31 Mart tarihinin bizim açımızdan iki önemli hadisesi vardır. Birincisi, aslında tarihte "31 Mart Vakası" olarak adlandırılan ve Sultan II. Abdülhamid Han'ı tahttan indirmekle neticelenen ancak asırlardır ayakta duran ve dünyanın en önemli devletlerinden birisi olan Osmanlı Devleti'nin yıkılmasını başlatan bu önemli hadise 13 Nisan 1909 tarihinde başlamıştır. Ancak Rumi takvime göre 31 Mart’a denk geldiği için bu şekilde meşhur olmuştur. Sultan Hamid'in tahttan uzaklaştırılmasıyla birlikte devletin yıkılma süreci başlamıştır. Bu olaylara aptalca yardım eden İttihat Terakki zihniyeti iktidara gelerek Osmanlıyı I. Dünya Savaşı'na sokmuştur.
"31 Mart Vakası"nın hemen ertesi günü Bulgaristan, bağımsızlığını ilan etmiş, Girit Adası Yunanistan’a ilhak olmuş, Avusturya da Bosna-Hersek’i işgal etmiştir. Yıldız Sarayı’na Sultan Abdülhamid Han’a halini (tahttan indirilişini) tebliğ için gönderilen heyetin teşekkül tarzı ise Türk tarihinin en yüz kızartıcı hadiselerinden birisi olmuştur. Bütün Osmanlı tebaasını temsil etmesi gerektiği iddiası ile teşekkül olunan heyette tek bir Türk yoktu. Bunlar Emanuel Karasso, Esat Toptani, Aram Efendi ve padişahın uzun seneler yaverliğini yapmış olan karışık soydan Arif Hikmet Paşa idiler. Padişah hal kararını tebliğe gelenlerin kimler olduğunu mabeyin başkâtibi Cevad Bey’e sorup öğrenince; “Bir Türk padişahına, İslam halifesine hal kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?!” demekten kendini alamamıştır. Kararın tebliğinden sonra artık Çırağan Sarayı’nda oturmak istediğini söylemiş ancak kabul edilmeyerek kırk sekiz saat içinde maiyetiyle beraber Selânik’e gönderilmiş, burada Alâtini Köşkü’ne hapsedilmiştir.
31 Mart Vakası'nı, Osmanlıyı yıkmak için Batılılar tertip etmiştir. Bunu, zamanın İngiliz Büyükelçisi şu şekilde itiraf etmiştir:
-Ha… Dostum Rıza Tevfik Bey, biz Mısır’da ve bilhassa Hindistan’da İslam kitlelerini idaremiz altına alabilmek için milyonlarca altın harcadık, muvaffak olamadık. Hâlbuki Sultan, yılda bir defa bir "selam-ı şahane", bir de "Hafız Osman Kur’ân-ı kerimi" gönderiyor, bütün İslam ümmetini, hudutsuz bir hürmet duygusu içinde, emrinde tutuyor. İşte biz ihtilalden ve siz Jön Türklerden ihtilal sonunda, sultanların da, hilafetin de, yani bir selam-ı şahane ve bir Hâfız Osman Kur'ân'ıyla kitleleri avucunda tutan kuvvetin de devrilmesini istedik!
Ne garip tecellidir ki, bunu daha sonra Atatürk’e çok kolay bir şekilde yaptırdılar, hem de fazlasıyla; yanında kıyafet devrimi ve harf devrimi bonusuyla birlikte!
Tarihte ikinci 31 Mart Vakası da şöyledir: I. Dünya Savaşı sebebiyle uluslararası camiada ortaya çıkan kargaşa ve 1917 yılında çarlık Rusya’sında gerçekleşen "Şubat ve Ekim Devrimleri", Ermeniler tarafından Azerbaycanlılara karşı sürdürülen politikalar açısından önemli bir fırsat ortamı olarak değerlendirilmiştir. Rus devrimlerinden büyük maharetle faydalanan Ermeni güçleri tarihsel amaçlarını bu defa Bolşevizm bayrağı altında gerçekleştirmeyi denemişlerdir. Öyle ki, 1918 yılının Mart ayından itibaren Bolşevik devrimini gerçekleştirmek için Azerbaycan topraklarında toplu katliam yapmışlardır. Yapılan şiddet uygulamaları özellikle 1918 yılının Mart ayının son üç gününde zirveye ulaşmış, sadece Bakü’de 30 bin masum insan amansızca katledilmiştir. Bu katliamlar, Bakü ile beraber Azerbaycan’ın Şamahı, Guba, Karabağ, Nahçivan vilayetleri ile bugün Ermenistan denilen tarihî Azerbaycan topraklarının Zengezur kazası ve İrevan vilayetlerinde de gerçekleştirilmiş, yaklaşık 120 bin insanın hayatına son verilmiştir. Nihayet Kafkas İslam Ordusu, Nuri Paşa komutasında Azerbaycan Türklerinin imdadına yetişmiştir. Ama yine de koskoca Azerbaycan Devleti ikiye bölünmekten kurtulamamıştır. Güney Azerbaycan İran’da kalmıştır. Günümüzde Guba vilayetinde bulunarak açık hava müzesi olarak sergilenen toplu mezarlar o dönemdeki şiddetin önemli delillerinden biri addedilebilir. Bütün bunlar Ermeni vahşetini ortaya koymaktadır, dolayısıyla Ermeniler ve onların yandaşlarının uydurma soykırım iddiaları da kendi yaptıkları bunlarca soykırımı örtbas etmekten başka bir şey değildir.
Tarihimizi iyi bilelim ve ondan ders alalım. Aynı şerefsiz zihniyet aynısını şimdi Türkiye'mize ve Cumhurbaşkanımıza yapmak istiyor.