Geçtiğimiz hafta AK Parti’nin 23. yılı kutlandı. 23 yaşında, 22 yıldır iktidarda olan bir partiden bahsediyoruz. AK Parti’nin 22 yıldır ülkeye yaptığı hizmetler ortada. Millî savunma, sağlık, eğitim, ekonomi, ulaşım vb. daha farklı alanlarda yaptığı hizmetleri sıralayacak değiliz, merak eden çok rahatlıkla bulur. Bugün yedi yıl sonrasına gidip, AK Parti’nin 30. yıl kutlamasında nasıl bir manzara ile karşılaşacağız sorusuna cevap aramaya çalışacağız.
AK Parti’nin 23 yıllık serüvenini elbette bir yazıda değerlendirmek imkânsız, ana hatlarıyla ele alacağız. İktidarın ilk 10 yılı ekonomi açısından oldukça iyiydi. 90’lı yıllarda sürekli değişen hükümetlerden, 2001 krizinden bunalan vatandaş için bu 10 yıllık süreç ilaç gibi gelmişti. AK Parti askeri ve bürokratik vesayetle mücadelesini kazanmış, vatandaşın sesi daha gür çıkar olmuştu. Avrupa Birliği’ne üye olma çabası, ülkeye gelen sıcak paranın etkisiyle ekonomi iyiydi. AB’ye üye olamayacağımızı biliyorduk. Şahsen, altın tepside sunulsa bile böyle bir üyeliğe karşıyım. AB’ye girmek istiyoruz, alacağız oyunu iki tarafında işine geliyordu.
AK Parti’nin ikinci 10 yılı ise oldukça karmaşık geçti. Önce Suriye’deki iç savaş yavaş yavaş etkisini göstermeye başladı. Ülkemize sığınmacılar geliyordu. O dönemin gazetelerinde 100 bin sığınmacı psikolojik sınır vb. haberler vardı. Bugünkü tablo ortada. 2010 yılındaki Anayasa değişikliği referandumuyla birlikte devlet içerisindeki FETÖ’nün etkinliği artmıştı. Elbette bunun anlaşılması iki, üç yılı buldu. Dershanelerin kapatılması ile başlayan tartışma, MİT Başkanı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması, Gezi kalkışması, 17, 25 Aralık kumpası, arada unuttuğumuz mutlaka bir şeyler kalmıştır(!) 15 Temmuz’a gelindi, sonrasını biliyorsunuz… Hükümetin iyi niyetine rağmen başarısızlıkla sonuçlanan çözüm süreci de AK Parti hanesine eksi olarak geçti. Çünkü çok fazla taviz verilmişti. DEM Parti denilen HDP, çözüm süreci döneminde meşruiyet kazanıp, bugünkü seviyesine ulaşmış oldu. Hendek olaylarında çok sayıda şehit verdik.
2014 yılından itibaren kötüleşmeye başlayan ekonomimiz korona salgını döneminde dibe vurdu. Korona döneminde ülkeyi eve kapatıp, ekonominin köküne dinamit döşeyenler bir kenara çekildi. Yedi yıl sonrasına AK Parti’nin 30. yılına gittiğimizde nasıl bir manzara ile karşılaşacağımız net değil. Her şey normal seyrinde ilerlerse genel seçime daha dört yıl var. Yasal bir düzenleme yapılmazsa Cumhurbaşkanı Erdoğan 2028 seçiminde aday olamayacak. 2028 seçimine AK Parti Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde farklı bir Cumhurbaşkanı adayı ile girecek. Dört yılda elbette çok şey değişir. Lakin bugünden bakıldığında Hakan Fidan, Selçuk Bayraktar isimleri ön plâna çıkıyor. Bu adayların yanına ben İbrahim Kalın’ı, sürpriz olarak da Berat Albayrak’ı yazarım. Süleyman Soylu’nun ismi de sürekli telaffuz edilecektir.
