Organ naklinde Avrupa birincisiyiz
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, organ bağışı konusunda ön yargıları aşmış 638 bin 306 örnek insan bulunduğunu, ancak bu sayının az olduğunu belirtti. Selçuk Üniversitesi Organ ve Doku Nakli Koordinatörü Prof. Dr. İnci Kara değerlendirmelerde bulundu.
Beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişinin organlarının bağışlanmasının en yüce yol olduğunun altını çizen Prof. Dr. İnci Kara, “Kişi hayattayken öldükten sonra organlarını bağışlamak için beyanda bulunabilir. Hastanelerdeki Organ Doku Nakli Koordinatörlerine, İl Sağlık Müdürlüklerine, Aile Sağlığı Merkezlerinde oradaki hekimlerin yönlendirilmeleriyle kişiler organlarını hayattayken de bağışlayabilirler” dedi.
‘HER BÖBREĞİN KENDİNE ÖZGÜ FONKSİYONU VAR’
Her böbreğin kendine özgü fonksiyonu olduğundan bahseden Prof. Dr. Kara, “İnsan organı işlevini yitirdiğinde, o organa ihtiyacı olduğu için bir başka canlıdan, insandan insana, hayvandan insana organ nakilleri var. Hatta bir insana domuz kalbi nakil edildi. Halk arasında en çok bilinen böbrek nakli ve karaciğer naklidir. Bu nakiller çok biliniyor çünkü bunlar aynı zamanda canlıdan canlıya nakli mümkün olanlardır. İki böbrek var ama bu iki çarpı bir değildir. Her böbreğin kendine özgü fonksiyonları var. Bir böbrekle de böbrek fonksiyonlarının tamamı vücutta karşılanabiliyor. Ama ikinci böbrek yedek değildir. Bir insana gerçekten iki böbrek lazım. Ama ihtiyaç halinde 4’üncü derece kan ve kayın yakınlarına kişi organ bağışında bulunabilir. Veya bağış yapılan nakil merkezlerinde etik kurullar dahilinde, herhangi bir insanla kan bağı olmasa bile maddi menfaat karşılığı olmaksızın organ bağışı yapılabiliyor. Karaciğer nakli de çok biliniyor çünkü karaciğerimizin bir bölümünü de verebiliyoruz” şeklinde konuştu.
‘CANLIDAN CANLIYA NAKİLDE AVRUPA BİRİNCİSİYİZ’
Türkiye’nin canlıdan canlıya nakilde Avrupa birincisi olduğunu ifade eden İnci Kara, şöyle devam etti: “Kadavradan nakilde ise neredeyse Avrupa’da sonuncu sıralardayız. Halbuki bizim cerrahlarımız, immünologlarımız, nefrologlarımız, hepotologlarımız çok iyi olduğu halde kadavradan nakil az çünkü bağış az. Kadavra eşittir ölü insan. Ama burada ölümde bir fark var. Buradaki beyin ölümüdür. Beyin ölümü, beyin ve beyin sapı fonksiyonlarının işlevlerinin geri dönüşümsüz kaybıdır. Beyin ölümü tanısı konulan kadavraya veraset ilanı yapılabilir. Yani mirası bölüşebilir. Çünkü hayatını kaybetmiştir desteklerle kalbi atmaktadır. Destekler tanı konduktan sonra asla arttırılmaz. Beyin ölümünün gerçekleşmesinin altındaki sebep beyin ve beyin sapının kanlanmamasıdır. Bizde canı taşıyan kandır. Kan olmayınca can da olmaz. Beyin ve yukarısında kan olmaması takdirde can da olmaz. Biz de insanlara bunu anlatmak için çalışmalar yaptık ve artık insanlar bunu anlamaya başladılar.”
‘BAŞKALARINA CAN OLMAK EN YÜCE YOLDUR’
Organ bağışında bulunmanın manevi bir boyutunun olduğuna dikkat çeken İnci Kara, “Beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin yakınları cenazelerini teslim alabiliyorlar, cenazenin yoğun bakımda yatmasına gerek kalmıyor. Hastanın beyin ölümünün gerçekleştiğini sorumlu hekimi bildiriyor. Beyin ölümü gerçekleşen kişinin yakınları ilk başta çok büyük bir yıkım yaşıyorlar. Daha sonra beyin ölümünü kabullendikten sonra bundan sonraki sürecin nasıl olacağını soruyorlar. Daha sonra sorumlu hekim organ ve doku nakli koordinatörlerine yönlendiriyor. Organ Doku Nakli Koordinatörleri koma skorunun altındaki hastaları zaten bilmektedir ancak hasta yakınlarının kendilerine müracaatını bekler. Daha sonra Organ Doku Nakli Koordinatörleri hasta yakınlarına süreci anlatıyor. Birinci yol olarak; ‘kalp kendi kendine duruncaya kadar yoğun bakımda yakınınız kalabilir’ diyoruz. İkinci yol olarak; ‘cenazenizi teslim alabilirsiniz’ diyoruz. ‘Üçüncü yol ki en yüce olanı’ diye izah etmeye çalışıyoruz. Bağışçı olmak ve başka insanlara can olmak. İnsanlara bu şekilde ifade ettiğimizde organ bağışına olumlu olarak bakabiliyorlar” diye aktardı.
