Müslüman Afrika'yı anlamak

Bugün Afrika deyince aklımıza gelen kıta aslında sömürgecilikle birlikte Fransız, İngiliz, Portekiz, İtalyan, Alman, Belçikalı ve İspanyol Afrikası olarak yeni bir kimliğe sokularak şekillendirilen değildir.
Müslüman Afrika'yı anlamak

Yeni Şafak'in Düşünce bölümünde Eski Büyükelçi Ahmet Kavas, Müslüman Afrika'yı anlattı:

Hatta bağımsızlık sonrası da geçmiş asırların akışı sırasında oluşandan epeyce farklıdır. Hiçbir kıta burası kadar geçmişinin izlerinin silindiği bir kültür sömürüsüne uğramamıştır. Artık kaç kişi Afrika isminin gerçekte Tunus'a aitken, tüm kıtaya kuzeyden güneye genişletilme sürecinin ancak 16. yüzyıldan itibaren gerçekleştiğini bilir. Asıl Afrikalı olanlar Sahraaltı Afrika'da olanlar değil, bilakis kuzeydeki Berberilerdir. Mağrip deyince sadece Arapça adıyla bilinen bugünkü Fas Krallığı değil, Tunus, Cezayir, Libya, Moritanya, hatta Mısır'ın da dahil edilerek Büyük Mağrib'i oluşturduğu bilgisi bile son çeyrek asrı bulmayan süre önce unutulup gitti. Biladüssudan dendiğinde tüm Sahraaltı Afrika anlaşıldığı gibi Habeşistan denince Etiyopya, Eritre Cibuti ve hatta Somali akla gelirdi. Zengibar Sultanlığı sınırları içine ise bir zamanlar tüm Doğu Afrika ülkeleri girerdi.


İSLAM İLE MAYALANAN KITA

Kıtanın neredeyse dörtte üçü bin yılı aşkın sürede İslam medeniyetinin değişik tecrübeleriyle mayalanmıştı. Binlerce alimin kaleme aldığı milyonlarca eser tüm imkansızlıklara rağmen kağıt ve mürekkebin altın kadar kıymetli olduğu o asırlarda temin edilip yazılmış ve çok zor şartlarda muhafaza edilmişti. Dahası yüzbinlerce genç tarafından satır satır okunmuştu. Kademe kademe bu eserleri okuyup onları kendi çağlarına uyarlayacak Afrika Müslüman gençliğinin önüne çözüm olarak öncelikli olarak Osmanlı Devleti gibi köklü hanedanlar yıkılınca Müslüman dünyasının yeniden inşa edileceğini düşünen bazı alimlerin fikirleri kondu. Bu yeni fikirlerle değil Afrikalılara çare üretmek yaşadıkları toplumların içine bile kargaşa tohumlarını ekmekteydiler. Ani manevralar karşısında savrulan Afrikalı Müslüman gençlik bilhassa son bir asır içinde sömürgeciliğin ezici gücü karşısında koruyamadıkları değerlerinin kaybıyla ne kendileri olabildiler, ne de özendikleri kimselerin çizgisini yeteri kadar öğrenip hazmedebildiler. Mezhep merkezli şekillenen adetler yerlerini bir anda tarikat ve dini hareketlerin ağırlıklı olduğu ayrıntıları öteleyen ve öze dönüşü önceleyen ıslahçı çizgilere bıraktı. Bir asır devam eden süreçte ise “Selefilik” kimliğine aşırı vurgu yapılarak tüm asırların içinden süzülerek gelen tecrübeler bidat sayılıp; tahrip ederek nesiller arası en ciddi kopuş gerçekleşti. Geçmişleriyle derin köklü bağları yok eden bu tarzın ömrü sömürgecilerle girilen mücadeleler sırasında çabuk tükendi. Osmanlı Devleti ve benzeri asırlık hanedanlar zengin tecrübeleriyle tüm Müslüman coğrafyaların istilasını engelleyemediler, birkaç ıslahçı alimin toplumları ilk asrın şartlarına çevirme girişiminin tutmayacağı ve Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olma misali tarihi değerler de iyice zayıflatıldı.

MİSYONERLİĞİN YIKICI ETKİSİ

Misyonerlerin eliyle Afrika'da başlatılan eğitim ve din değiştirme girişimleri her ne kadar Müslümanlar üzerinde başlangıçta etkili olamadıysa da sabırla zihnen batı eğitimini kabule hazırlanmaları gerçekleştirildi. Hatta ısrarla yasaklatılan geleneksel eğitimlerinden uzaklaştırılmaları da işlerini epeyce kolaylaştırdı. Kendine ait olana yabancı, yabancı olduğuna ise bir türlü aşina olamayan nesillerin geleceği başlarındaki Müslüman liderlerin gündemlerinde pek yer almadı. Oysa ki bu dine inananlar üzerinde uygulanacak birer İslam siyaseti belirleyen Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Rusya, Hollanda, Belçika gibi her sömürgeci ülke bunu adım adım uyguladı. Tüm Afrikalıları eğitme konusunda neredeyse tek yetki verilen misyonerlerin ellerinde gördükleri “booklet” denilen kitapçıklar Müslümanlarca dinlerini değiştireceği için hemen yasaklandı. Kaldı ki Hıristiyan kimliği almayan Müslüman çocuklarına da misyoner okullarının kapıları sömürgecilik döneminde genelde kapatıldı. Nijerya'nın yerel Hevsa dilindeki söylenişi ile “Boko Haram, yani Batı eğitimi yasak” söylemi bir slogana dönüştü. Ama bugün masum insanları hunharca katleden örgütçe isim olarak benimsenip yaygınlaştırılması 21. yüzyıla ait bir durumdur. Tüm ilmi eserlerin sömürgeciler tarafından tehlikeli bulunup yasaklanması, eğitime vurulan en büyük engeldi. Her yeni nesil geçmişinden uzaklaştıkça değerini unuttuğu için hem ona, hem de kendisine yamanmak isteneni hedefinde İslam'ı yok etmek var düşüncesiyle düşman görmesini sağladı. Kilise ehli gruplar Müslümanları kendilerine benzetmekte fazla ümitvar olmasalar da en azından vazgeçilmez gördükleri bilhassa ahlaki değerlerini “Katolik Okul” adını verdikleri eğitim kurumları ile yaygınlaştırdılar. Zaten Hıristiyanlığın temel esprisinde de bu değerler vardı. Bilhassa sömürgeciliğin yerel olanla özdeşleşen eğitime aşırı baskı uyguladığı Cezayir, Sahra bölgesi, Çad Gölü havzası, Somali kıyılarında milyonlarca gencin ciddi anlamda cehalete sürüklenmesi bir iki nesil içinde basitçe tamamlandı.

İÇ ÇATIŞMALARIN VARLIĞI

Afrikalı Müslümanların adeta kangrene dönmüş eğitimsiz nesillerinin içine düşürüldükleri hantallıktan kurtulma gayretleri Arap dünyasından alınan sadece klasik Arap edebiyatı ağırlıklı derslerle bir dönem ciddi çözüm olur düşüncesiyle heyecan yaşattı. Ama toplumların içinde aniden gelen ve daha 1950'lerde Afrika'da Vehhabilik olarak algılanan düşüncelerin epeyce zayıflattığı geleneksel yapıyla arasında kısa zamanda çatışma ortamları belirdi. Durmadan kabuk değiştiren yeni oluşumlar toplum içinde birbirleriyle sadece İslami söylemleri kullanan uzlaşılması zor kavgaların sebebi oldular. Aralarında ahenk yerine biri diğerini inkâr eden yapılar, kıtanın her köşesini çatışma alanına çevirdi. Bu adeta henüz 9. yüzyılda tüm İslam toplumlarında yaşanan genelde Ehl-i Sünnete karşı, bazen de çok şiddetli olmak üzere Şia ve Haricilerin kendi aralarındaki çatışmalarla benzerlik arz eder hale geldi. Günümüzdekilerle aynı fikri zeminde buluşmasalar da açılan tahribat, akan kanın genelde Müslümanınki olması bakımından ciddi benzerlik gösterir. En temel nokta ise yeterli derecede İslami terbiyeyi alamayan kuşakların dünyalık kavgalarını din temelli sebeplere dayandırarak ve de bu dinin hatta Batı'da daha da iyi öğrenileceği şeklinde zemin aramalarında da yatmaktaydı. Bugün kontrol edilemez her taşkın hareketin bir noktasında hayatının er veya geç döneminde ihtida ettiği söylenen Batılı bazı gençlerin frenlenemez tavırları da rahatlıkla söylenebilmektedir.