Ülkemizde sol-Kemalist-Ulasal cephenin, hükümet ve camia arasında yaşanan süreci değerlendirirken özellikle yaptıkları bir şey var…
Bu kesimdeki birçok kişi, malum yapının devlet içindeki yapılanmasını bilmek ve dile getirmekle beraber hükümet ile camianın arasını açan olayın 17 Aralık olduğunu özellikle vurgulamak suretiyle, halk nezdinde olumsuz bir algı operasyonu yapma uğraşındalar…
Yapmak istedikleri ise aslında çok açık, devlet içindeki bu yapılanmaya zaman zaman destek veriyor gibi görünseler de, onlar bu yapıdan kurtulmayı çok istiyorlar… Elbette en az onlardan kurtulmak istedikleri kadar hükümetten de kurtulmak istiyorlar… Bundan dolayıdır ki ilginç bir yola başvuruyorlar ve daha önce hükümetle camianın birlikte yürüdükleri yoldan ayrılmalarına sebep olan olayın 17 Aralıkta Camianın hükümete karşı ‘’yolsuzluk’’operasyonu yapmasına bağlıyorlar…
Kendileri o kadar zekiler ki; bir taşla iki kuş vurma derdindeler, zira hem hiç sevmedikleri camiadan kurtulacaklar hem de yıllardır seçimlerde deviremedikleri iktidar partisinden… Malum yapının devlet içindeki yapılanması nedeniyle gayri meşru olduğu alt perdeden dile getirilirken, iktidar partisinin bu yapıyı tasfiye etmesinin gerçek amacının, 17 Aralıkta kendisine yapılan ‘’yolsuzluk’’ operasyonunu olduğu imajını vererek, hem malum yapıyı hem de iktidarı halkın gözünde itibarsızlaştırmak istiyorlar…
Yaşanılanların çok daha iyi anlaşılması için, malum yapının tasfiyesine giden sürecin 17 Aralıktan önce başladığını hatırlatmakta fayda var…
Aslında her şey 7 Şubat 2012 tarihinde yaşan MİT krizi ile başlıyor… İstanbul’da özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya, KCK soruşturması kapsamında mit müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner, eski müsteşar yardımcısı Afet Güneş ve iki MİT görevlisini ifade vermeye çağırmıştı. Yasal engele rağmen yapılan bu çağrıda Oslo görüşmeleri dolayısıyla ifade alınacağının anlaşılması üzerine, acil bir yasa değişikliği yapılarak açık şekilde MİT soruşturmaları başbakanın iznine bağlandı. ‘’Dönemin Başbakanı’’ Recep Tayyip Erdoğan ‘’alacaksanız beni alın’’ diyerek esas hedefin kendisi olduğunu dile getirmişti…
Yaşanan bu MİT krizinden sonra, Hükümetin malum yapıya karşı düşünceleri değişti… İsrail’in diplomasi tarihinde örneği olmayan bir şekilde MİT müsteşarı Hakan Fidan’a itiraz etmesi ve Savcının Hakan Fidan’ı aynı paralellikte sorgulamak istemesi, hem Çözüm sürecini hem de hükümeti bitirmeye yönelik bir hareket olarak görüldü…
MİT krizi sonrası HSYK, cemaatçi olarak bildiği bazı C.savcısı ve hâkimleri, Özel yetkili mahkemelerden alarak, daha az etkili birimlere atadı... 2012 yazında çıkan 3. Yargı paketiyle geniş yetkilere sahip özel yetkili mahkemeler kapatıldı… Bu mahkemelerin kapatılmasına Camia tepkiliydi…
Hükümet, 26 Haziran 2013 tarihli bir torba yasanın içine koyduğu bir hükümle, Yargıtay ve Danıştay üyesi olabilmek için, meslekte en az 20 yıl çalışmış olma şartı getirdi. Bu yasaya Malum yapı (olumsuz etkileneceği için) sert eleştiriler getirdi…" Genç şakirtler" rahatsızdı..
12.03.2012 tarihinde Bursa polis kolejine öğrenci alınmadı…05.06.2013 tarihinde ise Ankara Polis koleji öğrenci almayacağını internet sitesinden açıkladı…
Dershanelerin kapatılmasını öngören yasa tartışmaları 2013 yılının kasım ayı başlarında hararetle tartışılmaya başlandı. Camia tüm var gücüyle bu yasaya karşı çıktı, haber bültenleri yerine dershanelerin faydaları tarzında programlara yöneldi… Bu süreçte dershaneleri savunmak adına iktidara hakarete varan hoyratça ifadeler kullanan bir camia görüldü...
Görüleceği üzere 7 Şubat 2012’de yaşanan MİT krizi sonrasında, malum yapının devlet içinde, devlet hiyerarşisinden bağımsız olarak hareket ettiklerine dair bir kanı oluştu ve bu durumu önlemeye yönelik bazı adımlar atıldı… Malum yapı ise, kendini bu şekilde sınırlamaya çalışan hükümetin yaptıklarını, ölüm kalım savaşı olarak görmek suretiyle darbeyle durdurmaya çalıştı ve adına da 17 Aralıkta ‘’yolsuzluk’’ operasyonu koydu…
Selametle…