Hasan Mutluoğlu
Hasan Mutluoğlu GERÇEKLERİ GÖREBİLMEK

GERÇEKLERİ GÖREBİLMEK

Üzerinde yaşadığımız coğrafya, dünya üzerindeki coğrafi konumu itibarı ile her zaman hareketli olmak durumunda olduğunu yaşayarak görüyoruz.

Bu coğrafyada yaşamanın ve tutunmanın zor olduğunu, geçmişten biliyor, şimdi de yaşayarak öğrenme durumunda kalıyoruz.

Ekonomik, siyasi (dünya hakimiyeti), yönlerden  “Türkiye Türklere(Müslüman) bırakılamayacak kadar önemli”  coğrafi konuma sahip bir ülkedir.

Bizim düşmanlarımızın düşmanlığı yeni değildir. Bu düşmanlık, Anadolu’ya ayak bastığımız andan itibaren sistemli hale gelmiş, şiddeti giderek artmış, kendi içimizden işi kolaylaştırıcı muhataplar vasıtası ile, içinden çıkılması zor bir gerçek haline getirilmiştir.

Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Alp Arslan’nın Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya yönelmesi ile başlayan Haçlı Seferleri, günümüzde de isim değiştirerek bütün şiddeti ile devam etmekte.

Bizim düşmanlarımızın yeni olmadığını, 1071 den beri bizlere düşman olanlar kimler idi –biliyorsak- bugün de aynı düşmanla karşı karşıya olduğumuzu bilmek zorundayız.

Gerçek tarihimiz –uzak ve yakın- malesef okullarımızda bizlere öğretilmiyor. Gerçekleri bilmeden, günümüz olaylarının anlamını kavramakta zorluk çekiyoruz.

Yakın tarihimizden bir örnek vererek, bilmemiz gereken tarihi gerçeklere vurgu yapmak istiyorum.

Cumhuriyet tarihimizi yakından ilgilendiren “Hayım Nahum Doktrini” diye bilinen tarihi bir gerçeği biliyor muyuz? Tarih derslerinde okumamışsak, bu gerçeği ve buna benzer üzerleri maksatlı örtülmüş gerçekleri nereden bileceğiz!??

Önemli siyasetçilerimizden, Rahmetli Erbakan Hoca, “Hayım Nahum Doktrini” gerçeğini anlamadan hedeflerin doğru çizilemeyeceğini, düşmanların gerçek niyetlerinin anlaşılamıyacağını ifade ederdi.

Rahmetli Erbakan Hocanın siyasi literatüre mal etmeye çalıştığı gerçekleri, örtmek, magazinleştirmek, hayali varsayımlar olarak kabul etrmek için, elden gelen her şey yapılmıştı.

“Hayım Nahum Doktrini” gerçeğini; Erbakan Hoca şu şekilde izah ediyordu:

“Hayım Nahum Manisa kökenli Yahudi bir hahamdır. Cumhuriyetin kuruluşunda, Lozan görüşmelerinde perde arkasında en etkili isimlerden biri olduğu, esas amacının Türkleri İslamdan ayırarak, İsrail (Yahudi) egemen gücü emrine vermek.

Bunu gerçekleştirebilmek için: Türkleri; aç bırakmak, işsiz bırakmak, borca esir etmek, dininden uzaklaştırmak, bölüp birbirine düşürmek, yumuşak lokma haline getirmek.”

Lozan görüşmelerinde İngiliz Lord Curzon ile Hayım Nahum’un aralarında vardıkları mutabakat neticesinde, “Türkiye’ye bazı bedeller vermek ve istiklalini kabul etmek mukabilinde ona İslamiyet’e arka döndürtmenin mümkün olabileceği” anlaşılmıştı.

Lozan görüşmelerinde Lord Curzon’nun “Türkiye İslami alakasını ve İslam temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle birliğe girmiş olur, biz de kendisine dilediğini veririz.” İfadeleri, günümüz gerçeklerinin aydınlanmasını ne kadar kolaylaştırıyor.

Ülkemizin, İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı problemlerin çözümü, yeniden Türkiye’nin olması gereken güce kavuşması ile olabileceği tarihi bir gerçek.

Küçük hesapların peşinden koşmak, insanımıza, ülkemize hiç bir şey kazandırmadığını, kazandıramayacağını hala anlamamak için neden israr ediliyor!?? “Anlayan varsa beri gelsin.

Seçim atmosferinde “Siyaseten söylenmiş sözler” duymak istemiyoruz. Genel olarak; aşırı vaat, muhatabı karalama, muhatabı küçük görme ve küçük düşürme gibi aşırılıklarla muhatap olmak istemiyoruz.

Siyasi mücadele; bölücü, parçalayıcı, kamplaştırıcı, gerilim arttırıcı olmamalı, normal seyrinde, birleştirici ve bütünleştirici bir uslüpla yapılmalıdır.

Siyasetçilerin kullanacağı dil ve uslüp, milli değerlerimize, dini değerlerimize, “Kültür atlasımızda var olan kadim değerlerimize” uygun olursa, “Yeniden Büyük Türkiye”  sevdasının daha hızlı gerçekleşebileceği umudundayız.

Günümüzde siyaset sahnesinde olanlar; “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız.” Ve “Kanımız aksa da zafer İslamın.”  Sloganları ile büyümediler mi?

Geçmişte bizi heyecanlandıran bu gibi söylemler arkasında hala duruluyorsa, siyasette kullanılan dil ve söylemlerden mümkün olduğunca uzaklaşılması gerekir.

Bu vatan üzerinde doğup yaşayan her fert, bu yurdun öz evladı ve sahibidir. Birlik mayamız İslam kardeşliği ve hoşgörüsüdür.

Biz Müslümanız, Türkiye bizim vatanımız diyen herkesin, birliğimiz, dirliğimiz için gerekenleri yapmak boynumuzun borcudur.

Başta; siyaset ile uğraşanlar bunu böyle bilsinler. Bilmek istemeyenlere de öğretmek bizim en önemli görevimiz olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Mutluoğlu Arşivi