İki turlu seçimin gizli kahramanı kim?
İki turlu seçimin gizli kahramanı kim? İsmail Sert seçim sonuçlarını kalem aldı...
Türkiye 14 Mayıs ve 28 Mayıs tarihlerinde iki seçim yaşadı. Birinci turda Cumhurbaşkanı olmak için aranan %50+1 sağlanamadığı için Cumhurbaşkanı seçilemedi ancak Milletvekili seçimleri sonuçlandı. YSK seçim sonuçlarını hemen ilan etmedi. Milletvekilliğini yemin metnine bağlayan kifayetsiz muhterisler olsa da devletin bekası açısından, seçim sonuçlarının ilan süreci, devlet aklının ne derece önemli olduğunu ortaya koyan bir uygulamaydı. YSK yönetimi üç bin yıllık devlet geleneğimizin, bir yönetim tecrübesi ve planlama sanatını karşımıza çıkardı. Yönetim sanatı, işletmedeki faaliyetleri birbiri ile bütünleştiren ve adeta bir yapışkan gibi bir arada tutan bir işlev görmektedir. Yönetim kültürü aslında uzun bir süreyi kapsayacak şekilde köklü ve tutarlı bir birikime sahiptir. Yönetim fonksiyonlarının ilk sırasında bulunan planlama, “neyin, nerede, ne zaman, nasıl ve kiminle yapılacağı” sorularına önceden cevap bulmayı amaçlayan bir yönetim fonksiyonudur. Kısacası, bulunulan yer ile ulaşılmak istenilen yer arasında bir köprü işlevi görmektedir. Planlar, devletlerin ve kurumların yaşamasında hayati önem taşırlar. Planlama fonksiyonunun son seçimlerdeki uygulamasına bakıldığında; yönetimde uzun dönemli planlama ile birlikte, devletin hamle yapmasında çok önemli bir unsur olan kararlılık ve istikrarı tesis etmek için, devlet tecrübesi ve devlet aklının önemi bir kez daha YSK Başkanının şahsında ortaya konulmuştur.
Bir yönetim sistemi, farklı fonksiyonlara sahip müesseselerin maddi koordinasyonundan müteşekkildir. Söz konusu koordinasyonu, fonksiyonel bütünleşme olarak ifade etmek mümkündür. Müesseseleşme, gerçekleştirilebildiği ölçüde şahıslar üstü bir nitelik taşıyacaktır. Bu hem müspet, hem de menfi olmak üzere her iki halde de geçerlidir. Kurumsal yapı kadar iyi yönetici ve kötü yöneticinin müesseseleşme üzerinde olumlu olumsuz etkisi inkar edilemez. Yönetici ve kurumsal yapının ifade ettiği fonksiyonlar, bir emir komuta zincirinin ötesinde, sistemin sahip olduğu “ruh” ile alakalıdır.
14 Mayıs milletvekilliği seçim sonuçlarının cumhurbaşkanlığı ikinci turunun netleşmeden açıklanmaması bu köklü geleneğin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir. Zira seçim sonuçları açıklanmış olsaydı; milletvekili olan bakanlar görevlerinden istifa etmek zorunda kalacaklardı. Yeni cumhurbaşkanı da henüz seçilmediği için kabine kurulamayacaktı. Kabine kurulamaması demek ülkede bir belirsizlik ortamının oluşmasına sebep olabilirdi. Bakanların görevinden istifa etmesi yönetimde ciddi bir boşluk oluşturacaktı. Özellikle iç dış ve sınır güvenliğinin sağlanması, Eğe ve Doğu Akdeniz’i içine alan mavi vatan güvenliği, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan güvenli bölge, Suriye ve Kuzey Irak başta olmak üzere sınır içi dışı yürütülen terör operasyonları gibi etrafımızda devam eden sıcak soğuk güç ve vesayet savaşlarında tutunulacak ve takip edilecek strateji, yakın zamanda çok büyük bir deprem yaşamış olan ülkemizde acil tamamlanması gereken imar iskân altyapı faaliyetleri, istihdam ve üretim için gerekli enerjinin tedarikiyle sanayi ve teknoloji çarklarını çalıştırmanın yanı sıra eğitim öğretim faaliyetlerini normalleştirmeye yönelik çalışmalarla görevli İçişleri, Milli Savunma, Dışişleri, Adalet, Ulaştırma ve Altyapı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği, Sanayi Teknoloji, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Milli Eğitim Bakanlıkları gibi bakanlıkların görev ve sorumlulukları açısından iki haftalık belirsizliğin maliyetini devlet aklı elbette hesaplamıştır. Terörle mücadelede ve sınır güvenliğinde zafiyet demek, yıllardır yapılan mücadelenin zaafa uğramasına ve terör örgütlerinin nefes almasına, moral ve motivasyon kazanmasına ülkemizin operasyona açık hale gelmesi riskini ortaya çıkaracaktır. Jeopolitik konumu açısından Türkiye, böyle bir kesintiyi başıbozukluk tartışmasına sokulmamalıydı, sokulmadı.
