Muhalif isim Bayraktar ailesini ve Baykar’ı anlattı: Devletin bütün kaynaklarını aktarsanız da bu aletler ortaya çıkmaz
Karar Gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, insansız hava araçları üreterek Türk Savunma Sanayisine büyük hizmetleri olan ve ülkemizi dünyanın bu alanda zirvelere çıkmasını sağlayan Bayraktar ailesini yazdı.
Türkiye’de Bayraktar ailesi tarafından kurulan Baykar firması, SİHA ve İHA’lar üreterek insansız hava araçları sınıfında dünyanın önde gelen firmalarından oldu. Baykar’ın bu başarısı muhalif kesim tarafından “hükümetin aşırı desteğiyle yapılıyor” eleştirileri yapılırken, Karar Gazetesi Yazarı Yıldıray Oğur durumun hiç de öyle olmadığını Bayraktar ailesinin tüm zaman ve enerjilerini baştan buna insansız hava araçları için harcadığını dile getirdi. Oğur, Fazla mesaiye kalan bir aile…” isimli yazısında Bayraktar ailesini ve yapılan teknolojiyi, firmayı gezerek tüm detayları ve ailenin fedakarlıklarıyla anlattı.
Oğur yazısında, şunları aktardı:
Yani devletin bütün kaynaklarını aktarsanız da ortaya çıkmayacak bir bir yetenek ve bilginin sonucu bu aletler.
İstanbul’da sanayi tesislerinin bulunduğu Hadımköy’de bir akşam.
Her yer kapanmış, herkes hafta sonu tatiline girmiş.
Ama bir tesisin ışıkları hala yanıyor.
İronik biçimde Rus Yandex’in gösterdiği adrese varınca pek çok kapısı olan büyük bir komplekse geldiğinizi anlıyorsunuz.
Yanlış kapılardan kibar güvenlik görevlileri tarafından çevrilerek ana girişe yönlendiriliyorsunuz.
Ve karşınızda Putin’i Ukrayna’da batağa saplayan, Azerbaycan’ın 30 yıl sonra Karabağ düşlerini gerçekleştiren, Etiyopya’yı bölünmekten kurtaran, Libya’da iktidarı belirleyen, PKK’nın karşısında çaresiz kaldığı, hakkında New Yorker’da “Savaşın doğasını değiştiren Türk drone’u” başlıklı haberler yayınlanan, “Tarihin Sonu”nu ilan etmiş Fukuyama’nın gün aşırı övdüğü, bir nevi zamane Targaryen ejderhası Bayraktar TB2 SİHA’larının evi Baykar duruyor.
Herhalde tarihte küçük çocukların satın alınması için kiraz satıp yardım topladığı, uğruna şarkı yapılmış başka bir savaş makinesi olmamıştır.
Henüz hakkında güncel tartışmalar yokken, 2022 Kasım’ında bir Cuma akşamı beklemediğim bir davetle, Hadımköy’deki Baykar kompleksinde yeni yapılan Özdemir Bayraktar Milli Teknoloji Merkezi’ne girerken, bir yandan da telefondan dört yıl önce Hakkari’de Bayraktar SİHAlarının kullanıldığı bir askeri operasyonda PKK’lılarla birlikte sivillerin de hedef alındığı iddiasıyla ilgili yazdığım yazıyı açtım.
Muhtemelen bir noktada konu bu yazıya gelebilirdi.
Her ne kadar yazıda “Tartışmayı bir insan hakları ihlali tartışmasından çıkarıp, Cumhurbaşkanı’nın damadının şirketinin ürettiği yerli SİHA üzerinden yürütmenin kimseye bir faydası olmadığı gibi, büyük bir haksızlık. Varsa bir hata varsa bunun suçu cihazlara ya da bunu üretmeyi başaran yerli bir firmaya çıkarılamaz” gibi şerhler düşülmüş olsa da yayınladığı günlerde bu yazıdan hem Baykar’ın hem de Cumhurbaşkanlığı’nın rahatsızlığından haberdar olmuştum.
Ama 9 saat süren o ziyarette konu o yazıya bir türlü gelemedi.
Çünkü karşımda bütün dünyada ürettikleri savaş makinaları konuşulan, bir yılda 1.4 milyar dolarlık ciro yapmış bir şirketin varlıklı sahipleri ve Cumhurbaşkanı’nın damadı değil, siyasetle zannedildiği kadar ilgilenmeyen, neredeyse bir aile meselesine dönmüş projelerini yapmaya odaklanmış, geçen sene vefat etmiş her köşede izleri, sözleri bulunan babalarına layık olmaya çalışan iki mühendis kardeş vardı.
