Bir yiğidi hatırlamak için ya ölmesini ya da başına bir felaket gelmesini bekliyoruz. Sağlığında kendisine değer verdiğimizi bir türlü öğrenemiyoruz; öğrensek de ifade edemiyoruz. Çoğumuzda belki yılların birikimiyle gelen ön yargılar var ve bunlarla nasıl iç dünyamızda mücadele etmemiz gerektiği konusunda donanımımız yok.
‘’Bütün Kur’anları yaksak, bütün camileri yıksak, Batı’nın gözünde yine Osmanlı, yani Müslüman Türk’üz’’ diyordu rahmetli Cemil Meriç. Batı’ya, bu paranoyayla kıvranıp dursun diyecek ne bir düşünce sistemimiz, ne de bir hayat tarzımız var hâlbuki.
Kendi kendimizle uğraşmaktan dış dünyaya, kendi değerlerimizi ihraç etmek şöyle dursun komplekslerimiz yüzünden Batı’nın kültürel değerleriyle boğuluyoruz.
Türk milliyetçiyiz diyoruz kendi Türk’ümüze düşmanız; ümmetçiyiz diyoruz kendi Müslümanımıza düşmanız. Bu sosyal psikoloji de öz değerlerimizi erozyona uğratıyor. Sonra da çözüm üretmeden ve empati yapmadan şikayet ediyoruz. Hangi haklaysa?
Karamsar mıyım? Asla… Abdurehim Heyit gibi bir mücadele adamının ölümünden duyduğum acıyla olacak, önce kendime sonra siyasi yarılmaların bizi taşıdığı obsesif döngülerle kendi insanımıza, özellikle sosyal medya çöplüğünde olmadık hakaretleri reva gören anlayışa duyduğum öfke patlamalarıdır yaşadığım.
Dış İşleri Bakanlığının açıklamasından sonra yaşadığına dair bir video yayınlandı. İnşallah doğrudur ama ben videonun doğruluğuna inanmıyorum. Teknolojinin her türlü oynaklığa izin veren yapısı, inanmamamı neredeyse zorunlu kılıyor.
Yine de videoyu birkaç kez izledim. Önceki videolarında keskin bakışlı uzun menziller işaretleyen adamdan, hayatta olduğu iddia edilen videoda eser yok. Mazlum, masum ve çaresizliğin verdiği çöküntü yüzünün bütün çizgilerine yansımış. Gözyaşı da kesmedi acıyı.
Video, Türkiye’de gösterilen tepkileri izale etmek için çekilmiş belli ki.
‘’1949 da 700.000 Türk’ü öldürüp 1.200.000 yetişkin insanı iş kamplarına süren Kızıl Çin değildi sanki. Evdeki kaşığa kadar halkın her şeyini alıp ahaliyi Taklamakan Çölüne sürgün eden Çin değildi zahir(!) Boş evlere Çin’den getirilen muhacirleri yerleştirerek 1949 da %3 olan Çin nüfusunu 1962 de %45 e çıkaran Kızıl Çin. ..Sen ha? Öldürülenlerin yakınlarına akla hayale gelmedik işkenceleri reva görerek ağlamalarına’’ (Prof. Dr. Yılmaz Altuğ Çin Sorunu sf.152-153 Otağ Yayınları 1977) dahi izin vermeyecek kadar insanlıktan nasipsiz sürüngenler, Kızıl Çin’e uzaydan gelmişti öyle ya.
Bu yüzden, Çin’in yayınladığı videonun bizim için bir anlamı yok.
Arkada isimsiz binlerce Abdurehimler işkence hatta ölüm için sıra beklerken, Heyit’in sağ olması Doğu Türkistan’daki yarayı kapatır mı sanıyorsunuz?
Abdurehim Heyit üzerinden seçmene yönelik milliyetçilik devşirmeye kalkana da söyleyecek çok sözümüz var ama yukarıdaki düşünce ve duygularımı inkar anlamına geleceği endişesiyle kesiyorum. Sadece merhametsiz bir zavallı demekle yetinelim.
Zaten yazı yayına girdiği gün bile Heyit’i, sosyal ve siyasi gündemden düşürecek kadar toplumsal hafızamıza güvendiğim(!) için üzüntümün de geçtiğini fark ediyorum artık(!)
Selamlar.
Not: Bu yazı 12.02.2019’da yazılmıştır.