2024-2025 Eğitim Öğretim Yılı İlk Derste Neler Yaşandı?

Mehmet Toker

-Merhaba kıymetli öğrencilerim, sevgili çocuklar!

-2024-2025 eğitim öğretim yılı hepimize hayırlı olsun. Değerli öğrencilerim, bugün ilk dersimizde Milli Eğitim Bakanlığımızın almış olduğu karar gereği: “Çanakkale'den Gazze’ye Vatan Savunması” dersini işleyeceğiz. Ders planımızda olduğu üzere önce size, “Vatan nedir?” konusunu açıklamaya çalışacağım. Vatan üzerinde yaşadığımız toprak parçasıdır. Kimliğimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi yaşattığımız, millet olarak var olduğumuz, atalarımızın kanlarıyla sulanan ve gelecek nesillerimize miras bırakacağımız, gelecek nesillerimizin de üzerinde huzur, güven içerisinde özgürce yaşayacakları kara parçasına, hava sahasına ve mavi vatan diye adlandırdığımız sahip olduğumuz denizlere biz vatan diyoruz. Şu anda üzerinde yaşadığımız vatanımızın adı Türkiye. 783 562 kilometre karelik toprak parçası ve 462 bin kilometre karelik mavi vatan olan denizleriyle birlikte 1 milyon 246 bin kilometre karelik bir yüzölçümüne sahiptir. Topraklarının büyük bir çoğunluğu Asya kıtasında Anadolu Yarımadası üzerinde, küçük bir bölüme ise Avrupa'da Trakya Yarımadası üzerinde bulunan bir yeryüzü cennetidir vatanımız.

Değerli arkadaşlar, benim güzel yavrularım!

Dersimizin başlığımızda dikkatimizi çeken iki tane yer adı var. Bunlardan birincisi Çanakkale diğeri Gazze. Çanakkale, Anadolu ile Trakya'yı birbirinden ayıran, Çanakkale boğazının her iki yakasına kurulmuş toprakları olan bir güzide bir ilimiz. Çanakkale bizim için neden önemli? Çanakkale Savaşı ve Zaferi bizim tarih sahnesinde kalmamızı sağlayan en mühim savaştır. Çanakkale Savaşı, batılı ülkelerin oluşturduğu itilafa karşı Osmanlı Devleti’nin var olma mücadelesi verdiği savaşın adıdır. Osmanlı Devleti’nin bütün bir millet olarak destan yazdığı savaştır. 3 Kasım 1914 -18 Mart 1915 tarihleri arasında deniz savaşları olarak yapılmış, 25 Nisan 1915-9 Ocak 1916 tarihleri arasında ise Gelibolu yarımadasında kara savaşları olarak yapılmıştır.

İtilaf devletleri, bu savaşta Çanakkale Boğazını geçerek, hilafetin yani halifeliğin merkezi İstanbul’u ele geçirmeyi amaçlamışlardır. Eğer Çanakkale Boğazı’nın İtilaf Devletleri’ne geçmiş olsaydı Osmanlı’nın kalbini ve beynini ele geçirmiş olacaklardı. Bunun için ilk olarak Çanakkale Boğazı’na 1915 yılı Şubat
ayında saldırılar başlamıştı. Vatanımızın dört bir yanından, Kudüs’ten, Şam’dan, Halep’ten, Musul’dan, Üsküp’ten, Yanya’dan, İşkodra’dan, Drama’dan Halifeliğin merkezini korumak için koşup geldiler. Canları pahasına halifeyi savundular. 18 Mart 1915 tarihinde ise en güçlü saldırı yapılmıştır. Bu saldırılara karşı Osmanlı Ordusu’nun savaş stratejisi olarak boğaza döşediği mayınlar ile düşman donanmasında ağır kayıplar verdirdi. Ve büyük bir zafer kazanmıştır.

-Öğretmeniiiim! Halifelik kötü bir şey değil mi? Neden Halifeyi ve hilafetin merkezini savundular ki?

-Masal, evladım! Halifelik, Müslümanların siyasi birliğini temsil eden bir makam. Müslümanların dağınıklığının, zulme maruz kalmasının sebebi halifenin olmaması.

İsmi Hakikat olan öğrenci söze karışır: -Öğretmenim kötü değildiyse neden kaldırıldı?

-Hakikat! Sen sus bakıyım dersi bölme!

-Evet arkadaşlar dün bizim için Çanakkale neyse bugün Siyonist Katil İsrail Terör Örgütü tarafından işgal edilmiş Filistin topraklarının güneyinde yer alan, yaklaşık iki milyon Filistinlinin yaşamış olduğu Gazze’de o. İşte günümüzde, Siyonist İsrail terör örgütü ile savaşan Filistinli kardeşlerimizin dedeleri Gazze’den, Kudüs'ten, Filistin topraklarından kalkıp Çanakkale'ye geldiler. Bizler onların torunlarına vefasızlık etmeyelim.

-Öğretmenim bir şey sorabilir miyim? Filistinliler niye Çanakkale'de savaştılar ki onların vatanları toprakları değil!

-Çağdaş, Evladım! Filistin 1517'den 1917'ye kadar 400 yıl boyunca tek valiyle yönetmiş olduğumuz, bizim o büyük vatanımızın küçük bir iliydi. Filistinli diye isimlendirdiğimiz insanlar bizim vatandaşımızdı. Tıpkı şimdi Suriyeli diye dışladığımız Haleplilerin, Şamlıların, Humusluların 1917'ye kadar bizim vatandaşımız olduğu gibi. Suriye dediğimiz yer İki vali ile yönettiğimiz iki güzide ilimizdi.

Hakikat tekrar söze karışır: -Öğretmenim 1917'de ne oldu da Filistin artık bizim vatan toprağımız olmaktan çıktı?

-Hakikat, evladım, boş ver, sen girme o konulara. Sen bu soruyu sordun diye başın belaya girer. 24 Temmuz 1923'te yapılan Lozan Antlaşması'nda elimizde şimdiki vatan toprakları kaldı. Boş verin siz Gazze, Şam, Halep, Musul, Kerkük, Süleymaniye nasıl elimizden çıktığını. Kalanına sahip çıkın.

Aydın isimli öğrenci söz alır, -Öğretmenim! Bir şey sorabilir miyim? Araplar bizi arkadan vurmamış mıydı? Filistinliler Arap değil mi? Niye gelip Çanakkale'de savaşmışlar. Ben Çanakkale'ye gittiğimde orada Halep'ten, Şam’dan, Irak'tan şehitler olduğunu da gördüm yani Suriyeliler harbiden arkadan vurmamış mıydı niye gelip savaşmışlar?

-Aydın, evladım sen zeki bir çocuğa benziyorsun. Şayet Araplar bize ihanet etseydi; İkinci Cumhurbaşkanımız 1947’de, Mavera-i Erdün emiri Abdullah’ı İstanbul’da törenle karşılamaz ve büyük oğlunu kendisine yaver yapmazdı. Büyükler için uydurulmuş masallara inanma evladım.”

Kemal İstanköylü isimli öğrenci söz alır. -Öğretmenim, Bana ne Filistin’den bana ne Gazze’den biz Arap mıyız? Sınırlarımızın onlarca km ötesindeki savaştan bize ne?

-Evladım, Vatan savunması sınırda başlamaz. Sınır ötesinde başlar. Etrafımızda yanan ateşe kayıtsız kalırsak o ateş yarın bir gün gelir senin evini de yakar. Yüz yıldır bu Siyonist emperyalistlerin bu coğrafya üzerindeki emelleri aynı şekilde devam ediyor. Gazze’yi haritadan silerlerse yarın ki hedefleri dün olduğu gibi İstanbul olacak, Anadolu olacak.”

Keje Ürer isimli kız öğrenci söz alır. -Öğretmenim! Düşmanlar ülkemizi hedef alırsa 1881’de doğan Mustafa Kemal Paşa’nın 1834 yılında kurduğu Kara Harp Okulu öğrencileri onlarla savaşır, onlara kılıç çekerler bizi korurlar.”

-Keje kızım, aklın yoksa burnunun delikleri de mi yok. Hadi tarih bilmiyorsun git biraz matematik öğren. Suç sende değil kızım. Sana tarih diye masal anlatan ve anlattıranlarda…

Evet arkadaşlar ders bitti. Biraz sûni teneffüs yapalım.

Not: Tabii ki hiçbir okulumuzda böyle bir ders yaşanmadı. Bu yazı tamamen Ütopyadır.