Her ne kadar ziyaret bir röportaj değil, offt he record bir tanışma yemeği olsa da merak ettiklerimi sordum.
Zor sorulara karşı açık cevaplarla tahminin ötesinde uzayan sohbet yüzünden daha önce söz verdiğim bir online panele de oradan bağlandım.
Çoğu sol, Kürt, liberal muhaliflerden oluşan katılımcılar o toplantıya Baykar’dan bağlandığımı duysalar herhalde küçük bir şok geçirirlerdi.
Gece yarısından sonra tam kalkacakken “Kızılelma’nın motor testine kalır mısın” teklifi geldi.
Savaş makinelerine çok meraklı olmasam da bir gazeteci olarak “tabii ki” dedim.
Baykar’ın hemen yanı başına dizilmiş toplu konutlarda oturanları rahatsız etmemek gibi kaygılarla çıkılan ses desibelinde iki saat uçağın motoru çalıştırıldı ve yakıt performansı test edildi. Bizzat Selçuk Bayraktar tarafından.
Galiba Baykar ile ilgili tartışmalarda kaçırılan ilk nokta burası: Bayraktar SİHA ve İHA’larının baş mühendisi ve mucidi Selçuk Bayraktar.
Kızılelma’ya kadar bütün uçakların gövde tasarımları ise 2021’de vefat eden makine mühendisi baba Özdemir Bayraktar’a aitmiş.
Yani devletin bütün kaynaklarını aktarsanız da ortaya çıkmayacak bir bir yetenek ve bilginin sonucu bu aletler.
Tabii ki yıllarca süren ve biz 8-6 mesai ile çalışmaya alışkın insanların anlaması zor bir emeğin de sonucu…
O Cuma gecesi sabaha karşı 03.00’lerde bile Baykar’da hala onlarca mühendis çalışıyordu.
Tabii ki Bayraktarlar da.
Ama bu Baykar’da yıllardır bitmeyen mesai gecelerinden sadece biriymiş.
İnsansız hava aracı işine girdikleri 2003’den sonra baba Özdemir Bayraktar, anne Canan Bayraktar ve oğulları Haluk, Selçuk ve Ahmet uzun yıllar boyunca o zaman İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nde olan Baykar’ın atölyesindeki penceresiz odada yaşamış.
Üstelik üç kardeşin de çocukluğunun geçtiği Sarıyer’deki yalılarını terk ederek…
Haluk Bayraktar’ın 2010 yılında evlenince, Selçuk Bayraktar’ın ise 2016 yılında evlenince ancak ev hayatına geçtiğine inanmak kolay değil.
Fotoğrafları görene kadar…
Peki nasıl olur da Sarıyer’de Boğaz’ın kenarında bir yalıda oturan orta üst sınıf bir aile, sonu ne olacağı belirsiz bir fikrin peşinden İkitelli’de bir atölyede yaşamaya başlar?
Hikâyenin en başında 40’lı yıllarda İTÜ’de okuyan parlak bir ve heyecanlı bir muhafazakar mühendis kuşağı var.
Erbakan, Özal, Demirel’in aynı yıllarda okuduğu İTÜ’de Makine Mühendisliği bölümünü birincilikle ve rekor bir not ortalamasıyla bitiren Erbakan’ın yakın arkadaşlarından biri İsmail Hakkı Öz’dür. (Dr. Mehmet Öz’ün amcası)
Erbakan ve Öz, 1962 yılında Sanayi Kongresi Tertip Komitesinde birlikte çalışmış, gümüş motor gibi projelerde birlikte yer almışlardı.
İTÜ Makine Mühendisliği’nde Motorlar Kürsüsü’nde profesör olan Öz’ün 1972 yılında bir asistanı olur: Özdemir Bayraktar.
Aslen Sürmeneli olan ama yüzyılın başında Sarıyer’in Garipçe köyüne yerleşmiş Trabzonlu bir balıkçı reisin oğlu olan Bayraktar, Kabataş Erkek Lisesi’nin ardından girdiği İTÜ Makine Mühendisliği bölümünde hem asistanlık hem de içten yanmalı motorlar konusunda yüksek lisans yapar.
Sonra özel sektörde çalışmaya başlar.
İlk işi 1978 yılında yine İTÜ çevresinden tanıdığı Turgut Özal’ın yönetim kurulu başkanlığında Japon bir şirketin Burdur’da kurduğu traktör fabrikası Bur-Trak olur. Burada genel müdür yardımcılığı yapar.
Sonra Sapanca’da ilk motor sekmanları ve silindir gömlekleri üreten Sekman’ın kuruluşunda yer alır.
