Peygamberimiz ve Gençler
İnsanoğlunun hayatında önemli bir dönüm noktası olan ergenlik çağının, çocukluktan gençliğe geçiş döneminde yaşanmış olması, gençlik yıllarını ayrıca önemli hâle getirmektedir.
Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, ümmetinin elini hiç bırakmadığı için gençlik çağındaki mü’minler de O’nun ilgisine mahzar oldular asırlar önce… Şimdi de günümüzde her bir genç ümmeti için, O’nun yol gösterici, ümit bahşeden sözleri ve tavsiyeleri yolumuzu aydınlatıp duruyor. Yeter ki, yaşanmış olaylara ibret nazarıyla bakıp, anlatılanları can kulağıyla dinleyelim. Çünkü Sevgili Peygamberimiz (sav), toplumu içinde gençleri en iyi anlayan, onlara verilmesi gereken değerin en mükemmelini sunan bir yaklaşım tarzına sahipti dersek, mübalağa etmiş olmayız.
Hayatının her safhasında “mü’minler için en güzel örnek” olma özelliğine sahip bulunan Peygamberimizin gençlik yılları da gençlere örnek güzelliklerle doludur. Ahlâksızlığın ve kötülüklerin kol gezdiği bir toplumda yaşamış olmasına rağmen, Rabbimiz korumuş ve tertemiz bir gençlik dönemi yaşatmıştı Resûl-i Ekrem (sav) Efendimize…
Gençlik yıllarında toplumuna karşı sorumluluk şuûruyla problemlere ilgisiz kalmayan Peygamberimiz, halkın güvenliğini sağlamak, haksızlıkları önlemek, mazlumlara yardım etmek ve zayıfların haklarını korumak gibi tamamen insanî ve toplumsal barışı temin etmek amacıyla kurulmuş olan “Erdemli İnsanların Yemini” (Hılfu’l-Fudûl) şeklinde adlandırabileceğimiz bir cemiyetin içinde bulundu. Bu zaman zarfında birkaç kez zulme uğrayanların hakkını alarak mazlumlara teslim etti.
Sevgili Peygamberimizin, müşrikler tarafından kurulmuş olan, ancak hayırlı işleri gerçekleştirme amacındaki bu dernekte faaliyet göstermesi, zamanımızdaki gençler için son derece güzel bir örnektir. Zira gittikçe sorumsuzlaşan bir dünya, sorumluluk almaktan kaçınan bir gençlik ve gününü gün etmek isteyen bir anlayışa sahip gençlerle karşı karşıyayız.
Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin gerek peygamberlik öncesindeki davranışları ve yaşantısı, gerekse peygamberlikten sonraki uygulamaları, gençlere değer vermek ve onlara sorumluluk yükleme şeklinde tezâhür etmiştir. Sözgelimi, 20 yaşlarındaki Muaz b. Cebel’i Yemen’e, 25 yaşlarındaki Mus’ab b. Umeyr’i Medine’ye öğretmen olarak gönderirken, yine 20 yaşlarındaki Attab b. Esîd’i Mekke’ye vali tayin etmişti. 20 yaşlarındaki Üsâme’yi ise Şam’a gidecek orduya komutan olarak atamıştı.
Görüldüğü üzere Sevgili Peygamberimiz, kendisine imân eden genç ashabına gereken yakınlığı ve ilgiyi göstermiş, kâbiliyetleri doğrultusunda onların kendilerini geliştirmelerine imkânlar hazırlamıştır. O’nun gençlere yönelik tavsiyelerine geçmeden önce, ashabının içindeki gençler tarafından nasıl sevildiğine dair bir-iki örnek verelim isterseniz.
Bir insan olarak Sevgili Peygamberimizde var olan güzellik, tertemiz ahlâkı ve insanî ilişkilerdeki eşsiz tavrıyla birleşince, ashâbının O’na karşı sevda derecesinde bağlanması, adeta âşık olması neticesini doğurmuştur. Daha Müslüman olmadan önce O’nun farklılığını sezen ve müşahede eden Hz. Ebû Bekir misali sahâbîler olduğu gibi, Müslüman olduktan sonra farklı bir göz ile Resûlullah Efendimize âşık olan Hz. Ömer örneği niceleri de vardır. Aşağıda aktaracağımız birkaç örnek, Yüce Mevlâ’mızın “Peygamber, mü’minlere öz canlarından daha değerlidir.” (Ahzâb, 6) buyruğunun, Ashâb-ı Kirâm’ın genç şahsiyetlerinde nasıl bir ihtişamla tezahür ettiğini göstermektedir.
“O, üzülmesin diye…”
Sevgili Peygamberimizi büyük bir aşkla seven sahâbîlerden biri de Talha b. Berâ adlı gençti… Daha görmeden âşık olmuştu Peygamberimize… Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz Medine’yi şereflendirdiğinde bir delikanlı olan Talha, görür görmez sarıldı Kâinatın Efendisi’nin ellerine… Öptü, kokladı... Tekrar kokladı ve öptü gül kokulu nurdan elleri…
Talha bir kış günü hastalandı. Haberi alan Efendimiz (sav) onu ziyarete gidince Rabbine kavuşma vaktinin geldiğini anladı. Dönerken, Talha’nın yakınlarına şöyle dedi:
−Talha dünyaya veda edecek gibi. Eğer ona bir şey olursa bana haber verin, cenaze namazını ben kıldırayım…
Talha da vefat edeceğini anlamıştı bir süre sonra… Ama o, ailesine söylediği sözlerle, ölüm ânında bile Sevgili’yi düşünmenin ne demek olduğunu, asırlar sonra gelen bizlere en açık şekliyle anlattı. Hz. Talha (ra) şöyle dedi:
−Öldüğüm zaman beni hemen defnedin ki, Rabbime kavuşayım; ama Resûlullah’a haber vermeyin. Böyle bir havada gece yarısı benim için rahatsız olmasın. Gece vakti yılanların ya da Yahudilerin O’na bir zarar vermesinden korkarım. Kendisine selâmımı arz edin ve benim için Allah’tan af dilemesini arzu ettiğimi bildirin.
Gece yarısı Talha’yı bekletmeden toprağa verdiler. Sabah namazından sonra durumu Efendimize bildirdiklerinde hemen ashabıyla birlikte Talha’nın kabrine gittiler. Ashâb-ı Kirâm saf tuttu ve Sevgili Peygamberimiz ellerini semaya çevirerek şu niyazda bulundu:
−Allah’ım! Talha’dan razı ol ve onun da hoşnut olacağı şekilde muamelede bulun…
“Rahmet gölgeliğindeki gençler…”
Sevgili Peygamberimizin bazı sözleri bizi uyarıp kendimize gelmemize vesile olurken, bazıları da asırlar öncesinden günümüze yansıyan müjdeli ışıltılar gibidir. Bir gün Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştu:
−Hiçbir gölgeliğin bulunmayacağı mahşer gününde, Allah Teâlâ yedi sınıftan insanları kendi Rahmet Gölgeliği altına davet ederek onları burada ağırlayacaktır. Bunlar: Toplumunu adalet üzere yöneten idareciler, Allah’a kulluk şuuru içinde ibadetle serpilip büyüyen gençler, birbirini Allah’ın rızası için seven kişiler, kalbi mescidlere takılı, gönlü mescidlerde kalanlar, güzel ve varlıklı bir kadın kendisine gayr-ı meşru bir teklifte bulunduğunda “Ben Allah’tan korkarım” diyen kimseler, sadaka verdiği zaman gizliliğe dikkat ederek sağ elinin verdiğini sol elinden saklayanlar ve kimsenin bulunmadığı yerlerde Allah’ın adını anarak O’na olan saygısından ve sevgisinden dolayı gözleri yaşlarla dolan kişilerdir.
Sadece bu müjdeli hadis-i şerif bile, Allah’a kulluk şuuruyla ibadetlerini devam ettirerek çocukluktan gençliğe geçen müminlerin, Allah Teâlâ katında ne denli değerli kimseler olduğunu anlamamız için yeterlidir. Dahası şimdi aktaracağımız şu hadis-i şerif de sözlerimizi perçinleyecek niteliktedir:
−Allah katında en sevimli olanlar hatalarından dolayı Allah’tan af dileyen ve tövbe eden gençlerdir.
“Bir de gece namazlarına kalksa…”
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, çocuk denecek yaşta Resûl-i Ekrem (sav) Efendimize büyük bir aşkla bağlanmış, O’nu tanıma imkânı buldukça daha çok sevmiş ve beraber geçirdikleri günleri hayatı boyunca hep birer güzel hatıra olarak saklamıştır hafızasında… Hatta onun, Peygamberimizle birlikte gezindikleri bahçeleri ziyaret edip, altında oturdukları ağaçları ve otları “kurumasınlar” diye sulaması, bu sevginin en etkileyici tablosudur diyebiliriz.
Hz. Abdullah (ra) aynı zamanda Peygamberimizin kayınbiraderi olma şerefine de sahipti. Ablası Hz. Hafsa (ra) vâlidemize zaman zaman misafir olur, duygularını ve düşüncelerini paylaşırmış kendisiyle… Yine bir gün, gördüğü bir rüyayı Sevgili Peygamberimize aktarması için ablasına gitmiş ve rüyasını anlatmıştı. Aktarılan rüyadan memnun kalan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin dilinden onunla ilgili şu cümleler dökülmüştü:
−Abdullah ne iyi bir genç, ne iyi bir delikanlı. Ah! Bir de gece namazlarına kalksa…
Bu temenni, Abdullah için bir emir olarak kabul edilmişti. Canından aziz bildiği Efendimizin tavsiyesini ömrü boyunca terk etmemişti. O, bu sayede Ashâb-ı Kirâm arasında takvâsıyla öne çıkan sahâbîlerden, aşkıyla temayüz eden gençlerden biri olmuştu…
Şefkat Peygamberi (sav) Efendimiz, insanoğlunun en önemli imtihan hususlarından birinin, yaratılışında var olan şehevî arzular olduğunu biliyor ve bu hususta genç ümmetlerini uyarıyordu. O, zaman zaman şu tavsiyede de bulunuyordu:
−Gençler! İçinizden evlenme imkânına sahip olanlar hemen evlensin. Çünkü evlilik, insanın kendisini harama düşmekten muhafaza edebilmesi için en uygun olan şeydir. Evlenme imkânı bulunmayanlar ise bu imkâna kavuşuncaya kadar iffetini korusun ve oruç tutmaya devam etsin. Şüphesiz ki oruçta şehevi arzuları kıran bir özellik vardır ve oruç adeta bir kalkandır.
Peygamber Efendimizin şefaatine nail olacak gençlerden olmamız dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin AY