YSK’nın 2023 seçim sürecini bahsi geçen konjonktürde ustalıkla yönetmesi tarihi ve hayati olarak kayıtlara geçecektir. Türkiye’de sahnelenen Millet ve memleket aleyhine sonuçlandırılmaya çalışılan 2006 Danıştay saldırısı, 2007 Cumhuriyet mitingleri, muhtıralar, e muhtıralar, parti kapatmaları, 367 krizi, 7 Şubat MİT krizi, gezi kalkışması, çukur eylemleri, 6-8 Ekim olayları, 15 Temmuz kalkışması gibi vesayet operasyonları nasıl unutulmadıysa millet ve memleketin maslahatının öne alındığı uygulamalar da asla unutulmayacaktır. Anadolu irfanları duru insanlar kritik makamlarda dış mihrakların sufleleriyle değil ecdadından intikal eden irfan izan ile hareket edecektir. Zigetvar seferinde Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatının zafer tamamlanıncaya ve Şehzade Selim yeni Sultan gelinceye kadar 42. gün ilan edilmemesindeki devlet aklı o gün Sokullu Mehmet Paşa ile bugün “Devlette Devamlılık Esastır” düsturuyla hareket eden YSK Başkanı Ahmet Yener’in şahsında vücut bulmuştur. Bazı hususlar mefhumu muhalifiyle değerlendirilirse daha net anlaşılabilmektedir. Konunun önemini daha net anlamak için 14 Mayıs seçim sürecini tersten okuyalım.
Hukuk kuralları ve Milletin menfaati düşünülmeden kötü niyetli bir uygulama olsaydı nelerle karşılaşılabilirdi;
Milletvekilliği yemini ve Meclis Başkanı seçiminde oy kullanabilmeleri için bakanların istifa etmesi gerekeceğinden 17 bakanlıktan 15’i boş kalacaktı. Cumhurbaşkanı ilk turda seçilemediği için yeni kabinenin kurulma zorluğunun yanında çalışma imkânı çok kısıtlı olacaktı. Devlette kısa süreli de olsa bir fetret dönemi yaşanmış olacaktı. Bu dönemde yasama yürütme senkronizasyonu sağlanamayacak, çıkarılması muhtemel kanunlar Resmi Gazetede yayınlanıp yürürlüğe giremeyecekti. Böyle bir durumda döviz-kur atakları, borsa manüplasyonlarıyla 2. Tur seçim güvenliğini tehdit eden ortamın oluşması, gençliğin gelecek ümitlerinin sarsılması, düşmanların iştahını kabartacak senaryoların sahnelenmesi riskleriyle karşılaşılabilecekti.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun 1908'de işgal etmiş olduğu Bosna-Hersek'in Saraybosna kentinde, 28 Haziran 1914'te Gavrilo Princip isimli bir Sırp milliyetçisinin Arşidük Franz Ferdinand'ı öldürmesi I. Dünya Savaşı'nı başlatan kıvılcım olarak bahaneler arasında yer alır. Tarihin akışında “bu kadar da olmaz pes” dediğimiz önemsiz görülen vakalar önemli kırılmaların gerekçesi olmuştur.
Kısa süreli de olsa ortaya çıkabilecek bir yönetim zaafiyetini fırsat bilen terör örgütleri ve uzantılarının yüz bulup şımararak Suriye’nin kuzeyinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve deprem bölgelerinde huzur bozucu eylemlere başlamayacağını kim garanti edebilirdi?
Ermenistan’ın Türkiye’deki muhtemel tablodan istifa ederek Azerbaycan’ı Nahcivan ve Türkiye’ye bağlayan inşasında sona gelinen Zengezur Koridoruna sabotaj yapmayacağının veya Nahcivan ve Azerbaycan topraklarını tekrar işgale yeltenmeyeceğinin garantisi var mıydı?
Kıbrıs’ın güneyindeki Rum-Yunan-Amerikan-İsrail vb. işbirlikleriyle “oldubittiye getirilerek” mavi vatandaki hidrokarbon yataklarına çökmeyeceğinin garantisi var mıydı? Yunanistan’da Dedeağaç ve adalara konuşlu Amerikan zırhlı birliklerinin bahane oluşturarak bir işgal girişiminde bulunmayacağını kim garanti edebilirdi?
Göbek bağı ile dışardaki efendilerine, ağababalarına bağlı olan içimizde gizlenmesi muhtemel provokatörlerin, gezi benzeri bir kalkışmayı provoke etmeyeceklerine dair kim öngörüde bulunabilir?
Türkiye’deki en ufak bir sendelemeyi, kendi hain emellerini gerçekleştirmek için pusuda bekleyen bu kadar sırtlanın olduğu bir jeopolitikte kısa süreli bir gaflet veya iktidar boşluğunun faturası tahmin bile edemeyeceğimiz büyüklükte olabilirdi.