‘ORGAN BAĞIŞI EN GÜZEL SADAKA-İ CARİYEDİR’
Organ bağışında bulunmak istemeyen hasta yakınlarının dini boyutu nedeniyle endişe duyduklarını belirten İnci Kara, Organ bağışını dini boyutu insanlarda endişe yaşatıyor ancak organ bağışı en güzel sadaka-i cariyedir. Kur’an’ı Kerim’de de geçtiği gibi bir insanı yaşatmak bütün insanlığı yaşatmak gibidir. Bağışçı olanlardan daha çok cenazesini teslim alanlar oluyor. Yani aslında hasta yakınları ölülümü kabul etmiş ama bağışta bulunmak istemiyor. Hasta yakınları genellikle maddeci bir bakış açısıyla organ bağışını reddediyorlar. Vücut bütünlüğünün bozulmasının endişesini taşıyanlar var. İnsanlar manayı düşünebiliyor olsalar bunun çok yüce bir davranış olduğunu daha iyi anlarlar” diye aktardı.
Kara, sözlerine şunları da ekledi: “Kişi hayattayken öldükten sonra organlarını bağışlamak için beyanda bulunabilir. Hastanelerdeki Organ Doku Nakli Koordinatörlerine, İl Sağlık Müdürlüklerine, Aile Sağlığı Merkezlerinde oradaki hekimlerin yönlendirilmeleriyle kişiler organlarını hayattayken de bağışlayabilirler. Ama onunla ilgili bir kart düzenleniyor. O kart kişinin üzerinden çıkmasa bile bu sisteme yükleniyor ve vatandaşın daha önce bağışçı olduğu ortaya çıkıyor. Ancak organ bağışında bulunmak tek başına yeterli kabul edilmiyor. Birinci dereceden yakınlarının rızası da gerekiyor.”
‘SAĞLIK BAKANLIĞI HER ŞEYİNİ SEFERBER EDİYOR’
Sağlık Bakanlığının organ doku naklinde ulusal ve bölgesel koordinasyon olarak çok başarılı bir çalışma yürüttüğüne değinen İnci Kara, “Ülkemiz insana çok değer veren bir ülke. İnsanı yaşatmak için bütün imkanları sağlıyor. İnsanlarda farkındalık düzeyi arttı. Kendi isteğiyle koordinatörlüğümüze gelen, ‘ben bağış yapmak istiyorum’ diyen hocalarımız, vatandaşlarımız oldu. Kalp nakli ve akciğer nakli bekleyen kişilerin sayısı çok az, çünkü onlar ne yazık ki organ beklerken hayatını kaybediyorlar. Böbrek nakli bekleyen hasta sayısı çok fazla” dedi.
"ASEL BENİ ÇOK ETKİLEDİ"
İnci kara meslek hayatında en çok etkilendiği hadiseleri şöyle anlattı: “Asel isimli küçük bir kız çocuğunun, Asel isimli bir küçük kız çocuğuna kalbinin verilmesi beni çok etkiledi.
Konyalı minik Asel'in böbrekleri, 2 çocuğa can oldu
2007 yılında yoğun bakımında çalışırken, organ doku nakli koordinatörümüzün izinli olması nedeniyle bir koordinasyon işi yapmak zorunda kaldım. O zaman bir genç kız vardı. O genç kız Türkiye’nin ilk yaşayan akciğer naklinin vericisi oldu. Bu da beni çok etkilenmiştir. Organların alım aşamasında da biz hep orada oluyoruz. Bizim açımızdan da biraz yıpratıcı olabiliyor ama biz hangi amaca hizmet ettiğimizi bildiğimiz için kendimizi teselli ediyoruz”
• SÜMEYRA KENESARI / YENİ HABER GAZETESİ