2015 SONRASINA MİRAS KALANLAR

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

2015, dünya ve ülkemiz açısından ekonomik, politik ve sosyo-kültürel açıdan inişli çıkışlı seyrin izlendiği bir yıl oldu. Küresel ekonomi büyük oranda FED kararlarına endeksli bir görünüm sergilerken, EURO Bölgesi ve Japonya gibi gelişmiş ülkeler beklenenin altında performans gösterdi. Bunun üzerine Çin’in kendisiyle adeta özdeşleşen %10’luk büyüme oranının çok uzağında kalıp, yaklaşık % 6.5 oranında ancak büyüyebilmesi küresel ekonomiye tuz biber ekti. Geçtiğimiz yıl dünya ekonomisi yaklaşık ancak %3 büyüyebildi. Konuya biraz detaylı bakarsak EURO Bölgesi %1.5, gelişmiş ülkeler %2, gelişmekte olan ülkeler ise %4 oranında büyüme gösterdi ki dengesizlik dikkatinizi çekmiştir. Önümüzdeki yıl ise küresel büyüme hızının ortalama %4’e yaklaşacağı tahmin ediliyor. Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin lokomotifi olan ülkeler Hindistan, Çin, Malezya ve Endonezya; gelişmiş ülkeler grubunda ise ABD, İngiltere sayılabilir. Japonya ile EURO Bölgesi ekonomilerinin bir çoğu ise yapılan mali ve parasal enjeksiyon politikalarına rağmen,  2015 yılında beklenen yükseliş trendini yakalayamadı. Tüm bu hoş olmayan durumların global ölçekte üst üste gelmesi, dünya ekonomik büyümesinin beklentilerin altında gerçekleşmesine yol açtı.

          FED’in faiz artırım kararını uygulamaya koyması, 2016 yılında en başta ABD olmak üzere tüm ülke ekonomilerinde belirsizliklerin azalması, üretim ve inşaat sektörü temeline dayanan büyümenin yukarıya doğru tırmanacağı yönündeki ümitleri artırdı. Buna karşın ülke ve bölgesel açıdan bakıldığında ekonomik bazda yüksek etkileme gücüne sahip EURO Bölgesi, Japonya ve Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin sorunlarının gelecek dönemlere taşınacak potansiyel içermesi ise sıkıntıların devam edeceği anlamına geliyor. Bunda özellikle ABD dolarının büyük bir kısmının vatanına dönmesi sonucu paranın pahalı hale gelmesine bağlı olarak, bizim gibi dış ticaret ve cari açık veren gelişmekte olan ülkelerin kaynak tedarik maliyetinin (dış borç) artması en büyük faktördür. Dış borçların prodüktif alanlarda kullanılmayıp geçici açıkların kapatılmasında değerlendirilmesi, gelişmekte olan ülkelere enflasyon şeklinde yansıması sonucunu doğuracaktır. Tüm ekonomik kötülüklerin anası olan enflasyon oranının yükselmesinin diğer yapısal sorunların çözümünü de geciktireceği açıktır. Tek başına bu enflasyon olgusuna birde gelişmiş ülkelerin çoğunun durgunlukla içinde olması ve gelişmekte olan ülkelerin kırılgan ekonomik yapıları eklenince, önümüzdeki on yılların sıkıntılı geçeceği ortadadır. Bu öngörünün gerçekleşme ihtimali yüksek olsa da, her ülkenin aynı sonu yaşayacağı anlamına da gelmez. Yapısal ve palyatif sorunları popülist politikalarla çözmek yerine ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve hukuksal normlarını, kökleri kendi toplumsal dinamiklerine paralellik arz edecek şekilde programlamayı başaran ülkeler pozitif olarak ayrışacaklardır. Bu genel omurgayı doğru oturttuktan sonra tüm sorunların çözülmesi ve diğer ülkelerin önüne geçilerek lokomotif pozisyonuna ulaşılması zor olmayacaktır.  

          Ülkemiz penceresinden bu realiteyi vurguladıktan sonra ne yönde ilerleyeceğimizi, kendi toplumsal irademiz belirleyecektir. Küresel parasal sıkılaştırmanın yoğunlukla gündemimizi meşgul edeceği ve FED’in faiz artırım uygulamasına geçmesinin ekonomik boyutlu etkilerini ciddi düzeyde hissedeceğimiz önümüzdeki yıllarda; ülkemiz toplumsal barışına dinamit koymaya çalışan terör eylemlerinin ortadan kaldırılmasında başarıyla ulaşılamaması, ileri teknolojiye dayalı reel ekonomik yatırımlarının yapılmaması, AR-GE harcamalarının kamu yanı sıra özel sektörde faaliyet gören firmalar tarafından öneminin kavranmayıp artırılamaması, evrensel hukuk sisteminin tesis edilememesi, siyasi istikrarı sağlayamamamız ve TÜRKİYE ortak paydasında buluşamamamız, geleceğimizin güllük gülistan geçmeyeceğine işaret etmektedir. Buna göre 2016 yılında potansiyel büyüme oranı kabul edilen %5’in çok altında büyüyeceğimiz, enflasyonun kontrol altına alınmasına rağmen bir türlü %5’in altına indiremeyeceğimiz, enerji maliyetlerinin yaklaşık %60 oranında düşmesine rağmen yapısal ekonomik sorunları çözemememize bağlı olarak dış ticaret ve cari açıktan kurtulamayacağımız, işsizlik oranını %10’un altına düşüremeyeceğimiz, TCMB’nın inisiyatif alma konusunda çekimser davranarak parasal konularda belirleyici karakter koyamayıp FED’in kuyruğuna takılarak kolaycı politikaları tercih etmesi ve hatta bunu bile beceremeyip kendince duruma göre politikalara yönelmesi sonucu mali sektörde istikrarı sağlayamayacağımız gerçekleriyle yüzleşmeye hazırlıklı olalım. Başarmak milletçe bizim elimizde, tersi de…  

          Soru: Faiz oranlarının yükselmesiyle, ihtiyat ve işlem amaçlı para talebi azalır mı? Neden?...

          Sözün Gözü: İnsanlar gerçekte sadece ikiye ayrılır; çukur olanlar ve çukur olmayanlar!...