Bugün itibariyle bir yılı daha geride bırakmaya hazırlanıyoruz. Artık yaşlanmaya mı başladık yoksa yaklaşmakta olan kıyametin bir alameti olarak zaman daha mı hızlı geçiyor anlamadım. Koca bir sene sanki bir aymış gibi çok çabuk geçti. Özellikle de son altı ayı...
2015 yılını ülkemiz, dünya ve kişisel olarak kayıp bir olarak görmüştüm. 2016 ise maalesef geçen yılı bile arattı. Terör saldırılıları arttı, düzenlenen çok sayıda canlı bomba eyleminde onlarca vatandaşımızı kaybettik. Polis, asker ya da sivil olmaları sadece işin detayı. Güvenlik güçleriyle çatışmaya girmeye cesareti olmayan alçak teröristler, intihar eylemlerinden medet ummaya başladılar. Bu terör örgütlerinin isimlerini vermeye gerek bile yok. Artık tek nefeste sayamıyoruz. 3-4 harfli şerefsizler diyeyim de siz anlayın. 2016'nın ilk altı ayı geçen yılın karamsar rutininde geçmişti. Terör saldırıları, Suriye ve Irak'ta olumlu bir adımın atılamaması, Ortadoğu'nun yine sıkıntılarla boğuşması vb. Haziran ayında düzenlenen Avrupa Şampiyonası bir aylığına da olsa bizi biraz dertlerimizden uzaklaştırarak nefes almamızı sağlamıştı. Her ne kadar milli takımımız açısında çok kötü bir turnuva olsa da, Portekiz'in kazanmasına Cristiano Ronaldo ve Pepe özelinde sevinmiştim.
15 Temmuzdaki hain darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmeler ise 2016'nın kayıp yıl olmasındaki en önemli etkendi. Tabi yine biz kötünün iyisine bakmalıyız. Eğer bu FETÖ'cüler başarılı olsalardı bırakın 2016'nın kaybolmasını, belki de 2023'e kadar bile belimizi doğrultamazdık. Millet olarak dirayetli bir tutumla ayakta kalıp meydanı bu bir avuç çapulcuya ve gerek Avrupa gerekse okyanus ötesindeki ağababalarına bırakmadık. Darbe oldu mu bu halk korkup pusar, sesini bile çıkarmaz diye düşünen Nişantaşı, Bağdat caddesi hattındakilere ve ülkenin neresinde olursa olsun onlarla ruh ikizi olan hödüklere de milletimiz 15 Temmuz gecesi ve sonrasındaki demokrasi nöbetleriyle gereken dersi vermiş oldu.
Kişisel olarak da 2016 yılı oldukça kötü geçti. Geçen yıl bu zamanlar yazdığım yazıya baktım. 2016'yla ilgili epey hayalim varmış, maalesef hiç birisi gerçekleşmedi. 15 Temmuz gecesi ve sonrasında Ankara'da bulunmak bile yeterince yıpratmıştı. Bunun üzerine bir de yaşanılan diğer hayal kırıklıkları, iyi niyetimizin su istimal edilmesi, enayi yerine konulmamıza rağmen iyi niyetten vazgeçemeyişimiz. Zaman zaman "Bi cinnet her şeyi halleder" sınırında dolaşıyor olmamız. Üçüncü sayfa haberlerine empatiyle yaklaşmaya başlamamız(!) "Allah'a şükür ki Allah inanıyoruz yoksa ben bunlara yapacağımı bilirim" tarzında hem anlatım hem de mantıksal açıdan bozuk haykırışlar...
Elbette bizimde mutlaka hatalarımız olmuştur. Fakat yukarıda Allah var, bizimde karşımızdakilerin de niyetinin ne olduğunu, yaptıklarımızı, ettiklerimizi en ince ayrıntısına kadar gören, bilen O. Kimseye beddua edecek değilim, öte yandan da hayatımızın içine edenlere, bizi enayi yerine koyanlara da hakkımı zerre kadar helal etmiyorum. Günü gelince bir şekilde hesabını verecekler, yaptıkları yanlarına kalmayacak... Bazen ne kadar uğraşırsak uğraşalım olmuyor, Özkan Uğur'un şarkısı gibi olduramıyoruz. Benim açımdan 2016 kısacası ne yaptım, ne ettimse olduramadığım bir yıl oldu.
2016 yılı kâğıt üstünde geçti gitti. Ama eskilerin deyimiyle deldi de geçti. Elbette herkes umut dolu sözler bekliyor. Ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın yeni yılda daha iyi olmasını. Fakat görünen o ki 2017 bir geçiş yılı, yaraların sarılma yılı olacak. İnşallah yeni yaralar açılmadan, geçen yılınkileri iyileştirebiliriz. Hoşumuza gitmese de gerçek bu.