Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu'ndan kuraklıkla mücadele için öneriler:
"Doğa kaynaklı afetlerin en tehlikelisi, en zor çözümü olan kuraklıktır. Kuraklık yavaş gelişen bir afettir. Onu iyi takip etmek, iyi anlamak gerekiyor. Öyle bir günah keçisi bulup suçu oraya atıp olayın kök nedenlerini gözden kaçırmamamız gerekiyor"- "He
İSTANBUL (AA) - HİKMET FARUK BAŞER - İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, doğa kaynaklı afetlerin en tehlikelisi olarak nitelendirdiği kuraklıkla mücadele için su bütçesi yapılması, suyu yönetmek ve tarımı yönlendirmek için uzun vadeli tahminlerin kullanılması, doğru yere doğru ürün ekilmesi ve yağmur suyunun toplanması önerilerinde bulundu.
Afet Yönetim Uzmanı da olan Kadıoğlu, AA muhabirinin iklim değişikliği, su kıtlığı ve kuraklık ile çözüm önerilerine ilişkin sorularını yanıtladı.
Dünyada doğadan kaynaklı 31 afet olduğunu, bu felaketlerin ilk sırasında kuraklığın yer aldığını belirten Kadıoğlu, kuraklığın deprem gibi çözümü kolay bir afet olmadığını söyledi.
Prof. Dr. Kadıoğlu, şu değerlendirmede bulundu:
"Depremde binaları sağlam yaparsın, problem olmaz. Ama kuraklıkta çözüm o kadar basit değil. Kuraklıkta sadece binalar, insanlar değil, deredeki balıktan gökteki kuşa kadar bütün canlılar etkilenir. Bir senelik kuraklık fazla problem olmuyor ama 3 sene, 4 sene üst üste olduğu zaman büyük kıtlık, açlık göçlere neden olur. Kuraklığın sağlam bina yapmak gibi basit bir çözümü de yoktur. Anadolu'da birçok medeniyet kuraklıkta yok olmuştur. O yüzden kuraklığı ciddiye almamız gerekiyor. Doğa kaynaklı afetlerin en tehlikelisi, en zor çözümü olan kuraklıktır. Kuraklık yavaş gelişen bir afettir. Onu iyi takip etmek, iyi anlamak gerekiyor. Öyle bir günah keçisi bulup suçu oraya atıp olayın kök nedenlerini gözden kaçırmamamız gerekiyor."
İklimin, su kıtlığının sebeplerinden sadece biri olduğunu vurgulayan Kadıoğlu, Türkiye'de bir göl, baraj kurumuşsa, tarım yapacak kadar su yoksa öncelikle oranın iklimine bakmak gerektiğini, bazı bölgeler zaten kurak olduğu için burada fazla su beklentisi olmadığını dile getirdi.
- "Kök nedeni bulmazsak sorunları çözemeyiz"
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, ülkedeki su kıtlığının sebeplerine ilişkin şunları söyledi:
"Türkiye'deki su kıtlığının en önemli sebeplerinden biri, yarı kurak olması. Türkiye su zengini bir ülke değil. Son yıllarda Meteoroloji Genel Müdürlüğü haritalarına baktığımız zaman sulak olmasına rağmen suyun az, barajlardaki su seviyesinin düşük olduğu yerler görüyoruz. Buralarda yüksek nüfus, yüksek sanayi yani aşırı su talebi var. O bölgelerdeki barajlar, göller kullanılan suya yetişemiyor. Yağışlar normalden çok olsa da su aşırı çekildiği için orada su kıtlığı ortaya çıkıyor. Bu durumu ayrıntılı düşünmediğimiz zaman hemen 'iklim değişikliği' deyip geçebiliyoruz. İklim değişikliği su kıtlığının tek günah keçisi değil, hatta sebeplerin en sonuncusu. Türkiye'de iklim değişikliği her şeye bağlanır oldu. Sık sık 'Barajlar, göller kurudu' haberleri görüyoruz. Göllere, baraja su gelemiyor. Yağışlar normal olmasına rağmen barajlar kurumuş. Buna kuraklık, iklim değişikliği deyip geçmemek lazım. Eğer böyle geçiştirirsek, kök nedeni bulamazsak, neden olduğunu anlamazsak problemi çözemeyiz. Yani iklim değişikliği en son nedenlerden birisi. İklim değişikliği bir günden sonraki güne olan bir şey değil. Barajlarda, göllerde su seviyesi düşünce hemen başlıyoruz 'iklim değişti' demeye. 2-3 gün sonra yağışlar başlıyor ve yağışlarla beraber barajların su seviyesi normallere çıkıyor. O zaman iklim değişikliği bitti mi? İklim değişikliğiyle alakası yok. İklim değişikliği 1-2 aylık, 1-2 günlük bir olay değil."
- "Kuraklığın 7 yılda tekrarlanması diye bir şey yok"
Türkiye'de meteoroloji mühendisliğinin tam olarak kullanılmadığını dile getiren Kadıoğlu, televizyondan 3-5 günlük hava tahminlerine bakılarak su yönetimi yapılmaya çalışıldığına dikkati çekti.
Prof. Dr. Kadıoğlu, aylık tahminlerin su yönetiminde hiç kullanılmadığını aktararak, "Mevsimsel tahminler bilinmiyor, kullanılmıyor. Bu durumun hava tahmininden farklı olduğunu da insanlar bilmiyor." dedi.