Sonra Uzel Makine’de…
Aranan, parlak bir mühendistir.
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası'nda bilgisayar programcısı olarak çalışan Kastamonulu Canan Bayraktar ile evlenir.
Haluk, Selçuk ve Ahmet dünyaya gelir.
Makine Mühendisi baba, bilgisayar programcısı annenin olduğu evde çocukların oyuncağı da elektronik ev aletleri olur:
“Çocuklarım, daha ilkokuldayken kesme şeker kutusundan dört transistörlü radyo ve alıcı-verici elektronik cihazlar yapabiliyorlardı. Bizim evde sökülmemiş, dağıtılmamış elektronik alet olmazdı.”
1986’da kendi şirketini kurar: Baykar Makina A.Ş.
Türkiye’de otomotiv sektörünün gelişmeye başladığı yıllardır. Ama en basit parçalar bile ithal edilmektedir. Direksiyon kutusu, hidrolik pompa, fren silindiri gibi parçalar tasarlayıp üretmeye başlar.
Ama arabalara parça üretirken gözü göklerdedir.
80’lerdeki klasik Milli Görüşçü profiline pek benzemeyen biridir Özdemir Bayraktar. Amatör pilot brövesi vardır, küçük uçaklarla çocuklarını gezilere çıkarır.
New Yorker’a verdiği röportajda “çocukken Türkiye semalarında babasıyla kuş gibi uçtuğunu” anlatmış Selçuk Bayraktar, ilk maket uçağını da lise çağlarında yapmış:
"Model uçağımı yatağımın altına saklıyordum ve gizlice üzerinde çalışıyordum. Halbuki sınavlarıma çalışıyor olmalıydım."
Yani bu hikayede hiçbir şey tesadüf değil.
Ailenin uçaklara duyduğu bu amatör merakın insansız hava uçaklarına dönmesi de tesadüf olmaz.
Robert Koleji’nin ardından daha İTÜ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’nde okurken 2001 yılında Pennsylvania Üniversitesi’ne (UPenn) bağlı Grasp Laboratuvarı’nda insansız hava araçları üzerine çalışan Profesör Georges Pappas’a bir email atar:
“Selçuk bana 2001’de bir mail gönderdi. Uzaktan kumandalı uçaklarla ilgilendiğini ve benimle birlikte araştırma yapmak istediğini söyledi. Selçuk kendinden beklenir biçimde şöyle dedi: ‘Dünyada IHA formasyon uçuşu yaptıran ilk kişi be olmak istiyorum’. Selçuk’a söyleyebileceğiz en yanlış şey ‘Bu imkansız’dır. Gece gündüz çalışıp sizi haksız çıkarmaya uğraşır.”
Gerçekten de öyle olur.
Laboratuvarda staj yaparken üniversiteden burs teklifi alır ve masterını UPenn Elektirik Mühendisliği Bölümü’nde yapar ve master tezi için Georgia’daki Fort Benning askeri üssünde çoklu İHA’lara dünyada ilk kez formasyon uçuşu yaptırır. (Formasyon uçuşu: Çoklu İHA’ları birinin liderliğinde uçurmak.)
Bu çalışmalarıyla MIT’ten (Massachusetts Institute of Technology) burslu master-doktora teklifi alır.
Burada da insansız helikopterleri dikey zeminlere indirme çalışmaları yürütüp ikinci masterını tamamlar, sonra doktora çalışmalarına 2007’de Türkiye’ye dönene kadar Georgia Institute of Technology’de (Georgia Tech) devam eder.
Google Schoolar’da Selçuk Bayraktar’ın bu alanda hocalarıyla birlikte yaptığı yayınları görülebiliyor.
Yani karşımızda insansız hava araçları üzerine alınabilecek en üst düzey eğitimi almış, yeni bir teknoloji olan bu alanda daha önce yapılmamışları yapmış biri var.
Ve bunları da Türkiye devletinin parasıyla değil, ABD devletinin burslarıyla yapmış.
KOBİ ölçeğindeki bir aile firması olan Baykar’ın 2003’deki ilk İHA denemeleri de Selçuk Bayraktar’ın bu eğitiminin bir sonucu. Yine uçak gövdeleri yine sıradışı bir mühendis olan baba Özdemir Bayraktar’a ait.
Ama bu tutuklu, “genius” ve biraz da tuhaf ailenin çabasına devlet uzun yıllar yardımcı olmayı bırakın, köstek olmuş.
1 Eylül 2003’de başarıyla uçurulan bu ilk otopilot bir model olarak ulusal kongre ve konferanslarda tanıtılmış, Bayraktarlar TAI, Aselsan, Roketsan, SAGE gibi kurumlar ziyaret etmişler ama işbirliği ve karşılıksız kullanıma açma önerileri hep yanıtsız kalmış.
Haluk Bayraktar, bu işe başladıklarında gördükleri muameleyi şöyle anlatıyor:
“O dönemki MSB ARGE Dairesi’ne de sadece manevi desteklerini almak için çok kez uğrayıp çalışmalarımızın durumu hakkında bilgi verirdik ve onlara “Ülkenin bu teknolojiye ihtiyacı var. İsteseniz de istemeseniz de biz bu çalışmaları yürüteceğiz.” derdik. Orada görev yapan bir Tümgeneralimiz bizim heyecanımızı paylaşır, uçuş videolarımızı izler, kendi tecrübeleri doğrultusunda tavsiyelerini sunardı. Bir gün MSB’de hiç unutmuyorum savunma sanayi firmalarının çoğunun temsilcisi ve de ODTÜ Havacılık Bölüm Başkanı’nın olduğu bir ortamda beş adet bilgisayarı masanın üstüne kurup donanım çevrimli simülatör sistemi çalıştırırken bir yanda da sunumla sistemin detaylarını anlatırken bir anda o dönem DPT’den 3 milyon USD destekle insansız hava aracı yapmaya çalışan ODTÜ Havacılık Bölüm Başkanı’nın ortaya atılıp “sistemi milli olarak geliştirdiğinizi ifade ediyorsunuz ama GPS alıcısını siz mi yaptınız” sorusu ile provoke etmeye çalışması karşısında ben de “GPS alıcısını yapmak mesele değil, asıl uydusunu yapmak lazım ki buna şu an Avrupa’nın gücü dahi yetmiyor, finansal yükü büyük bir proje…” diye açıklama yapmaya çalışırken oturumu yöneten paşamızın müdahale ederek, “burada tabi ki koca bir üniversite ile bir aile firmasını karşılaştırmıyoruz ama yapılanlar da ortada!” diyerek toparlamaya çalışmasını hiç unutamıyorum.”
Halbuki bütün bunlar olurken artık iktidarda AK Parti vardır.
Baba Özdemir Bayraktar, her ne kadar AK Parti’ye geçmeyip Erbakan ile birlikte kalan gömleğini çıkarmamış Milli Görüşçülerden olsa da 90’larda Refah Partisi’nde birlikte çalıştığı Başbakan Erdoğan’a bir telefon mesafededir.
Ama bu hukuku kullanmaz.
Baykar’ın insansız hava araçları sektörüne girmesinde ise AK Parti iktidarının dolaylı bir katkısı olur.
2004 Mayıs ayında Başbakan Erdoğan başkanlığında toplanan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün de katıldığı Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısında kritik bir karar alınır ve toplam değeri 11 milyar doları bulan yurtdışından hazır tank, helikopter ve insansız hava aracı alım projeleri iptal edilir.
İptal edilen ihaleler arasından ABD’de 1 milyar doları aşkın Predator İHA alımı da vardır. Devlet yerli girişimcileri göreve çağırır:
''Söz konusu projeler için milli imkanların azami kullanımı ile yurtiçi üretimi ve özgün tasarımı esas alan yeni tedarik modellerinin oluşturulmasına ve Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarının bu modeller çerçevesinde karşılanmasına, bu çalışmalarda yerli-yabancı ortak girişimleri, yurtiçi firmalarımızın daha etkin olabilmelerini sağlayacak imkanların hazırlanmasına karar verilmiştir.”
İlk olarak TAI’ye 110 Milyon dolar destek verilerek Özgün Türk İHA Geliştirme Programı başlatılır.
(2004 yılında başlatılan bu program ve yıllar içinde verilen devlet desteklerine rağmen bugün ANKA olarak bilinen insansız hava araçları ancak 2016 yılında teslim edilir.)
Bu arada Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2005 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı için yerli Mini İHA ihalesi açar.
İhaleye sadece yerli firmalar davet edilir. Bu savunma sanayi tarihinde bir ilktir.
Vestel, Global gibi savunma sanayinde büyük markalar ve ODTÜ gibi bir devlet üniversitesiyle birlikte o ana kadar adı çok duyulmamış bir aile şirketi de ihaleye katılır: Baykar Makina.
Ar-Ge desteksiz ve yabancı firmalara kapalı ihalede hazırlanan demoların 2005 ekimdeki uçuş gösterisinde sadece gövde tasarımı Özdemir Bayraktar’a, yazılımı ve kumanda sistemi Selçuk Bayraktar’a ait Baykar’ın Mini İHA’sı başarılı olur.
Üstelik diğer büyük firmaların yarısına yakın bir fiyat teklifiyle.
Bu sürpriz sonuçla ihaleyi Baykar kazanır ama askerler ile bazı şirketler arasında parsellenmiş sivil iktidarın denetimi dışındaki savunma sanayine bu küçük aile şirketinin girişi o kadar hoş karşılanmaz.
Sözleşme ancak bir yıl sonra imzalanabilir.
Sözleşmeyi beklerken ise Bayraktar ailesi boş durmaz.
O sırada 2. Ordu Komutanı olan Hasan Iğsız’ın davetiyle Şırnak bölgesindeki askeri birliklerde Bayraktar Mini İHA Sistemi’ni test etmeye ve Şırnak’taki tugay içindeki kurdukları atölyede Malazgirt adlı yeni helikopter İHA’nın çalışmalarına başlarlar.
Bu çalışmalara o sırada MIT’te master yapan Selçuk Bayraktar ve lisansını ODTÜ Endüstri Mühendisliği ve masterını Colombia Üniversitesi’bde yapmış Haluk Bayraktar da katılır.
Aylarca askeri üslerde yatıp kalkarlar, kamujlaj giyerler, terör riskli bölgelerde çalışırlar.
Sık sık videoları gösterilen o görüntüler işte bu dönemde çekilmiş.
Aslında askeri karargahlardaki bu çalışmaları da devlet destekli olarak değil bir komutanın kendi inisiyatifiyle yaparlar.
Nihayet bir yıl sonra 2006 yılında Mini İHA alım sözleşmesi imzalanınca Selçuk Bayraktar Georgia-Tech’tdeki doktorasını yarıda bırakarak Türkiye’ye döner.
Türkiye’nin tabii Şırnak’ına…
2007 yılında ilk Mini İHA TSK’ya teslim edilir.
Böylece Bayraktar, TSK envanterine giren ilk milli insansız hava aracı olur.
Bundan sonra da Bayraktar kardeşler eğitimler ve helikopter İHA Malazgirt testleri için aylarca doğudaki askeri üslerde çalışırlar.
Tabii bu sırada pek çok subayla tanışırlar.
Onlardan biri olan Şırnak Akçay’daki 6. Motorlu Piyade Tugayı’nda tanıştıkları Yarbay Melih Gülova, 2007 yılında uzaktan kumandalı bir PKK bombalı düzeneğinin patlatılması sonucu şehit olur.
Aileyi çok sarsar bu ölüm. Özellikle de baba Özdemir Bayraktar’ı.
PKK’nın daha önce öldürülen bir komutanının adını taşıyan Tol Gazi adlı uzaktan kumandalı bomba düzeneği olayda ele geçirilmiştir.
10 kilometre uzaktan tetiklenebilen, daha önce pek çok saldırıda kullanılmış, PKK’nın seri üretime geçtiği cihaz şifrelidir.
Bundan bir yıl önceki bir saldırıda da ele geçirilmiştir ama şifre çözülememiştir.
İHA eğitimleri için askeri karargâhta olan Selçuk Bayraktar, iki gece hiç uyumaz ve Tol Gazi’nin şifresini kırar.
Bu düzeneği etkisiz hale getiren bir de şifre kırıcı cihaz yapar.
Ama karşılarında bunu kendi yetersizliklerinin yüzlerine vurulması olarak gören Ankara’daki askerlerin direncini bulurlar.
Zorla 15 cihazı yapıp orduya verirler.
Bu direnç Özdemir Bayraktar’ı çok kızdırmış hatta havlu atma noktasına getirmiştir.
Ama bu Bayraktarların karşılaştığı ilk direnç olmaz.
2008 Aralık Savunma Sanayi İcra Kurulu’nda Baykar’dan 100 Adet daha Mini İHA Sistem alımına karar verilir. Ama karar bir türlü uygulamaya geçmez. Fizik kurallarına aykırı talepler ileri sürülür, alternatif ihaleler açılır.
2009 Mayıs ayında teslim edilen TSK envanterine girmiş ilk helikopter İHA’lar Malazgirtlerin ise yazılımın da hata olduğu gibi bir gerekçeyle uçuşları durdurulur ve yıllarca askeri üslerde hazırlanan ve denenen Malazgirt İHA’lar, Baykar’ın “ne olursa olsun uçurun, bir sorun olursa bilabedel karşılayacağız” tekliflerine rağmen hangara kaldırılır.
Bu engellemeler üzerine 2003 yılından bu yana İkitelli’deki atölyede yaşayan, projeleri finanse etmek için bir evini satan Özdemir Bayraktar’ın aortu patlar ve hastaneye kaldırılır.
Hastaneye ziyarete Başbakan Erdoğan da gelir.
Yoğun bakımdan çıktıktan sonra karşısında Erdoğan’ı gören Özdemir Bayraktar’ın yıllar sonra ilk kez karşılaştığı Başbakan’a ilk sözü: “Çocuklar sana İHA-SİHA anlatsın, onları bir dinle” olur.
Bayraktar kardeşler AK Parti iktidar yıllarında altı yıldır sürdürdükleri İHA çalışmalarını ilk olarak 2009 yılının ağustos ayında o hastane odasında Başbakan’a anlatırlar.
Fakat henüz sivil otoritenin askerlerin alanına tam olarak müdahale edemediği yıllardır.
Başbakan’a yapılan bu bilgilendirme de engellemeleri bitirmez.
2007’de İsrail’den alınan HERON’lar teslim edilmeyince bu kez SSM, taktik İHA ihalesi açar, ihaleye bu alanda çalışan iki yerli firma çağrılmıştır: Vestel ve Baykar.
AR-GE desteksiz, avanssız, 7 şarttan birini bile gerçekleştirmezse yanacak teminat mektubuyla girilen bir ihaledir bu.
Baykar, Kale grubuyla ortak olarak bu ihaleye girer.
Üretilen İHA, Türkiye’de o sırada kullanılan ve otomatik iniş-kalkış özelliği olmayan HERON’lardan daha ileri bir araçtır.
Ama daha sonra ihracat rekorları kıracak Bayraktar TB-1’e deneme uçuşları için havalimanı bulunamaz.
O sırada 1. Ordu Komutanı olan Ergin Saygun’un Keşan Havalimanı için verdiği izni Kara Kuvvetleri Komutanlığı iptal eder.
Altı ay deneme uçuşu için yer bulunmayınca, yine Saygun’un sözlü izniyle ilk uçuş kaçak olarak şimdi Baykar’ın yabancı müşterilerine eğitimler verdiği Keşan Havalimanı’nda yapılır. Sonuç başarılıdır.
Bu başarı üzerine önce bilirkişi heyeti huzurundaki resmi test uçuşları ertelenir.
Sonra 2009 Ağustos ayında askerler “gösteri uçuçlarına gerek yok, kağıt üstünde anlatın” diyerek bütün uçuş gösterilerini iptal ettirmeye çalışır.
Nihayet Eylül 2009’da askeri ve sivil yetkililerin huzurunda Sinop’ta test uçuşları başlar.
İlk İHA, istenilen yüksekliğe daha hızlı çıkması için ısrar edilince firma personelinin teknik hatası sonucu düşer.
Bunun üzerine o sırada askerliğini Jandarma çavuş olarak yapan Haluk Bayraktar izin alarak Sinop’a gelir.
Sinop Havalimanı’nda 8 saat süren son uçuşta Bayraktar TB-1 gece karanlığında başarıyla otomatik olarak indirilir. Şartnamedeki bütün koşullar yerine getirilmiştir.
Fakat, Bayraktar IHA’nın inişi sırasında bir olay yaşanır.
HERON pilotu olarak çalışan gözlemci bir subay “uçağın otomatik indiğine inanmıyorum” diyerek tutanağa otomatik inişin geçmesini engeller. Buna itiraz eden Baykar Makine Genel Müdürü olan Haluk Bayraktar’a ise “çavuş” olduğunu hatırlatır.
Yaşanan sözlü tartışma askeri savcılığa suç duyurusuna kadar varır.
İlginç bir şekilde Bayraktar’ın otomatik indiği bilgisinin girmesini engellemeye çalışan İsrail menşeili Aerostar IHA pilotu subay, iki yıl sonra ihaledeki rakip Vestel’de çalışmaya başlar. Halen de Vestel’in Suudi Arabistan’a sattığı ve Yemen savaşında kullanılan İHA’larda görev yapmakta.
İki hafta sonra rakip frma Vestel’in iki İHA’sı ise kaza kırıma uğrar.
Kale-Baykar’ın İHA’sı ihaleyi kazanır ama sözleşme bir türlü imzalanmaz.
Bu kez de nereden alınacağı belirsiz bir NATO sertifikası istenmektedir.
Ocak 2010’deki Savunma Sanayi İcra Kurulu toplantısı öncesi yeni bir karar çıkarılır ve ihalede başarısız olan Vestel’den İHA alabilmek için katapult ile atılabilen paraşütle inen İHA ihalesi açılır.
Savunma Sanayi İcra Komitesi’nden ihaleyi kazanan Baykar’dan 24 taktik İHA alınma kararı çıkması gerekirken 12 İHA alımı kararı çıkar, altı katapult paraşütlü İHA’nın da ihaleyi kaybeden Vestel’den alınmasına karar verilir.
Vestel’den altı İHA hemen alınır ama ihaleyi kazanan Kale-Baykar ile sözleşme ancak 2011 Aralık ayında imzalanır.
Üretilen Bayraktar TB-1 İHA’ları iki yıl hangarda kalır.
2011 yılında nihayet sözleşme imzalanacakken bu kez de 2.5 milyon dolarlık bir teminat mektubu istenir.
Ama bu kadar ağır şartlarda ve o güne kadar bilinmeyen bir proje için bankalardan teminat mektubu bulamazlar.
80’lerden beri çalıştıkları İş Bankası bile önce vermek istemez, daha sonra genel müdüre ulaşılır ve “Bayraktar kardeşlerin CV’lerine bakarak” teminatı mektubu vermeyi kabul eder.
Özdemir Bayraktar, yaşananları Bilgi Notları ile askeri yetkilere ulaştırmaya çalışır.
2011 yılında Genelkurmay Başkanı için yazdığı bir bilgi notunda şirketin sadece Mini İHA bakımı yapar halde atıl kaldığından şikayet eder:
“Kısaca arz etmek istediğimiz bu hususlar çerçevesinde firmamız hali hazırda sadece Mini İHA Sistemi bakım faaliyetlerini yürüten bir firma durumundadır. Diğer projeler açısından geleceğe yönelik durumun ne olacağı ile ilgili herhangi bir projeksiyon bilgimiz dahilinde değildir. Teknik kapasitemiz açısından ülkemiz hizmetine sunabileceğimiz, geliştirebileceğimiz ve bunlara ülkemizin de milli ve özgün çözümler anlamında ihtiyaç duyduğu birçok proje olmasına rağmen, mevcut projelerimiz teknolojik olarak başarıları da gösterildiği halde bu durumda olmasından dolayı gelişim süreci kesintiye uğramaktadır. Firmamızın tüm imkânları sadece bu alana tahsis edilmesinden dolayı da mevcut Ar-Ge personeli kapasitesini korumakta zorlanmaktadır.”
O yıllarda Baykar’ı ziyaret eden ilk siyasi parti lideri de CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olur.
Bütün bunlara rağmen Baykar 2012 yılında yine kendi kaynaklarıyla bir üst model üzerinde çalışmaları başlatır:
Bu arada Türkiye'nin ve Baykar'ın ilk İHA ihracatı 2012'de Katar’a yapılır.
Baykar, IHA’da bir üst model üzerine çalışırken, 2004 yılında çalışmalarına başlanan ANKA, üzerinden 8 yıl geçmesine ve yerli firmalara aktarılan kaynağın yüzde 86’sı bu projeye aktarılmasına rağmen hala bitirilememiştir.
İnsansız hava aracı teknolojisindeki ilerlemelere rağmen TSK ise fahiş fiyata insanlı keşif uçağı kiralamıştır.
Nihayet, 2014 ve 2015’de KaleBaykar’ın ürettiği 12 Bayraktar TB-2 İHA TSK’ya teslim edilir.
Artık manşetlerdedirler.
Selçuk Bayraktar’ın damadı olmasından iki yıl önce 2014 Ağustos’unda Cumhurbaşkanı Erdoğan bir mitingde ilk kez Bayraktar ailesinden bahseder:
“Bakın önceki gün İstanbul’da bir kardeşimiz, Edirne Keşan’da Türki-ye’de üretilen bir insansız hava aracıyla 24 saat 34d akika havada kalarak bir rekor kırdı. Adı Bayraktar. Türkiye’de üretiliyor. Baba, evlatlar hep beraber, ailece bunu yaptılar.”
2015 yılında ise devletten böyle bir talep gelmemesine rağmen Bayraktar yine kendi imkanları ve Roketsan ile yaptığı işbirliğiyle TB-2’yi silahlandırır. Böylece ortaya birkaç yıl sonra ihracat rekoru kıracak Türkiye’nin ilk yerli SİHA Bayraktar TB-2 çıkar.
Baykar ile Türkiye dünyanın beşinci SİHA üreticisi ülkesi haline gelmiştir
Yani 2016 Mayıs’ına kadar, yani Selçuk Bayraktar’ın Sümeyye Erdoğan ile evlendiği güne kadar, Baykar zaten büyük yol almış, SİHA üretmeye başlamış, en büyük markası Bayraktar TB-2’yi çıkarmış, büyük bir savunma sanayi şirketiydi.
