Türk siyasi tarihine “post modern darbe" olarak geçen ve toplum üzerinde derin yaralar bırakan 28 Şubat'ın üzerinden tam 20 yıl geçti.
28 Şubat, kadınların başörtüsü olduğu için okullara sokulmadığı, dinini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanların adeta kamusal alandan silindiği, var olan toplumsal düzeni korku ve tehlike mantığına endeksleyen kararların kâğıda döküldüğü günün olarak tarif edilebilir.
28 Şubat 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından istifaya zorlanmasıyla gerçekleşti. Bundan önceki darbelerin aksine asker bu kez resmen yönetime el koymadı.
Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. Bu nedenle de 28 Şubat post-modern darbe olarak anıldı. Cuntacıların deyimiyle “demokrasiye balans ayarı” yapıldı.
Türkiye, 28 Şubat dönemi ile çok zor günler geçirdi. Bir korku iklimi oluşturularak özellikle başörtüsü ile eğitimine devam etmek isteyen kızlara bir linç kampanyası başlatıldı.
İmam Hatip ve üniversite öğrencilerinin önlerine engeller konarak kapıların suratlarına bir bir kapanmasına çalışıldı.
Belki de 28 Şubat sürecinin en kara lekesi TBMM’de yaşandı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit milletin oyu ile Meclise giren başörtülü milletvekili Merve Kavakçı’ya sarfettiği “Burası hiç kimsenin özel yaşam mekanı değildir. Burası devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar devletin kurallarına uymak zorundadırlar. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!” sözleri bugün bile kulaklarımızda yankılanıyor.
Hep siyasi yönüyle konuşulan 28 Şubat süreci, aslında finansal ve ekonomik yönden de bir darbeydi. Türkiye'yi büyük ölçüde etkileyen bu darbenin rakamsal boyutu bugün bile çözülmüş değil.
Türkiye 1997 ve 2002 yılları arasında çok zor bir dönemden geçti. Ama bu fırtına öncesi sessizliğin ve bir yeniden doğuşun sancısıydı.
2002 yılında kendisi de bir İmam Hatipli olan ve muhtar bile olamaz denilen Recep Tayyip Edoğan, halkın büyük desteğini de arkasına alarak yeni ve büyük Türkiye yürüyüşünü başlattı.
Bugün Türkiye o günleri tamamen geride bıraktı. O dönem özellikle İmam Hatiplilerin duruşu önemliydi. Haklarının yenmesine, mağdur edilmelerine rağmen gezi eylemcileri gibi ortalığı yakıp yıkmadılar. Bu nedenle 28 Şubat bir demokratik hak arama mücadelesinin de adı oldu.
Artık genç kızlarımız istedikleri okulda rahatça okuyabiliyor, kamuda ve özel sektörde insanların giyimine kuşamına karışılmıyor ve o dönem bir linç kampanyası başlatılan İmam Hatipler bugün ülkenin en popüler ve başarılı okullarından biri haline geldi.
28 Şubatta bir grup üzerinden yapılmaya çalışılan ve kısmen de başarılı olan post modern darbenin sonuncusu 15 Temmuz’da tüm ülkeye uygulanmak istendi ancak geri tepti.
Bundan sonra Türkiye’yi darbelerle, e muhtıralarla, askeri vesayet ve siyasi operasyonlarla dize getirmek isteyenler avuçlarını yalayacaklar. Artık isteyen istediği gibi demokrasiye balans ayarı yapamıyor. Çünkü bir millet özüne döndü ve bundan da geri dönüş yok.