratik açıdan sıralanmasında ülkemizden çok önde olduğu öne sürülebilirken, diğer ülkelerden ciddi düzeyde bir tepki gelmemekte, gelse de ses getirememektedir. Yanlışlığı bu kadar net bir realite olarak ortada iken, savunmasız masum sivil halkın katledilmesinin batılılar tarafından savaş diye dünya kamuoyuna yutturulması ve büyük oranda başarılı da olunması, batılılar tarafından yoruma açık ekonomik süreçle ilgili gelişmeleri kapsayan verilere şüpheyle bakılmasının zorunluluğu ortadadır. Örneğin sadece ABD’de bir ay içinde kendi ekonomisi için açıklanan onlarca verinin olduğu, takip edildiği, sürekli değişim gösterdiği ve yetkililerce kamuoyu önünde sürekli tartışıldığı bir durum söz konusudur. Üstelik batılı ülkelerin gelişmiş ekonomik güçleriyle doğru orantılı şekilde iletişim alanında (görsel ve yazılı medya) tekel konumunda olmaları, açıkladıkları tüm verilerin doğru gibi algılanmasına yol açmaktadır. Bunun önüne geçilmesinin yolu, geri kalan ülkelerin ellerindeki tüm kaynaklara sahip çıkması ve mümkün olduğunca etkin üretim teknolojisi kullanarak dış aleme satıp, ekonomik açıdan güçlenmesinden geçmektedir. Değilse batıların açıkladığı verilerle oluşturdukları algıların ve manipülasyonların, önüne geçilmesi olanaksızdır.