Türkiye'deki su durumu hakkında ortalamanın alınarak konuşulmasının yanlış olduğunu belirten Kadıoğlu, şunları anlattı:
"Türkiye homojen değil. Bu durum su yönetiminde Türkiye'de en büyük yanlış. Diyelim ki İstanbul'da yılda 750 kilogram yağmur yağıyor, suyu planlayanlar her sene 750 kilogram yağacakmış gibi hesap yapıyor. Bir de yağışın yıldan yıla değişkenliği var. Biz değişkenliği hiç dikkate almıyoruz. Yani onları sabit kabul ediyoruz. Bir de Türkiye'nin ortalama yağışlarını alıp grafik çiziyoruz. Sonra bakıyoruz ki 7 yılda bir kuraklık oluyormuş. Türk meteoroloji literatüründe, bilimde böyle bir şey yok. Yani havanın hafızası, havanın aklı yok. Hava bakıp '7 sene oldu, İstanbul'a şimdi kuraklık yapalım.' demiyor. Kuraklığın 7 yılda tekrarlanması diye bir şey yok. Bu istatistiksel bir şey. Böyle şeyler uydurup, inanıp ve bunlara göre suyu yönetmek mantıklı değil. Kuraklıkta suyu yönetmek ve tarımı yönlendirmek için 3 aylık tahminlerinin kullanılması gerekiyor."
- "Su bütçesi yapılmıyor"
Prof. Dr. Kadıoğlu, Türkiye'de suyu yönetenlerin, belediyelerin su bütçesi yapmadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Herkes 'su çok kıymetli' diyor ama bu değerli şeyin bir bütçesini yapmıyoruz. Bu işi çok basite almışız. Su yılının başından itibaren suyu takip etmiyoruz. Kuraklıkla mücadele planları yok kentlerin. Türkiye büyük, çok farklı ekolojik ve tarımsal bölgeleri var. Her bir bölgeyi ayrı ele almak lazım. Bütün bunların ortalaması çok hayali bir şey ve nereyi temsil ettiği belli değil. Yağışın azalan ve artan yerleri ayrı. Buraların tarım desenleri, buralardaki nüfus ve sanayi farklı. O yüzden tarımı da tarımda verimliliği de konuşurken, nereyi etkilediyse, oradaki ürünlere bakmak lazım. Çiftçimizin artık 6 aylık tahminlere göre ekim, dikim yapması lazım. Televizyonlardaki 3 günlük, 5 günlük tahminler yetmez. Onlarla bu işleri sürdüremeyiz. Türkiye'de meteorolojinin mühendislik kısmını da artık etkilememiz lazım. Doğru yerde, doğru ürün ekmek gerekiyor. Yani suyun az olduğu yerde kuraklığa dayanıklı ürünler, suyu az tüketen ürünler ekmek mantıklı."
- "Büyükbaş hayvancılığı teşvik ettiğimiz yerlerde suyun bol olması gerekiyor"
Türkiye'de büyükbaş hayvancılığın zor olduğunu anlatan Kadıoğlu, "Türkiye kurak bir ülke. Su yoksa ot yok, ot yoksa et yok. O yüzden 1 kilogram kırmızı et, 15 ton suyla üretiliyor. Büyükbaş hayvancılığı teşvik ettiğimiz yerlerde suyun bol olması gerekiyor. Çok su tüketilen bölgeler yani bugünü kurtarmak için çok su tüketen ürünlere teşvik vermek, su olmayan yerdeki yeraltı sularını da bitiriyor. Oradaki bütün su kaynaklarını tüketiyor." dedi.
Kadıoğlu, kuraklıkla mücadele kapsamında büyükşehir belediyelerinin meteoroloji birimi kurması gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Bu birimlerin ne kadar yağmış, ne kadar daha yağacak, toprağın nem durumu nedir, buharlaşma ne kadar, barajlarda, göllerde ne kadar su var, ne kadar yeraltı suyu var, önümüzdeki aylık ve mevsimsel yağışlardaki durum nedir diye sürekli suyu takip etmesi lazım. Ayrıca bu birim su bütçesi yapması, bütçedeki değişikliğe göre de bütün paydaşlarla daha önceden bir araya gelip kuraklıkla mücadele planı yapması lazım. Türkiye'de bunu yapan bir şey görmüyoruz maalesef."
- Yağmur suyu depolanmalı
İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye'nin dünya ortalamasına göre su zengini bir ülke olmadığına dikkati çekerek, şu öneride bulundu:
"Türkiye su fakiri, su sıkıntısı, su stresinde olan bir ülke. Her sene mutlaka bir su sıkıntısı Türkiye'nin değişik bölgelerinde oluyor. Yıllık 112 milyar metreküp suyumuz var. Bunu kişi başına böldüğünüz zaman 1300 metreküp yapıyor. Bu su stresi demek. Bu 1000'in altına düştüğü zaman da su fakiri olacağız. Bu da çok uzun bir zaman değil. Şu anda zaten biz 112 milyar metreküp suyumuzun 112 milyar metreküpe yakınını kullanıyoruz. 2023 yılında tamamını kullanmış olacağız. Yani her yağan yağmur damlasına ihtiyacımız var. Her yağan yağmur damlasını toplamalıyız. 2023 yılından itibaren her yağan yağmuru, su damlasını toplamazsak çatılardan, yollardan suyumuzu bir an önce kanalizasyona vermeye çalışırsak, şimdi olduğu gibi hem kent selleriyle boğuşacağız hem de suyumuzu boşuna kanalizasyona vermiş olacağız. O yüzden yağmur suyu hasadının ve kadim Anadolu kültüründe yer alan sarnıçların geri gelmesi gerekiyor. Hiçbir binanın suyunu caddeye, yola vermemesi lazım yağmurla beraber. Kırsal alanda bütün binaların suyunu toplaması, depolaması lazım. Arazide, tarlada, bahçede önüne setler yaparak suyun akışını yavaşlatmak, suyu yaydırmak ve yeraltı suyunu beslememiz gerekiyor."
Kaynak: