Medeniyet tasavvuruna ihtiyacımız var

Uzun yıllar Medeniyet Tasavvuru üzerinde çalışan Prof. Sadettin Ökten Tanzimat'ta başlayan ancak Cumhuriyet sonrası fazlasıyla hissettiğimiz modernizimin günümüze olan yansımasını yorumluyor.

Medeniyet tasavvuruna ihtiyacımız var

Şu an geldiğimiz noktayı iyi görmediğini belirten Ökten 'Medeniyet Tasavvuruna ihtiyacımız var' diyor.

Sadettin Ökten, 'Örselenmiş Osmanlı'dan Medeniyet Umuduna' adlı kitapta hem hayat hikayesini anlatıyor hem de dünden bugüne okuyucuyu kaybetttiği değerler üzerinden uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Sadettin Ökten'in kapısını elimizde kitapla çaldık ve kendisinden Osmanlı medeniyet tasavvurunun dününü bugünü dinledik..

Kitabınızın adı: Örselenmiş Osmanlı'dan Medeniyet Umuduna. Kastettiğiniz 'Örselenmiş Osmanlı' nedir?

Ben Osmanlı döneminde bizzat yaşamadım. Evde bana nakledilen düzen başka, sokakta başkaydı. Halbuki babam ve onun neslinin büyük bir kısmı ev, sokak, tekke ve cami hepsi aynı atmosferde yaşamışlar. Ben bunun böyle bir bütün olduğunu yurt dışına çıktığımda anladım. Batı'da yaşan insanların hayatlarına bakıyorum temel kabulleriyle yaşadığı hayat, üniversitede, evde, gidiyorsa kilisede aynı ve bir bütün içinde. Evde ve dışarda farklı bir hayat yaşadığımız için 'Örselenmiş Osmanlı' diyorum. Özellikle kırklı yaşlarımdan sonra Osmanlıyı daha iyi anladım. Nurettin Topçu benim için bir rehber oldu.

Uzun yıllardır 'Medeniyet Tasavvuru' üzerinde çalışıyorsunuz. Günümüz insanın Medeniyet tasavvuruyla olan mesafesini nasıl yorumluyorsunuz?

İnsanların ve toplumun bütün davranışları bir tercihe göredir. Bir değerler sistemine ihtiyacınız var. Medeniyet tasavvuru da o değerler sistemi. Bunun illa dini olması gerekmiyor, akli de olabilir. Bugün Avrupa'da çıkan modernite Rönesans'la başlayan akli bir medeniyet tasavvurudur. Size bir değerler sistemi getiriyor ve bütün toplumlar bu değerler sistemine göre davranıyor. Bugün Türkiye'de yaşayan insanlar da bir şeyler yapıyor. Fakat yaptıkları şeyin arka planındaki değerler sisteminden haberdar değiller.

GEÇMİŞE BAKAMIYORUZ

Sebebi modernizmin hayatımızdaki konumu mu yoksa yorumlama biçimimiz mi?

İkisi de. İslam medeniyetinin modern zamanlardaki yorumu olan Osmanlı yorumu şuanda örselenmiş, kırılmış ve kopmuş vaziyette. Onun içine modernitenin yorumları ve biçimleri girmiş. Bunu Tevfik Fikret çok iyi anlatıyor: 'Dini hak, bence bugün dini hayat' diyor. Hak dini dediği İslamiyet, dini hayat dediği ise modernite. Bu kırılmış ve parçalanmış dünyada bizde İslami medeniyet tasavvurunun izleri var. Ama onun boş bıraktığı alanlarda Batı'nın önce biçimleri sonra zihniyeti hayatımıza girdi.

Bahsettiğiniz kopuşun içinde neler var?

Geçmişe bakılamıyor bugün. Mesela hangimiz bir Fuzuli şiirini okuyup buradan bir Shakespeare gibi evrensel bir mesaj çıkarabiliyorsunuz? Yok, böyle bir şey. Niye Fuzuli, Galip, Nabi ve onun devamı olan şairler bilinmesin? Modern şiir bana bir şey vermiyor. Çünkü yok böyle bir şiir. Biz bunalımın çocukları değiliz. Ben modern şiirlerden zevk alamıyorum. Düşündüm niye böyle diye, çünkü ben başka bir bahçede gezmişim. O yüzden geçmişi bugüne bağlamamız gerekiyor. Fakat bağlayamıyoruz. Aksi halde bu kadar lüks yaşar mıydık?

Medeniyet tasavvurunda ilk kırılma ne zaman yaşandı?

Osmanlı'da teknoloji geri kaldı. Bu yüzden medeniyet tasavvurunda kırılma oldu. Osmanlının teknolojide geri kalması kaçınılmazdı. Siz hem uhrevi ve manevi olacaksınız, insana ve hayata değer vereceksiniz, hem de madde olacaksınız ve o maddeyi tahakkümle kullanacaksınız. Bu mümkün değildi.

BATI'NIN DOĞU'YA YAPTIĞI BİR İLÜZYON

Peki Aydınlanma sonrası Batı'da ne görüyorsunuz?

Batı uygarlığı bugün ciddi bir açmaz içinde. Bu açmazı Batı'nın ve Doğu'nun entelektüeli görüyor. Batı'nın doğuya şuanda yaptığı bir illüzyondur. Doğu halkını cahil bırakıyor ve bir takım uyuşturucularla uyuşturuyor. En son uyuşturucu da bu iletişim tekniğidir. İletişim tekniğinin ortaya koyduğu cihazların yüzde kaçını faydalı ilim için kullanıyorsunuz? Batı teknolojiyi kendi rasyonel mantıkları doğrultusunda zulüm ve tahakküm için kullandı. Bu halen devam ediyor.

Mesela?

İşte Afganistan, işte Irak, işte Suriye. Burada savaş bir manada rasyonel, zalim akılla; kendisinin içine bir takım insanı değerleri muhafaza eden kitleler arasında yaşanıyor. Batı'nın Rönesans'la başlayan o büyük hareketi bana sorarsanız post modernlikle zaten hüsranla sonuçlandı.

Tanzimat'tan itibaren günümüze aktarılan modernizm, Cumhuriyet'le çatallaştı ve kendi içinde farklı yorumlar kazandı. Bugün aldığı son şekil nedir?

Bugünkü nesil bir arayış içinde fakat ne aradığını bilmiyor. Türk modernleşmesi, Cumhuriyet aydınlanması tatmin etmiyor. Etse hiç problem olmayacak. Batı'yı iyi tanıyorsunuz o yüzden Batı da tatmin etmiyor. İslam'a bakıyorsunuz fakat neresinden tutacağınızı bilmiyorsunuz çünkü bugün her şey birbirine karışmış durumda. Cumhuriyet illüzyonu içinde hep Osmanlı bakiyesi vardır. Kendi içinde bizzat yetişen bir adam yoktur. Ama buna karşılık şuan çok parametreli bir hayat var. Herkes bir tarafa çekiyor. Kapitalist tutkular üzerlerine boca edildi. Bugünkü nesillerin yapacağı Osmanlı'yı tanımak. Çünkü İslam medeniyetinin son yorumu Osmanlı.

İTİRAZIM MODERNİZME DEĞİL FELSEFESİNE

Kendinize 'A modern' diyorsunuz. Bu modernizme birtepki mi?

Felsefi olarak kullanıldı o tabir. Ben bütün bu gelişmelerin 'ol' emri ile olduğunun inancındayım. Bunu eğer siz tahakküm ve sömürü meselesi olarak kullanmazsanız hiçbir itirazım yok. Ama kullanırsınız dünyayı kana ve ateşe boğarsınız. Modernizme itirazım yok ama modernite felsefesine itirazım var.

"Modern yaşamıyorum" diyebiliyor musunuz?

Ben de bütün bunların içinde yaşıyorum. Ama yaşarken her attığım adım her yaptığım şey niye ve ne olduğunu arkasından hangi değer hükmünün, hangi felsefi kabulün olduğuna bakmaya çalışıyorum.

Kapitalizm bizi uyuttu

'Kapitalizmin utanması yoktur' diyorsunuz...

Seksenlerden sonra hayatımıza kapitalist düzen girdi. Bir Müslüman cipe binmez diyorum. Çünkü onun arkasında bir değer hükmü var. Değer hükmü tahakküm, gösteriş vs. bunların hiçbirisini tek tek sorsanız Müslümanlara 'karşıyız' derler. Yaptıklarıyla çelişirler ve bunun farkına varmazlar. İşte kapitalizm böyle bir şey insanı uyutur, utanması yoktur. Düşünün Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra betonlarını sattılar. İşte kapitalizm böyle bir şeydir.

Sizce buna karşı koymanın bir yolu var mı peki?

On tane kravatın olacağına beş tane olsun. Kapitalizmin zayıf tarafı tüketimin önüne geçip yavaşlatmaktır. Kapitalizmde israf sınırı yoktur. Kapitalizmin hazzından uzak kalabilmenin yolu da sanattır.

Türkiye'de artık darbe olamaz

Günümüze gelecek olursak Türkiye'nin önemli siyasi ve toplumsal hareketliliğine tanıklık etmiş birisiniz. İçinde bulunduğumuz olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye bir çıkışta şu anda. 17 Aralık'ta hafif türbülans oldu. Bu grafik bir darbe olur iner fakat çok uzun ömürlü olmaz, tekrar çıkışa devam eder. Çünkü dinamik bir nüfus var ve bu dinamik nüfus dünyayı tanıdı. Darbeler artık öyle kolay değil. Çünkü eskisi gibi yaşamıyoruz. Eskiden herkesin evinde un, yağ, şeker bulunurdu. Şimdi ise herkes dışarı bakıyor. En basitinden ekmek arıyor. Çünkü dünyayı tanıdık.

Perde arkasında ne görüyorsunuz peki?

İktidar burada bir gösterge. Türkiye'nin gelişmesini istemiyorlar. Türkiye bir lokomotiftir. Bu zincir ve akış II. Abdülhamit'in tahtan indirilmesiyle çöktü. II. Abdülhamit şöyle veya böyle İslam medeniyetini en azından siyasal manada temsil ediyordu. Sultan Reşat'la artık bu temsili göremiyoruz. Batı bunu çok iyi biliyor. İslam medeniyetinin bir noktada çıkışının Türkiye üzerinden olacağını net görüyorlar. Diyelim ki Tayyip Bey emekli oldu. Eğer bu toplumda medeniyet hamlesinin bir dinamizmi varsa, yerel ve canlı bir hamleyse bir başkası çıkar. Tayyip beyin gelişine bir bakın. Erbakan, Özal, Recep Tayyip Erdoğan. Hiç kimse Erdoğan'ın 2001'deki o krizden sonra geleceğini düşünemezdi bile. 'Muhtar bile olamaz' dediler. Ama oldu. Recep beyin en büyük özelliği risk alması.

Hadiseler sizce neye doğru evrilir?

Onu Allah bilir. Uzun vadede baktığım zaman Türkiye'nin önünü çok açık görüyorum. Evet, bu bir darbedir daha da kötü olabilir fakat zaman eksenine baktığımızda tekrar çıkacaktır. Çünkü bunu ben Menderes, Erbakan, Özal'da görüyorum. Bunların hepsinin büyük mozaiğine bir katkısı var. Recep bey onlar kadar arka planı olmadığı halde mozaiği bütünleştirdi.

Babam uzaktan kontrol ederdi

Medeniyet tasavvuruna bir de aileniz üzerinden bakalım. Osmanlı bakiyesi bir aileye mensupsunuz. Babanız İmam Hatiplerin kurucusu Celalettin Ökten. Evinizde nasıl bir ortam vardı?

İki ablam var. Biri tıp diğeri kimya bölümünde okudu. Okuyan ve yaşayan bir aileydik. Babam enteresan bir adamdı. 1930'lu yıllarda Fatih'te oturuyorlar 'Fatih'in icraatları bize yetmiyor' diyerek Heybeliada'da bir yazlık tutuyor. O zamanki Heybeli adada da ciddi bir Rum nüfusu var. Fatih'ten mütedeyyin bir aileyi alıyor Heybeliada'ya götürüyor. O dönemde adada Osmanlı bakiyesinden sosyetesi var. Fakat babam hiç korkmuyor. Onlara kendini ve ailesini tanıtıyor. Mesela ablalarım Heybeliada'da yüzme öğrendiler. Bu o yıllarda olmayacak bir şeydi. Büyük ablam seksen yaşlarına geldiğinde bile yüzdü. Babam Felsefe, Arap edebiyatı, kelam okuyordu. Hayatı öğüt gibiydi. Matematiğe çok önem verirdi.

Böyle bir evde büyümek zor değil mi?

Çok zor. Ama size de bir özgürlük alanı bırakıyor. Ada pahalandığı için bir müddet sonra gidemedik. Boğaz'da bir yalıda oturuyorduk. On yaşlarımda babam bana iki tekerlekli bisiklet aldı. O çağda bizim düzeyimizde kimsenin bisikleti yoktu. Bana bir görev verdi. Her sabah Çubuklu'dan gazeteyi alıp eve getirmek. İstanbul'dan Çubuklu'ya 7.20 de vapurla gazete geliyordu. Düşünün on yaşında bir çocuk bisiklete biniyor, evin ihtiyaçlarını alıyorsunuz. Ondan sonra serbestsiniz. Büyüyünce bisikletim yenilendi bana tekne alındı.

Size hiç karışmadı mı?

Bana hiç karışmadı, babamın tek istediği şey akşam yemeğini evde olmamızdı. Böylece hayatı ve insanları tanıyorsunuz. Babam sizi uzaktan kontrol ederdi. Şimdiki aileler öyle yapmıyor. 20 yaşında genç annesine rapor veriyor telefonda.

Ablalarınız da rahat mıydı?

Küçük ablam süsü seven bir kızdı. Üniversiteye gidiyordu. Babam ona dedi ki 'başını örtsen' cevap şöyle, 'Tamam babacım siz isterseniz başımı örterim, ama köşeyi dönünce açıp bu ikiyüzlülüğü yapsam ne dersiniz?' O konu babam için orada kapandı. Bir daha o konu evde hiç konuşulmadı. Babam ablama hiç kızmadı.

Kendi hayatınızda da böyle mi oldu?

Evet, hep böyleydi. Kızım Amerika'da doktorasını yaptı. Amerika'da biz ona hiç karışmadık. Gidip geldi fakat hiç öyle uygunsuz bir şey de yapmadı. Yapmazsınız çünkü iffet dediğimiz çok tatlı bir şey vardır.

 

 

Kaynak: Yeni Şafak Gazetesi