Baykar’ı büyüten 2015’de SİHA üretmeyi başarması olur. Ve bunu da devlet desteğiyle değil, devletin koyduğu engelleri aşarak yaparlar.
2018 yılından itibaren Bayraktar TB-2 dünyaya ihraç edilmeye başlar.
2021'de şirket artık savunma ve havacılık sektörünün ihracat lideri haline gelmiştir.
2022'de 1.2 milyar dolar ihracat yapan Baykar, sektörün toplam ihracatının %28'ini tek başına yapar. Bu ihracatın neredeyse tamamını Bayraktar TB-2 SİHA’sı oluşturur.
2022'deki imzaladığı sözleşmelerde ihracat oranı %99.3’e çıkmıştır.
28 ülkeye ihracat yapan, 1.4 milyar dolarlık cirosu olan, SİHA piyasasından İsrail ve Çin’i neredeyse silmiş bir şirket var karşımızda.
Hikaye çok açık. Kendi kaynakları, insan gücü ve bilgi birikimiyle, kendi sektöründe fark yaratarak ve devletin engellemelerine rağmen büyümüş bir şirket Baykar.
Ve dünyadaki müşterileri de diğer rakip markaları değil, Bayraktar’ı sahibi Erdoğan’ın damadı olduğu için tercih etmiyor.
Ya da New Yorker, WSJ bu yüzden övmüyor, savunma uzmanları bu teknolojinin savaşın doğasını değiştirdiğini Selçuk Bayraktar damat olduğu için söylemiyor.
İktidarın siyaseten bunu kullanması, bunun bir başarı hikayesi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Yani mevcut iktidara karşı öfke ve güvensizlik, haklı ve bedeli ağır olmuş nepotizm tecrübesi eleştirileri içinden Baykar’ı değerlendirmek hakkaniyetli değil.
Bir savaş makinesinin bu kadar övülmesinden rahatsız olanların eleştirileri haklı olabilir.
Ya da bir savunma şirketinin etrafında milliyetçi, devletçi bir dokunulmazlık zırhı örülmesi de eleştirilebilir. Bayraktarların kendilerine yönelik eleştirilere cevap verirken fazla komplocu ve öfkeli oldukları eleştirileri de haklı.
Ama kendilerine yönelik bir eleştiri olmadıkça hiçbir siyasi tartışmaya girmedikleri, pozisyon almadıklarının da hakkı teslim edilmeli.
Ehliyet ve liyakat vurgusu yapan siyasetçilerin, ehliyet ve liyakat örneği olan bir başarı hikayesini eleştirirken, özellikle bu başarı hikayesinin devletin desteğiyle değil, yıllarca kösteğiyle bu hale gelmiş olduğunu unutmamaları gerekir.
Ne de olsa karşımızda 2003 yılında da 2023 yılında da hala ve sadece IHA ve SİHA yapan bir şirket var.
Halbuki Cumhurbaşkanı’nın damadının önünde isteseydi daha rahat para kazanabileceği başka sektörlerin kapıları da sonuna kadar açıktı. Ama Bayraktar ailesi ısrarla sadece hangarlarında uçak yapmak istiyor.
Geçen yıl kasım ayında ziyaret ettiğim Baykar’da o gece binada yıllardır gece mesailerine kalan bir kişi daha vardı:
Anne Canan Bayraktar.
Doğrusu belki önyargılar yüzünden 70’li yaşlarına gelmiş anne Bayraktar’ın Baykar’da bir görevi olduğunu bilmiyordum.
Canan Bayraktar uzun yıllardır Baykar’ın CFO’suymuş. Yani Finans Grup Başkanı. Hala muhasebe fişlerini o giriyormuş.
1971 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olduğunu, uzun yıllar Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nda çalıştığını, kartlı bilgisayarda assambler dilinde yazılım yazdığı ve Türkiye’nin ilk kadın bilgisayar programcılarından biri olduğunu orada öğrendim.
Gece yarısı bu ilginç bilgilerden sonra Canan Hanım’ın Cuma gecesi hala şirkette olduğu söylendi.
Acaba bir “merhaba” diyebilir miyiz diye sorunca şimdi bu yazıyı yazmama da neden olan bir cevap aldım:
“Odasında uyuyor.”
Meğer Canan Hanım Baykar’da yaşıyornuş.
Bu sıra dışı ailenin özveri ve iyi eğitimle gelmiş başarı hikayesini en iyi anlayacak isimlerin başında benzer bir iyi eğitimli, özverili, ilkeli aileden gelen Ali Babacan gelir.
En azından ben bu yazıyı Canan Hanım’ın ve Bayraktar ailesinin hakkını teslim etmek için yazdım.