Herkesi tek tek öldürüp evine gömdü! Konya’ya damga vuran seri katil
Türkiye’nin ilk ve tek eşcinsel katili olarak tarihe geçen, ‘Çumra Canavarı’ lakabının yakıştırıldığı Abdullah Aksoy, sakinliği ve sessizliğiyle tanınırken yapılan araştırmalardan sonra 15 kişiyi öldürdüğü ortaya çıktı. Seri katil Aksoy, kandırdığı kişileri önce evine götürüp, daha sonra öldürerek evinin içerisine kurbanlarını baş aşağı gömüyordu. Tüm detaylarıyla ‘Çumra Canavarı’ haberimizin içerisinde anlatıldı.
Türkiye’nin ilk ve tek eşcinsel katili olarak tarihe geçen, ‘Çumra Canavarı’ lakabının yakıştırıldığı Abdullah Aksoy, sakinliği ve sessizliğiyle tanınırken yapılan araştırmalardan sonra 15 kişiyi öldürdüğü ortaya çıktı. Seri katil Aksoy, kandırdığı kişileri önce evine götürüp, daha sonra öldürerek evinin içerisine kurbanlarını baş aşağı gömüyordu. Tüm detaylarıyla ‘Çumra Canavarı’ haberimizin içerisinde anlatıldı.
GARİP TAVIRLARINDAN ŞÜPHELENİLDİ
Aralık 1966’da Konya’nın Çumra ilçesinde Muharrem Özkay adında bir köylü kayboldu ve eşinin yoğun ısrarıyla başlatılan aramalar bir müddet sonuçsuz kaldı. Polis soruşturma sırasındaki garip tavırlarından şüphelendiği Abdullah Aksoy (35)’u karakola çağırdı. Aksoy, biraz sıkıştırılınca, dört gün önce bir adamı evine götürdüğünü, tam evin kapısında epilepsi nöbeti geçirdiğini, kendine geldiğinde misafirini ortalarda göremediğini anlattı. Üst araması sırasında ceket cebinde bulunan iğde ve kuru üzümü gören kurbanın eşi kaybolan kocasının cebine bunları kendisinin koyduğunu ifade etti. Bu bilgiyi kanıt sayan polis zanlıyı da alarak gece yarısından sonra, bütün kasaba halkının uykuda olduğu bir saatte, gösterilen eve gitti. Ev, toprak dolgu üzerine kerpiç ve sazla yapılmıştı, iki odayla bir sofadan ibaretti. Küçük ve biçimsiz pencereleri vardı, civar tenhaydı. Evin önüne bağ çubukları dikilmişti.”
SOBASININ ALTINDA İLK CESET BULUNDU
İlk arama, oturma odasında yapıldı. Bir kenarda soba, odanın ortasında da adamın yatağı bulunuyordu. Komiser ve polis memurları bir yandan adamı sıkıştırırken, bir yandan da eşyaları karıştırıyorlardı. Bu sırada bir memurun gözüne yatak çarşafındaki kan lekeleri ilişti. Dikkatle bakılınca, odanın toprak zemininde de kan lekelerinin bulunduğu görüldü. Bir köşede yığılı eşyanın arasından kurbanın cep saati de çıkınca şüpheler kesinleşti. Araştırmayı anlamsız gözlerle seyreden katil burada da sorulara cevap vermedi ve devamlı olarak “Kendisinin bir garip olduğunu, kimseye bir zararının dokunmadığını,” tekrarladı. Bu arada, diğer odadaki kamış yığınlarının içinde cinayet aleti olduğu düşünülen kanlı bir keser bulundu. Sobanın altındaki toprak yığını kazılınca kaybolan adamın ölü bedenine ulaşıldı. Ceset çıplak olarak, başı aşağı gelecek pozisyonda gömülmüştü. Elleri, ayakları sicimle bağlanmış, kafasında geniş ve derin yaralar vardı. Boğazındaki izlerden, yaralıyken boğulmuş olduğu anlaşılıyordu.
MİSAFİR EDİP DAHA SONRA ÖLDÜRDÜĞÜNÜ İTİRAF ETTİ
Özkay’ın kaybolmadan önce cebinde bulunan beş yüz liradan fazla parası saati ve cebindeki diğer kıymetli eşyalar da alınmıştı. Ertesi gün yapılan sorguda katil, Sarıhacı köyünden 55 yaşındaki Muharrem Özkaya’yı kendisinin öldürdüğünü itiraf etti. İfadesine göre, kahvede tanıştığı Muharrem Özkaya’ya acımış ve misafir etmek üzere evine getirmişti, aralarında çıkan bir tartışma sonunda onu öldürmüştü. Yetkililer belki bu kadarla yetinip katil Abdullah Aksoy’u sadece bu suçtan yargılayacaklardı. Fakat Çumra’ya Konya’dan gelme, tecrübeli bir polis olan İbrahim Altan, savcılıktan kendisine intikal etmiş olan bütün kayıp olaylarının Abdullah Aksoy’la ilgili olabileceği görüşündeydi. Aynı fikirde olan Savcı Yüksel Mete Günel ile Komiser bu ipucunun peşini bırakmadılar ve katilin daha önce yaptırıp sattığı evlerin de aranmasına karar verdiler. Fakat kış bastırmıştı, arama bahara kaldı.
FİDAN DİKERKEN KAZMASI CESETE TAKILDI!
Bu arada, katilin sattığı evde oturmakta olan şahsa da evin sağını solunu kazmaması konusunda kesin talimat verildi. Fakat bahar gelip de toprak kabarmaya başlayınca bahçede çalışmak ihtiyacını duyan ev sahibi, fidan dikerken kazmanın ucuna bir iskeletin takıldığını gördü. Durumu derhal savcılığa ve polise bildirdi. Savcılıktaki kayıp dilekçelerinin sahipleri teker teker çağrılarak, iskelet haline gelmiş ceset kendilerine gösterildi. Tanınması mümkün olmayan iskeletin yanında bulunan para cüzdanından çıkan bir makbuz durumu aydınlattı. Makbuz, Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından verilmişti ve üzerinde isim yazılı olmamakla beraber, seri numarası belliydi. Bu ipucundan hareket eden ilgililer cesedin, 1963 yılında kaybolan, Karaman’ın Kılbasan köyünden 55 yaşındaki Himmet Yılmaz’a ait olduğunu tespit ettiler. Himmet Yılmaz, o tarihte, hayvan satın almak üzere Çumra pazarına gelmiş ve bir daha da geri dönmemişti.
EVİNDEKİ CESETLERİ BAŞ AŞAĞI SAKLADI
Haberler bu olaydan sonra basına intikal etti ve tüm yurtta bomba etkisi yarattı. Basın ve halk katile ‘Çumra Canavarı’ ismini yakıştırdı. Cinayet havadisinin dilden dile dolaştığı günlerde Çumra Savcılığı ve polis yeni cesetler aramakla meşguldü. Kayıp Himmet Yılmaz’a ait iskeletin Abdullah Aksoy’un eski evinin bahçesinde çıkması, diğer kayıpların da durumu hakkında az-çok ipucu veriyordu. Canavarın, bir mezarlık haline getirdiği ancak kazı sonucu anlaşılan Bağlar mahallesindeki evi yıkılıp temellerine kadar arandı. 30 Mart günü, Mehmet Ali Köyü’nden kayıp Mevlüt Karaca’nın; 31 Mart’ta, Elmasun Kasabası’ndan Süleyman Aslan’ın; 8 Nisan günü, Çukurçimen Köyü’nden Mehmet Can’ın iskelet haline gelmiş cesetleri ev içindeki ortalama derinliği yarım metreyi bulan kuyulardan çıkarıldı. Cesetler çukura baş aşağı konulmuştu. Mağdurların ellerini ve kollarını bağlayan ipler çürümüştü. Canavarın kurbanlarından Mevlüt Karaca, bir pancar işçisiydi. İki buçuk yıl önce bir iş için Çumra’ya gelmiş ve kendisini bir daha gören olmamıştı. Ceset tamamen iskelet haline geldiği için kimlik tespiti yanında bulunan kehribar tesbihinden yapılabildi.
ÖNCE KANDIRDI SONRA EVİNE GÖTÜRDÜ
Kurbanlardan Süleyman Aslan’ın, Abdullah Aksoy tarafından öldürülmüş olması çevre halkı hayrete düşürmüştü. Kendi yöresinde ve Çumra’da ‘Efe Süleyman’ adıyla tanınan, feleğin çemberinden geçmiş güçlü bir adamın canavarın tuzağına nasıl olup da düştüğü uzun süre tartışıldı. Efe Süleyman, 1965 yılında kaybolmuştu. Ailesi, onun, hasımları tarafından öldürülmüş olabileceğini düşünerek aramadık yer bırakmamış, bir türlü ne ölüsünden ne de dirisinden haber alabilmişti. Süleyman Efe’nin cesedi, başı gövdesinden ayrılmış olarak bulundu. Takma dişleri ve kehribar ağızlığı sayesinde kimliği tespit edilebildi. Kurbanlardan Mehmet Can ilçede bir duruşmaya gelmiş, bir daha da geri dönmemişti. Canavarın mezarlığından lâstik ayakkabıları çıkmamış olsaydı, onun da akıbeti bir sır olarak kalacaktı. Canavarın bir diğer kurbanı, 55 yaşındaki Muharrem Özkay hacdan yeni dönmüş bir arkadaşını ararken tuzağa düşmüştü. Abdullah onu “Benim babam da hacdan geldi. Gel, bize gidip sohbet edelim,” diye kandırıp evine götürmüştü.
SAKİNLİĞYLE TANINAN BİR KATİLDİ
Yapılan tıbbi muayeneler ve Aksoy’un davetine icabet edip elinden sağ kurtulan şahitlerin beyanlarına göre katilin hem pasif hem aktif homoseksüel olduğu belirlendi. Katil kurbanlarını ellili yaşlarında kasaba dışından ziyarete gelen erkekler arasından seçiyordu. Verilen ifadelerde genelde sessiz ve yalnız olmayı tercih ettiği ancak kasaba pazarının kurulduğu günlerde dışarıdan gelen kişilerle sohbet ettiği ve dostluk kurmaya çalıştığı söylendi. Farklı bahanelerle evine davet ettiği kişileri tehditle ilişkiye zorluyor, direnmeleri durumunda öfkelenerek keserle başlarına vurmak suretiyle öldürüp açtığı çukurlara baş aşağı gömüyordu. Oturacağı evlerin kasabanın kenar mahallelerinde olmasına dikkat ediyor, sık sık ev değiştirerek yeni kurbanlarını gömecek alanlar yaratıyordu. İbadet için sık sık camiye gidişi ve sakin tabiatı çevresinde olduğundan farklı bir izlenim yaratıyordu.
KİMSESİ YOKTU
Sıkça geçirdiği epilepsi nöbetleri nedeniyle vücudundaki yara ve berelenmeler kimseyi şüphelendirmemişti. İki kez evlenmiş ancak eşleri tarafından terkedilmişti. Çocuğu yoktu. Anne babası hayattaydı ancak onu evlatlıktan reddetmişti. Kardeşleri ile görüşmediği biliniyordu. Verdiği ifadede cinayetleri kriz anında işlediğini ve olayı hatırlamadığını iddia etse de cesetleri saklamakta gösterdiği maharet, nöbetler sırasında kendisini tamamen kaybetmediği hatta yaptığı işleri enine boyuna düşünüp planladığı kanısını uyandırmaktadır. Cesetlerin gün ışığına çıkmasından sonra Aksoy’un saldırısına uğrayıp kurtulan başka kurbanlar ortaya çıktı. Utançlarından, başlarına gelenleri en yakınlarından bile saklayan bu şahıslar yaşadıkları korkunç olayları anlatmaya başladılar.
‘MEZARIMI KAZIYORDU AMA ELİNDEN KAÇTIM’
Bunlardan Türkmen Cami köyünden Salih Öner şunları anlatıyor; “Onunla aynı inşaatta çalışıyordum. Bir gün bana, kendisinin iyi bir insan olduğunu, bu yüzden de bana acıdığını, kimsesizliğime dayanamadığını söyledi ve yalnız kaldığı evinde beraber oturmamızı teklif etti. Önce kabul etmedim. Fakat ısrar edince razı oldum ve bir akşam, yatsı namazından sonra çıkıp evine gittik. Bir tek yatağı vardı ve yerde serili duruyordu. Mecburen beraber yattık. Gecenin bir vaktinde, onun ensemde dolaşan nefesiyle uyandım. Kibrit çakıp yüzünü görmek istedim. Çok öfkelendi. Bir anda yastığının altına soktuğu elinde bir keser gördüm. Ben sadece korkutmak istiyor sanmıştım. Halbuki o vurmaya başlamıştı bile. Aman demeye kalmadı, bayılmışım. Kendime geldiğimde bahçeden gelen küfürlerini duydum. Elinde kazma, çukur kazıyordu. Şimdi anlıyorum ki bu çukur benim içindi, öldüğümü sanmıştı. Zorla kendimi toplayıp pencereden kaçtım. O hâlâ arkamdan sövüyordu fakat peşime düşmedi.”
ÇUMRA’NIN CANAVARIYDI!
Bu olay daha sonra adalete intikal etmiş ve Abdullah Aksoy, Salih Öner’in, kendisine tecavüz etmek istediğini, bu arada parasını da aldığını ileri sürerek davacı olmuştu. Mahkeme, Abdullah Aksoy’u haklı bulmuş ve Salih Öner bu davada iki ay hapis cezasına mahkum edilmişti. Belki de bu olaydan ders alan Çumra Canavarı sonraki saldırılarında kurbanlarının ellerini ayaklarını bağlamayı ihmal etmemişti. Katilin elinden kurtulan bir diğer kişi, Türkmenköyü bekçisi Ahmet Kurtu’ydu. Kaybolan danasını aramak için mahalleler arasında dolaşırken Çumra Canavarı’na rastlamıştı. Dananın evinde olduğunu söyleyerek kurbanı kandıran Aksoy, keser tehdidiyle Kurtu’ya tecavüz etmiş, her nasılsa kurbanını serbest bırakmıştı. Bir başka şahit ise yanında taşıdığı bıçak sayesinde Canavar’ı korkutup kurtulduğunu anlattı. Aksoy’un elinden kurtulan kişilerin yaşadıklarını toplumdan olumsuz tepki alacaklarını düşünerek anlatmaması katilin kötücül faaliyetlerine devam etmesini desteklemiştir.
SU BORUSUNA KENDİNİ ASARAK İNTİHAR ETTİ
Çumra Canavarı yirmi gün Çumra Cezaevi’nde kaldıktan sonra, Konya Cezaevi’ne aktarıldı. Burada genel koğuşa konulan katil, bütün gün tek başına oturuyor, sorulan hiçbir soruya cevap vermiyordu. Okuma yazma bilmediği halde gazeteleri, özellikle mahallî gazeteleri merakla takip ediyordu. Koğuşta gördüğü kötü muamele nedeniyle tek kişilik hücreye naklini istedi. İşlediği cinayetler sonrası idama mahkûm edileceğini kendisi de dahil birçok kişi tahmin ediyordu. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmasının yapılmasına altı gün kala tuvaletteki su borusuna kendini kuşağıyla asarak intihar etti. Cenazesine ailesinden kimse sahip çıkmadı. Konya Belediyesi tarafından kimsesizler mezarlığına gömüldü. Yapılan araştırmalar neticesinde kriminoloji tarihine Türkiye’nin ilk eşcinsel seri katili olarak geçen Abdullah Aksoy’un 1962-1967 yılları arasında içlerinde Çatalhöyük’te çalışmaya gelen iki Alman arkeolog ve üç teknisyen işçinin de bulunduğu on üç kişiyi (bazı kaynaklara göre on beş) öldürdüğü iddia edilmiştir. İşlediği cinayetlerin bir kısmı ölümünden yirmi üç sene sonra, 1990 yılında ortaya çıktı.