Medyanın 'terör'le imtihanı
Uzmanlar, son dönemde terör eylemleri karşısında kullandıkları dil ve takındıkları tutumları tartışmalara neden olan medya organlarının yöneticilerini, sorumlu yayıncılığa davet ediyor.
Medyada güvenlik ve özgürlük ikilemi, "haber alma, ifade ve editoryal özgürlük" kavramlarıyla, "kamu yararı", "ülke çıkarları", "terörün propagandasına alet olmama" ve "terörle mücadele" gibi kavramların çatışması olarak kendisini gösteriyor.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Gazetecilik Bölümü Genel Gazetecilik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Özgen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de her toplumsal grup ve çıkar çevresinin olayları farklı değerlendirip kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığını belirtti.
"Batıda ülkeyi etkileyecek terör olayı meydana geldiğinde, medya genel olarak ortak paydada hareket ediyor" diyen Özgen, şöyle devam etti:
"Ülkemizde her grup, çıkar çevresi ya da her kesim, kendi çıkarı doğrultusunda olayları farklı şekillerde değerlendirmekte, yansıtmakta ve kamuoyunun oluşumunu farklı ve çoğu kez yalan ya da abartıya dayalı haberler üzerinden oluşturmaya çabalamaktadır. Bunun nedenleri var elbette ancak en önemlisi ortak değerlerimizi hızla yitirmiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. Medyanın farklı bakış açıları yansıtması elbette doğaldır. Fakat bu farklılık ayrışmaya kadar varmamalı. Zıtların birliği misali madde karşı madde ilişkisi içinde ve diyalektik bir bütünlük arz etmelidir."
Diyarbakır Silvan'da 13 yaşındaki çocuğun ölümüyle sonuçlanan terör saldırısı karşısındaki bazı medya kuruluşlarının tutumuna dikkati çeken Özgen, "Silvan'da yol kenarında patlayan bomba olayında kullanılan dil, adeta bombayı suçlar nitelikteydi. Oysa bunu oraya yerleştiren, patlatan ve bu olay hedefe ulaşmış olsaydı bu eylemi kullanacak çevreleri, en azından eleştiren bir yaklaşım bu anlatımda bulunmamaktadır. Diğer yandan ülkemizin batı ve doğusu için farklı söylemler geliştirmek, bunları medya yoluyla toplumu gerecek şekilde aktarmak da demokratik tavır açısından istenen, onaylanan bir tutum değildir. Medyanın aynı konular hakkında belli bir tutumu, daha da ötesinde hafızası da bulunmamaktadır. Konjonktürel gelişmelere bağlı olarak medyanın olaylara yaklaşımı değişebilmektedir" ifadelerini kullandı.
Fendoğlu: "Medya dengeli davranmalı"
Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu da terör örgütlerinin hedefinin ülkeyi ve kamu otoritesini zayıflatmak olduğunu, tüm medya kuruluşlarının terör haberleri konusunda çok daha duyarlı ve sorumlu davranması gerektiğini kaydetti.
Fendoğlu, medyanın, yayınlarında halkın haber alma özgürlüğünün yanı sıra terör saldırılarında hayatlarını kaybedenlerin yakınlarının haklarını, özel hayatın gizliliğini, kamu yararını, demokrasinin gereklerini gözetmesinin önemine değindi.
Avrupa Konseyi'nin, kriz dönemlerinde medyanın sağduyulu davranması gerektiğini belirten birçok tavsiye ve ilke kararı bulunduğunu aktaran Fendoğlu, Avrupa Konseyi'nin bu dönemlerde gazetecinin adeta "kamu diplomasisi yürüten bir uzman" gibi görev yapmasını istediğini dile getirdi.
Medya kuruluşlarının terör örgütlerinin istedikleri mesajları ileterek "terörün oksijeni" olmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Fendoğlu, "Medya, hem kamuoyunu sağlıklı bilgilendirmeli hem de infial uyandırmamalı, dengeli davranmalıdır" değerlendirmesini yaptı.
Büyükaslan: "Terörü ve terör eylemlerini destekler duruma düşülmemelidir"
Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Ali Büyükaslan ise medyada terör eylemlerine karşı "benim teröristim, senin teröristin" bakış açısına sahip, çifte standartlı bir dil bulunduğunu savunarak, bunun son derece tehlikeli olduğuna vurgu yaptı.
Medya organlarının terörü destekleyecek ve ona koz verecek bir yayın yapmasının kesinlikle doğru olmadığını aktaran Büyükaslan, "Medya, terör karşısında haberin dili, sunumu, kullanacağı görseli ve benzeri her şeyinde oldukça dikkatli bir tavır takınmalıdır. Bu tavır sorgulayıcı olmayı elbette engellememeli ve medyanın üzerine düşeni yapmasına engel olmamalı ama unutulmaması gereken en önemli şey bir haberin veriliş biçimi, bir görselin sunumudur. Bu noktada terörü ve terör eylemlerini destekler duruma düşülmemelidir" ifadelerini kullandı.
Özkır: "Medya, bir bütün olarak teröre 'terör' demeli"
İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve SETA Medya Masası Araştırmacısı Yrd. Doç. Dr. Yusuf Özkır da terör örgütlerinin kontrollerindeki medya organlarının sınırlı olduğunu, bu nedenle yaygın medya organlarında mesajlarını aktarmayı çok önemsediklerini belirterek, terör örgütlerine karşı medyanın son derece mesafeli olması gerektiğini vurguladı.
Medya gruplarının "kendi kişisel iktidar oyunları"nın dışına çıkarak, Türkiye'nin birliği ve bütünlüğü çerçevesinde olayı ele almasının öneminin altını çizen Özkır, bazı medya organlarının son dönemde kullandığı dilden ve yayınlarından en çok terör örgütü yöneticilerinin memnun olduğunu anlattı.
Özkır, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Saldırıların medya eliyle çoğaltılması ve yeniden üretilmesiyle daha dramatik hale getirilmesi, örgütün hedefleri arasındadır. Terör örgütü yaptığı eylemi haklı göstermek iddiasındadır. Şu anda Türkiye'deki bazı medya organlarının yaptığı şey de tam olarak buna denk gelir. 'Bomba erken patladı' demek aslında 'Keşke vaktinde patlasaydı da asker ölseydi' demenin bir başka yoludur veya 'PKK çocuk öldürdü' dememek için haberin kurgulanmasında öznenin eksik bırakılması da örgütün işine yarayan bir haber dilidir. Siirt'te şehit edilen 8 asker için de bir gazete sürmanşetten haber yapmıştı ve okuduğunuzda sanki askerlerin kendi kendilerine öldüklerine dair bir durum çıkıyordu ortaya. Halbuki saldırıyı PKK yapmıştı ve sorumluluğunu da üstlenmişti. İşte böyle haberler aracılığıyla terör örgütü en azından toplumun belirli kesimleri nezdinde sempatik kılınmaya çalışılıyor."
Medyanın terör olayları karşısında takınması gereken tavra değinen Özkır, "Türkiye bir hukuk devleti olduğu için terör örgütlerine oksijen sağlayan böyle bir medya tablosu karşısında yapılması gereken bellidir. Hukuk kendi zeminde işletilmelidir. Fakat öncelikle temenni edilmesi gereken şey, medyanın bir bütün olarak teröre 'terör' diyebilmesidir. Medya sahiplerinin kişisel çıkar mücadelelerini bir kenara bırakıp teröre karşı ortak duygu birliği geliştirmesi; bazı gazetecilerin de örgüt sempatizanı gibi davranmaktan vazgeçmesi gerekir" diye konuştu.
İngiltere ve Almanya'dan örnekler
İfade özgürlüğü konusunda dünyaya örnek olarak gösterilen İngiltere ve Almanya'daki medya organları, terör saldırıları karşısında, Türkiye'de sanıldığının aksine, çok daha hassas ve bütüncül bir duruş sergiliyor.
"Kamu çıkarı yoksa teröristle mülakat yapılmamalı", "Terör örgütlerinin propagandalarına ve tanıtım amaçlı gösterilerine alet olunmamalı" gibi ilkeleri benimseyen Batılı kuruluşların, kendi ülkeleri dışındaki PKK gibi bazı terör örgütleri söz konusu olunca aynı bakış açısıyla yaklaşmadığı dikkati çekiyor.
İngiltere'nin başkenti Londra'da 7 Temmuz 2005'te düzenlenen kanlı terör saldırıları, tüm dünyada geniş yankı uyandırmıştı. Dört intihar eylemcisi, Londra'da 3 metro istasyonunu ve bir otobüsü hedef almış, bombalı saldırılarda 52 kişi ölürken 700'den fazla kişi yaralanmıştı. Tüm dünyayı sarsan 7 Temmuz saldırılarının ardından İngiltere'deki medya organları, terörizm ve terör bağlantılı unsurlar ile bunları destekleyici ögelere, yayın ve yayımlarında yer vermemeye özen göstermişti. Buna göre, 8 Temmuz'da BBC Radyo 4, "Classical Serial" isimli programını hiçbir açıklama yapmadan yayından kaldırmıştı. Program, Müslümanların, İngiltere'nın sınırları dışındaki çıkarlarına yönelik tepkileri konu alıyordu.
İngiliz televizyonlarından "ITV" de 9 Temmuz 2005'teki yayın akışında yer alan "X-Files" filmini, içeriğinde ABD hükümetine ait bir binada yaşanan bombalı saldırıyı barındırması sebebiyle yayınlamayarak başka bir filmle değiştirmişti. Bir sonraki akşam, yine ITV'de yayınlanması planlanan "The Siege" filmi de konusunun terörü içermesi sebebiyle değiştirilmişti.
İngiliz televizyon kanallarından "Five" da ünlü televizyon dizisi "CSI"ın sezon finalinde yer alan bir intihar bombacısı sebebiyle, bu bölümün yayınını ertelemişti. 8 Temmuz 2005 baskısında İngiliz gazetelerinden Daily Telegraph, "El-Kaide, Londra'nın kalbine terör getirdi" başlığı atarken, Londra polisinin saldırıları "1970'lerdeki Kuzey İrlanda'da ayrılıkçı İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu'nun (IRA) Birleşik Krallık'taki bombalı saldırıları ile 1930'lardaki ayaklanmalarla" kıyaslamasını eleştirmişti.
Alman medyası
Yabancı ülkelerdeki protesto gösterilerine karşı son derece "özgürlükçü" yaklaşım sergileyen Alman medyası, kendi ülkesindeki toplumsal olaylara karşı farklı tutum içinde olmakla eleştiriliyor.
Alman basını, daha önce, ülkenin uluslararası alanda prestijini sarsabilecek aşırı sağcı şiddet ve saldırıları uzun süre görmezden gelmiş, olayların çok ciddi boyutlara gelmesinin ardından bu konuda yayın yapmıştı.
Türkiye'deki Gezi Parkı odaklı olayları "Boyun eğme!" başlığıyla gören bazı Alman medya kuruluşları, bu yıl mart ayında Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) Frankfurt'taki yeni genel merkez binasının resmi açılışı öncesinde şehrin farklı yerlerinde düzenlenen gösterileri "kaos" olarak nitelendirmişti.
Alman medyası, Hamburg kentinde 2013 yılının Aralık ayında "Rote Flora" adlı kültür merkezi binasının boşaltılmak istenmesine tepki gösteren sol gruplara karşı Alman polisinin sert müdahalesiyle başlayan ve 170 kişinin yaralandığı olayları, adeta görmezden gelmişti.