15 Temmuz… Şu garip ömrümüzün tanıklık ettiği en uzun, en acı, en kederli ve kuşkusuz en şerefli gecesi.
Rutinindeydi her şey. Çalışıyorduk, nöbetteydik, gelecek planı yapıyorduk ya da eskiyi yâd ediyorduk, evlatlarımızın saçını okşuyordu ellerimiz, bir bardak çayın deminde günün yorgunluğunu atıyorduk. Halimiz vaktimiz yerindeydi. Ezanlar okunuyordu, bayraklar dalgalanıyordu. Sonra ne olduğuna anlam veremediğimiz bir şey oldu. Kâbusun startı verildi.
Tanklar köprüyü tek taraflı kapattı dedi bir ses.
Düşman kim?
Bunu bu ülkeye kim, neden yapar?
Vardığı yere sulh götüren Türk’e kim silah çeker?
O görünenler bizim askerimiz mi?
Bismillahirrahmanirrahim. Çetin bir gece başlıyor.
Tijen Karaş, ‘yurtta dedi, sulh dedi, konseyi dedi’.
Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan ‘meydanlara’ davet etti. Şehadet yolu görünmüştü aziz Türk Milletine. Artık bizim payımıza düşen, silahsız(!) bir savunma yaparak, tanklara selam vermeyi kabul etmemekti.
Abdestimizi havuz suyundan aldık, birbirimize ‘yatsıyı kıldın değil mi?’ diye sorduk, helalleştik, kucaklaştık, yaralandık ve elhamdülillah şehit olduk.
Bir tek kundağında bebeğimizi bıraktık evde! Gerek olsaydı onları da alacaktık yanımıza. Eşimizi, anamızı, babamızı, kardeşimizi, aldık yanımıza. Bayrağımıza sarındık da çıktık yola. Tek bir sefer bile tereddüt etmedik. Başka vatan yok bize!
Hamileydik! İkiz hamile olanlarımız bile vardı. Yatağında yatması gerekirken ‘darbecilerin ülkesine çocuk doğurmam’ dirayeti gösterdik. Hiç görmediğimiz sadece kalp atışlarını hissettiğimiz evlatlarımızla helalleştik. Eşimizin yüzüne bakıp da konuşamadık, sessiz vedalaştık. Olur ya; bu kapıdan ölmek niyetiyle çıkıyoruz belki de sadece birimiz geri dönecek bu eve! Doğmamış sadece kalbi atan, cinsiyetini bile bilmediğimiz evlatlarımızı anne karnında kaybettik o gece ama kederlenmekten utandık, ar ettik. Vatan sağ olsun! Ne büyük bir anlam, o gece yaşadık.
Ölecek ama teslim olmayacaktık, teslim etmeyecektik!
Saat gece yarısı. Selalar duyulmaya başladı. Ya RAB, kendi selamızı duymayı mı nasip etti bize!!!
Gözlerde yaş var ama korku yok. Kuran sesleri, tekbirler. Şehadet haberleri geliyor. Kimileri öksüz kalıyor o anlarda kimileri yetim! Tek başına askere kafa tutuyor Safiyeler, tankların önüne yatıyor Metinler, kamyonuna yoldan birileri doldurup cenke gidiyor Şerifeler…
Küffar sanıyor ki semih terzi her yerde!
Oysa hamdolsun Ömer HALİSDEMİR’ler her yerde!
Ölüme gidiyor ayaklar, nasılda cesur basıyor, nasıl da heybetli! İnledi bastığın taş, düştüğün toprak inledi, tabutunu taşıyan eller inledi. Şimdi biz ne desek laf, sözlerimiz yiğitliğin karşısında aciz ve manasız. Tebessümün gözümüzün önünde, unutmadık ‘ÖMER BİZE VATAN BIRAKTI’!
‘Fırat’ın kenarında bir deve helak olsa, bundan kendimi sorumlu hissederim’ demişti Hz. Ömer. Bu ülkenin geleceğinden kendini sorumlu tuttun, biz yaşayalım diye siper ettin gövdeni, bu alçaklar yurdunu sahip olmasın diye. Mehmet Akif Ersoy, satır satır seni yazdı İstiklal Marşı’nda! Adınla yaşadın, adınla şehit oldun.
İntikamın alınacak yemin olsun ki!
Bugün 63 bin ÖMER HALİS ile yola devam ediyoruz.
Emanetin namusumuzdur.
İyi ki vardın!
Minnettarız.