Son tahlilde seçim maratonunun kazananı, Türk demokrasisi ve Türk milleti olmuştur. Anadolu irfanı bir kez daha siyaset mühendisliklerine galip gelmiştir. Terör ve vesayet odaklarının siyaseti yönlendirme çabaları hedefine ulaşmamıştır. Tüm kışkırtmalara rağmen, sandığa gölge düşürmeyen milletimiz bu seçimin kazananıdır. Yabancı dergi kapakları üzerinden yürütülen propagandalara aldırmadan, hiçbir baskı altında kalmadan iradesini sandığa yansıtan her bir vatan evladı bu seçimin kazananıdır. Kendi öz yurdunda yıllardır parya muamelesi gördüğü hâlde hukuk ve meşruiyetten ayrılmayan sessiz çoğunluk, bu seçimin kazananıdır.
Bu noktada tarihinin en kritik seçiminin yüz akıyla sonuçlanmasında önemli katkısı olan YSK Başkanı Sayın Ahmet Yener ekibini tebrik etmek, vatanını seven kendisini bu topraklara ait hisseden her Türk vatandaşının birincil ahlaki sorumluluğudur. Sayın Ahmet Yener ve ekibi milletvekilliği seçim sonuçlarını sürecini ustaca yürüterek devlet yönetiminde oluşabilecek boşluğu profesyonelce doldurmuşlardır. İlk tur ile ikinci tur arasında bir akordeon vazifesi yaparak devlet ve milletin yüzleşeceği sert çarpmaları yumuşatarak hem seçim sürecinin huzur ve güven içerisinde tamamlanmasını temin etmişler hem de toplumsal istikrar ve emniyetin tesisine önemli katkı sağlamıştır. Nasıl ki tarihte Nizâmü’l-Mülk, Sokullu, Köprülü gibi vezirler aldıkları kararlarla, verdikleri emir ve duruşları ile tarihte iz bırakmışlarsa; 2023 seçimlerinde aldıkları kararlarla YSK Başkanı Sayın Ahmet Yener ve ekibi de bu seçimlerin kahramanları olarak isimlerini tarihe not düşürmüşlerdir.
YSK seçim sürecini ustalıkla yürütmesi devlet aklı, devlet tecrübesi, feraset ve basiretle hareket etmiş dosta düşmana Türkiye’nin devlet geleneğinin iş başında olduğunun mesajını net bir biçimde vermiştir. Bu açıdan düşünüldüğünde YSK başkanı ve ekibinin aldığı kararın ne denli önemli ve hayati bir karar olduğunu ifade edebiliriz.
Devlet yönetmek, yönetimde karar almak ciddi iştir. Bilgi, birikim ve geleneksel kültür gerektirir. Bazen bir devlet görevlisinin aldığı basit gibi gözüken zor bir karar, devletin bekasını, vatandaşların huzur ve emniyetini temin eder. Kişilerin şahsi istikballeri ve menfaatleri, devlet ve milletin selameti, istiklal ve istikbali için feda edilebilir. Devlet geleneğimizde, Padişahların kardeşlerini katletmeleri devletin bekası için yapılabilecek fedakârlığın zirvesidir. Devlet yönetmek, sabır ve fedakârlık, doğru zamanlama ve planlama sürecini her türlü sataşmaya, dezenformasyona, baskıya, aleyhteki propagandalara rağmen kararlı bir duruş göstermektir. Hükümet boşluğu oluşturmayacak şekilde sürecin yönetilmesi; yenilerin gelmesine kadar icracı bakanlıklarının görevine devam etmesine imkân sağlanması her türlü takdire şayan bir duruştur. Devletin gücünün içeride ve dışarıda hissedilmesi açısından harikulade bir tavırdır. YSK bu duruş ve tavrıyla demokrasi geleneğimiz içerisinde hayati bir fonksiyon icra etmiştir.
Tarihte ve günümüzde toplumları etkileyen, ya diğer bir toplumlardan kaynaklanan bir tehdit daima var olmuştur ve olmaktadır. Bu kapsamda, tehditler karşısında toplumlarda hissedilen güvenlik ihtiyacı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan savunma ihtiyacı da hiç eksik olmamıştır. Çatışmayı önleyerek dışarıdan gelecek tehdidi ortadan kaldıracak ve düzeni sağlayacak olan kurumsal yapılar, tarihi insanlık tarihi kadar eski olan adli, idari ve askeri kurumlar olmuştur. YSK, sadece seçimi organize eden bir kurum olmadığını, aldığı kararla belirsizliklere fırsat vermeyerek yönetim sistemini koruyarak, dışardan yönelebilecek tehditler karşısında devletin sahipsiz olmadığını, olmasına müsaade etmeyeceğini 3000 yıllık bir tecrübenin hâlâ taze ve dipdiri olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir.