ŞEHADET SENİ ÇAĞIRIYOR DUYUYOR MUSUN?
Meclis’te Ak Parti milletvekili ile BDP milletvekili Hasip Kaplan tartışıyor. Kaplan bağırıyor; “Ne yaparsın lan. Öldürür müsün? Var mı ölümden ötesi?” İrkildim. Kaplan, davası için ölümü göze almış bir siyasetçiyken ve ölümden sonrası için zahire bakarak kimi neyin beklediği, davası yolunda ölümü göze alan Müslümanları da neyin beklediği biliniyorken, kim ne yaptığına dönüp bir baksın. Allah yolunda ölmenin anlamı ve karşılığı olan mükafatların neler olduğu ayet ve hadislerle sabittir. Buna rağmen batıl için ölenlerin cesaretine rağmen, dünyaya bağlanmış bir Müslüman olarak önce kendimden utandım. İHH Başkanı Bülent Yıldırım, Mavi Marmara katliamı sırasında, kendilerine ateş eden İsrail askerlerine karşı güverteye çıkmış, “Kaçmıyorum, korkmuyorum, öldürecekseniz öldürün” dediğinde İslam hukuku profesörü bir dostumuz, “İşte gerçek iman budur. Gerçek Müslüman budur” dediğini bugün gibi hatırlıyorum.
Vampirler, Mısır’da kendilerine insan cesetlerinden Piramitler yapıyorlar. Sisi’nin, Baradey’in, Bilbavi ve diğer Firavunların cesetleri şehit bedenleriyle mumyalanacak. Firavunların cesetleri Müslüman kanıyla dezenfekte edilecek. Firavunların katliamını sürpriz olarak görenler varmış. Cuntadan katliam değil de başka ne bekliyordunuz? Demokrasi inşası mı?
Ey Müslümanlar!
Rabia meydanında can pazarı kurulmuş. Küçük çocuklar, kucağında oldukları annelerinin-babalarının şehit edilişlerine ağlıyorlar. Keskin nişancılar, avlarını ölçüp biçiyorlar, standartlara uygunsa gözünü kırpmadan, eli titremeden, yüreği sızlamadan tetiğe basıyor. Pazardan domates, patates seçer gibi kanını dökecekleri masum sivilleri seçiyorlar. İyi ama, kendi halkını pervasızca avlayanlar, neden İsrail askerleri karşısında korkak tavuk gibi girecekleri kümes ararlar?
Ebu Cehiller, Ebu Lehebler, Firavunlar öldü diyorlarmış. Yeryüzünde akıtılacak Müslüman kanı oldukça bu “Esfeli Safilinler” nasıl ölmüş olabilir? Onlar yaşar da Sahabi nesli, Akif’in nesli yaşamaz mı? Mus’ab B. Umeyr’in yaşıtı gençler, Ramses meydanında şehit olduklarında tanınmaları için kollarına isimlerini yazıyor. Bu imanın, bu gençliğin, bu cesaretin önünde ne Firavun Sisi durabilir, ne mürted Obama.
Mazlumun zalimden öcünü alacağı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır. Karşınızda sizin hayatı sevdiğinizden daha çok ölümü seven bir topluluk var. Özgürlük, sadece Yaradan’a köle olmaktır. Bunu bilen ve bunun tadını alan Mısırlılar Firavun Sisi’ye boyun eğer mi? Özgürlüğünü cuntaya teslim eder mi? Özgürlüğe giden yolun taşları şehit canlarıyla döşeniyor. Kırmızı halılara ise rengini şehit kanları veriyor. “Bayramlar bayramı, şenlikler şenliği kovalıyor/Şehid üstüne şehid düşüyor” Mısır’da.
Mısırlı gözü yaşlı bir kadın, elindeki sepeti ciğerparesi uyanmasın diye usulca Nil’e bırakacak. Ve o çocuk, Firavun’un saltanatına son verecek. “Küçük çocukları küçük kurşunlarla öldürürler değil mi anne” diyordu Filistinli çocuk? Bütün çocukları öldürseniz de elbette Musa sağ kalacaktır. Çocuklar ölecek ama, Firavunlar bu savaşı kazanamayacak. Siz İngiltere prensini haber yapın, biz cennettin prenslerini. Küresel intifadayı minicik çocuklar başlattı. Herkes hesap kitabını yeniden yapsın.
Mısır’da sadece çocuklar şehit olmuyor. Şehit düşen annesinin uyuduğunu, ölmenin bir uyku olduğunu zanneden çocukların anneleri de Sümeyye’ye kavuşmanın sevinciyle yüzlerinde tebessümle gözlerini kapatıyorlar hayata. “Secde suskunluğu zalimin coşkusunu bastırdı. Kıyamı, bir mermiden daha şerefli ve dik. Şehitlik yaşta değil baştadır Esma…On yedisinde bir kıza yakışan elbiseler vardı, toprağa yakın eteklerdi boyunu uzun gösteren, hangi renk örtünün kendisine yakıştığını soracak güzel günler vardı belki ama Esma, şehadet kefenini de güzel taşıdı.”
İhvan yöneticilerinden Muhammed el-Biltaci'nin şehit edilen 17 yaşındaki kızı Esma'nın paylaştığı şiir 1400 yıl önce yazılmış ama, bugünü nasıl da eksiksiz anlatıyor; “Onlar bizi Vetir'de namaz kılarken buldular/Kimimizi rükuda, kimimizi secdede vurdular/Onlar hem güçsüzdü hem az sayıca/Allah'ın kullarını çağır da gelsinler yardıma/Köpüklü deniz dalgalarını andıran ordularla.” Firavunlar camileri kuşatmışlar. İçerdekiler şehadet için Allah’ın evinde misafir ediliyor. Ölüm için ne kadar güzel bir yer. Bundan daha güzel bir şehadet nerede ve nasıl olabilirdi ki…“Ya dünyayı kuşatacak zafer.../Ya da Allah'a sunulacak şehadet...” diyorlar. “Baba tut başımın üzerinde elini başım kanamakta/Beni kafirin bombası değil ümmetin suskunluğu yaralamakta/ Varsın yüzümden kan aksın/ Varsın bedenim toprağa bulansın./ YA RAB ASIRLARDIR UYUYAN BU ÜMMET ARTIK UYANSIN...”
“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!/Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!/ Medeniyet denilen maskara mahlûku görün/Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!”
Bu yazıyı okuduktan sonra evinize gidin. Küçük çocuğu olanlar çocuklarını, dedeler/neneler torunlarını kucağına alıp, Mısır’da, Filistin’de kundaktaki bebeklere yapılanları hayal etsinler. Eğer ağlamıyorsanız insanlığınızdan, ağlamaktan göz pınarlarınız kurumuyorsa Müslümanlığınızdan utanın.
21. yüzyılda Müslümanlara şahadeti yeniden hatırlattığınız için ümmet size minnettar ey Mısır halkı!
Ey Müslümanlar şehadet ve sancaktarınız Hamza sizi çağırıyor…
Ey Firavunlar ölüm ve Zebaniler de sizi çağırıyor…
DUYUYOR MUSUNUZ?...