İbrahim Ethem (K.S.)
İmamı Azam hazretleri onu medh edip; “İbrahim bin Ethem seyyidimiz ve sevdiğimizdir.” buyurmuştur.
Tabiinin meşhur alimlerinden ve evliyanın büyüklerinden. İsmi, İbrahim bin Ethem bin Mansur olup, künyesi Ebu İshak’tır. Nesebi Hazreti Ömer’e dayanır. Babası Ethem, Belh şehrinin hükümdarıydı.
714 (H.96)te Belh şehrinde doğdu. Burada büyük türbesi, camii ve pek çok vakfı vardır.
İmamı Azam’ın sohbetleriyle olgunlaştı
Fudayl bin İyad’dan feyz aldı. İmran bin Musa bin Zeyd Rai ve Şeyh Mansur Selami’nin sohbetinde bulunmuş, Veysel Karani hazretlerinin ruhaniyetinden istifade etmiştir. Bağdat, Şam ve Hicaz’da meşhur oldu. Üç kıtanın alimlerinin çoğundan ilim öğrendi. İmamı Azam’ın sohbetleriyle olgunlaştı. İmamı Azam hazretleri onu medh edip; “İbrahim bin Ethem seyyidimiz ve sevdiğimizdir.” buyurmuştur. Arap lisanını çok fasih konuşurdu. Dinde fakih ve müctehiddi. Çeştiyye yolunun büyükleri arasında yer aldı. Rumlara karşı yapılan cihadlara katıldı.
Yahya bin Sa’id el-Ensari, Sa’id bin Mezban, Mukatil bin Süleyman ve Süfyan-ı Sevri’den, Sevri de, İbrahim bin Ethem’den hadis-i şerif rivayetinde bulunmuştur. Evzai, Şakik-i Belhi, İbrahim bin Beşşar, kendisinden hadis-i şerif rivayetinde bulunmuşlardır. Nesai, Dare Kutni, İmamı Buhari onun sika (güvenilir) bir ravi olduğunu bildirmişlerdir. Buhari, Sahih’inde “Edeb”; Tirmizi “Taharet” kısmında kendisinden rivayette bulunmuşlardır.
Tasavvuf yoluna girmesi şöyle olmuştur:
Babası Ethem, Belh şehri padişahıydı. İbrahim bin Ethem ise, şehzade olup, köşklerde oturur, avlanmayı severdi. Her türlü imkana sahip, her istediğini yer, her istediğini giyer, bütün emirleri hemen yapılırdı. Bir yola çıktığı zaman, kırk altın kalkanlı asker önünden, kırk altın gürzlü asker arkasından yürürdü. Bir gece tahtı üzerinde uyumuştu. Bir ses duyup uyandı. Tavan sallanıyordu. Damda biri vardı: “Damdaki kimdir?” diye seslendi. “Tanıdık biriyim, devemi kaybettim de onu arıyorum.” dedi. “Hey şaşkın damda deve olur mu?” deyince, damdaki zat; “Ey gafil! Sen Allahu Teala’yı altın taht ve süslü elbiseler içinde olduğun halde arıyorsun! Damda deve aramak bundan daha mı acayip?” dedi. İbrahim Ethem hazretleri bu sözlerden çok etkilendi. Kalbi, Allahu Teala’nın aşkıyla yanmaya başladı. O zamana kadar bilip bilmediği bütün günahlarına, hata ve kusurlarına tövbe etti. Bu hususta başka rivayetler de vardır.
Her şeyi bırakıp, Allahu Teala’nın razı olduğu yola girdi. Her an Allahu Teala’ya ibadette bulunmak için kendisine dünya meşgalelerinden uzak, sakin bir yer aradı. Nişabur civarında dokuz sene kaldı. Sonra Mekke’ye doğru yola çıktı. Sahrada giderken bir zat ile karşılaştı. O zat kendisine İsm-i Azamı öğretti. Bununla Allahu Teala’ya dua etti. Hızır Aleyhisselam ile görüştü. O, kendisine; “Sana, İsm-i Azam’ı öğreten kimse İlyas Aleyhisselam’dı.” dedi ve çok sohbet ettiler. Büyük bir zatın geldiğini haber alan Mekke alimleri onu karşılayıp, iltifatlarda bulundular. Mekke’de kalıp ilim ve ibadetle meşgul oldu. Orada da tanındı. O zamanın büyük alimlerinden Süfyan-ı Sevri ve Fudayl bin İyad ile karşılaşıp onların sohbetlerinde ve ilim meclislerinde bulundu. Daha sonra Şam’a gitti. 779 (H. 162)da Şam’da vefat etti.
İbrahim Ethem hazretleri helal lokma yemeye çok dikkat eder ve herkese tavsiye buyururlardı.
İbrahim Ethem, helal kazanmak için zaman zaman da sırtında odun taşırdı. Yine odun taşıdığı bir günde İmamı Evzai, sırtındaki odunları görüp niçin bu kadar sıkıntı çektiğini sordu. İbrahim bin Ethem; “Öyle söyleme, hadis-i şerifte; Helal kazanmak için sıkıntı çekenlere Cennet vacib olur, buyruldu.” cevabını verdi.
Kendisinden bir zat nasihat istediğinde buyurdu ki:
Altı şeyi kabul edip yaparsan, hiçbir işin sana zarar vermez. Dünyada ve ahırette rahat edersin. O altı şey şunlardır:
1. Günah yapacağın zaman, Allahu Teala’nın sana verdiği rızkı yeme.
2. Ona asi olmak istersen, O’nun mülkünden çık. Mülkünde olup da O’na isyan etmek uygun olur mu?
3. O’na isyan etmek istersen, gördüğü yerde günah yapma. Görmediği yerde yap. O’nun mülkünde olup, verdiği rızkı yiyip, gördüğü yerde günah yapmak uygun değildir.
4. Can alıcı melek, ruhunu almaya geldiği zaman tövbe edinceye kadar izin iste. O meleği kovamazsın. Şimdi kudretin var, güç kuvvetin yerindeyken tövbe et. Tövbe edilecek zaman bu zamandır. Zira ölüm meleği aniden gelir.
5. Mezarda Münker ve Nekir ismindeki iki melek, sual için geldiklerinde, onları kov. Seni imtihan etmesinler. Soran kimse dedi ki: “Buna imkan yoktur.” İbrahim bin Ethem; “Öyle ise şimdiden onlara cevap hazırla.” buyurdu.
6. Kıyamet günü Allahu Teala’; “Günahı olanlar Cehennem’e gitsin.” diye emredince; “Ben gitmem!” de! Soran kimse; “Bu sözümü dinlemezler!” dedi ve tövbe edip ölünceye kadar tövbesinden vazgeçmedi.
İbrahim bin Ethem birisiyle arkadaş olmuştu. Bu arkadaşlık bir müddet devam etti. Zaman geldi ayrılmaları gerekti. Arkadaşı dedi ki: “Uzun zaman arkadaşlık ettik. Bir ayıbımı gördünse söyle de bir daha yapmayayım.” Cevabında buyurdu ki: “Kardeşim! Sende bir ayıp görmedim. Ben sana daima sevgi gözüyle baktım. Onun için seni hep iyi buldum. Senden gördüklerim hep iyi şeylerdi. Ayıp arıyorsan bana sorma!”
Allahu Teala, mealen; “Ey kullarım, benden isteyiniz, kabul ederim, veririm.” (Mü’min suresi: 60) buyuruyor.” Halbuki istiyoruz vermiyor?” diye İbrahim bin Ethem’e sorduklarında, cevaben; “Allahu Teala’yı çağırırsınız, O’na itaat etmezsiniz. Kur’an-ı Kerim’i okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz. Cenab-ı Hakk’ın nimetlerinden faydalanırsınız, O’na şükretmezsiniz. Cennet’in ibadet edenler için olduğunu bilirsiniz, hazırlıkta bulunmazsınız. Cehennem’i asiler için yarattığını bilirsiniz, ondan sakınmazsınız. Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız. Ayıbınıza bakmayıp başkalarının ayıplarını araştırırsınız. Böyle olan kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına şükretsinler. Daha ne isterler? Dualarının neticesi, yalnız bu olursa yetmez mi?” buyurdu.
İbrahim Ethem, hükümdarlığı bıraktıktan sonra, bir gün deniz kenarında oturmuş yama yamıyordu. Memleketin valisi yanındakilerle birlikte oradan geçerken, İbrahim Ethem hazretlerinin başında durdu. Vali onu seyrederken şöyle düşündü: “Bak şu dünün hükümdarına! Böyle yapmakla eline ne geçti?” İbrahim Ethem, valinin aklından geçenleri anlamıştı. Kaldırıp iğnesini denize fırlattı. Sonra; “Balıklar iğnemi getirin!” dedi. Bir balık, ağzında İbrahim Ethem’in denize attığı iğneyi getirdi. İbrahim Ethem iğneyi balığın ağzından alıp sonra valiye döndü: “Elime bu iğne geçti.” buyurdu. Yani; “Ben Allahu Teala’dan gayrı olanları bırakıp bütün varlığımla O’na döndüğüm için, bu balıkları bana hizmetçi etti ve bana bu kerameti verdi.” Kerametleriyle ve insanlara nasihatleriyle meşhur olan ve sevgisi gönüllerde yaşayan İbrahim bin Ethem hazretleri buyurdu ki: “Öbür dünyada terazide en ağır amel, burada bedene en zor gelenidir.”
“İşittiğime göre, kıyamet günü insan, daha çok utansın, diye tanıdıklarının yanında hesaba çekilir.”
“İlmi, amel için öğreniniz. Çokları bunda yanıldı. İlimleri dağlar gibi büyüdü, amelleri ise zerre gibi küçüldü.”
Her zaman şöyle dua ederdi: “Ya Rabbi! Beni günah alçaklığından kurtar. Sana taat (ibadet) lezzetine ulaştır.”
Dünya nimetlerine aldanmayıp, gerektiğinde her şeyi terkedebilmenin idrakini veren Laskiye'deki İbrahim Ethem'in kabri...
Kaynak: biyografi.net