Bugünkü güncel performansına bakılırsa AK Parti’nin 2028 seçimini kazanması zor görünüyor. Elbette önünde dört yıl gibi bir zaman var. Lakin yapılanları görünce geleceğe dair bir umut görünmüyor. Vatandaşın önceliği ekonomi. Ekonominin iyileşmediği bir ortamda millî savunma, bölgemizin durumu, olası savaş senaryoları vb. vatandaşı çok ilgilendirmiyor. İnsanlar artık nefes almak istiyor. Nefes alabilmek içinde ekonominin düzelmesi, Suriyeliler meselesine bir nokta konulması gerekiyor. Bu ikisi içinde her hangi bir umut ışığı yok.
Ekonomiden sorumlu Bakan Şimşek, sanki kendi işin içinde değilmiş gibi konuşuyor. Bakan değil de IMF tarafından ülkemize gönderilmiş bir gözlemci gibi davranıyor. Tarlada beş, pazarda, markette 25, 30 lira olan meyve, sebze konusunda çözüm bulmak yerine üreticiyi suçlayabiliyor. Yıllardır yılan hikâyesine dönen hâl yasası niye çıkmıyor sorusuna cevap vermiyor. Bakan Şimşek geçtiğimiz hafta bir gazeteye yaptığı değerlendirmede özetle şunları söyledi; “Lojistikte, tarlada var olup, pazara ulaşırken sorun yaşıyoruz. Çok aracı, fiyat etkisi var. Tarladan gelişte soğuk zincir yok. Bunları programa koyduk, yol gösterdik. Çiftçi en zayıf halkadır. Çünkü bilgi ve teknoloji kapasitesi, finansal kabiliyet imkânları sınırlı.” Bakan Şimşek kime yol gösteriyor merak ediyoruz? Kendisi danışman değil, icra makamında. Tarım Bakanı ile bir araya gelse kısa sürede çözülecek şeyler büyüdükçe büyüyor. Enflasyonla mücadeleye kimse güvenmiyor. Bakanlık kendi enflasyon rakamlarını bile sürekli güncelliyor. Dolar her ay ortalama 50 kuruş artıyor, düşmüyor. Yılsonu 35 lirayı aşacak gibi duruyor. 40 lira olacak diyene saçmalıyorsun diyemiyoruz…
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimizden beri bürokrasi yeniden hortladı. Milletvekillerinin bir fonksiyonu kalmadı. Külliye’den talimat böyle diyen bürokrat kafasına göre takılabiliyor. Her şeyle Cumhurbaşkanı Erdoğan mı ilgilenecek? Külliye de ve parti içerisinde, teşkilatlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sırtından yük almayıp, kendisine ve çevresine alan açmaya çalışan çok insan var. AK Parti önce bu kamburlarından kurtulmalı. 2028 yılında oy kullanacak gençler, ekonomik sıkıntıları iliklerine kadar hisseden, geleceklerinden kaygı duyanlardan oluşacak. Bu ekonomi yönetimiyle dört yıl sonrası iç açıcı görünmüyor. Önlem alınmazsa iktidar değişir, olan bunca yıllık kazanımlara olur.
AK Parti’nin 30. yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük ihtimalle AK Parti Genel Başkanı ve milletvekili olacaktır. Peki, AK Parti iktidarda mı olacak, yoksa muhalefet partisi olarak mı mecliste yer alacak? Merak edilen soru bu… Bugünkü gidişata bakacak olursak ikinci şık daha ağır basıyor. Elbette önümüzde dört koca yıl var ama icraatlar da ortada. Durum tespiti yapan, akıl veren, vatandaşa üsten bakan değil, icraat yapacak yerli ve millî isimlere ihtiyaç var… AK Parti kendi geleceğini yine kendisi belirleyecek. Önünde bunun için dört yılı var. 30. yılda nasıl bir manzara ile karşılaşacağız bekleyip göreceğiz…