GENÇLİĞE YÖN VERMEK/FARKETTİRMEK
Bu gençlik nereye doğru koşuyor/koşmalı? Daha genel bir formatta soru sormak gerekirse, başlıktaki ifadeyi açabilecek soru, yönümüz nereye..?
Bu soruların cevabı, düşünce farklılıklarına göre değişik olması şaşırtıcı olmayacaktır.
Belirli yaş seviyesi üzerinde olan, yaşantı tecrubesi olan fertleri devreye sokarak, bu ülkenin geleceği ile doğrudan alakalı gençlik üzerinde durup yön belirlemekte yarar var.
Ülkemizin geleceğini omuzlayacak olan gençliğin nasıl olması gerektiğine dair kafa yormak lazım. Lazım demek hafif kalır. Gençlikle gereğinden fazla ilgilenmek gerekir.
Etrafımızda, yakın çevremizde, ailemizde yetişen çocuklarımızın, gençlerimizin kişisel özellikleririni, davranışlarını gözlemliyoruz.
Gençlerin hareketlerine, davranışlarına, seçmeye çalıştıkları hayat tarzına bakıldığında, endişeleniyoruz. Geçmişimizden kopuk, kültürümüzle alakasız hayat tarzı, geleceğimiz adına bizi endişeye sevkediyor.
Geleceğimizi güzelleştirmek, sağlıklı “Sevgi toplumu” oluşturabilmek için, gençlerimizin çocukluktan itibaren, toplum görevini alacağı aşamaya kadar, hatta görevini ifa ettiği zaman diliminde de olması gereken “Kişisel niteliği” kazandırmak için gerekenleri yapmak hem devletin, hem de bizlerin asli ve önemli bir görevi olduğunu unutmuyoruz.
Kişi kendisini; davranışları, konuşmaları, mesleği, özel ilgi alanları ile toplumda kendisini farkettirir, gerçeğini hepimiz biliriz.
Kişisel özelliklerden hareket ederek, gençlerin yönlerini belirlemede/farkettirmede yardımcı olmak için nelerin yapılabileceğini ortaya koymaya çalışalım.
Yön belirlemede, farkettirmede yapılabilecekler olanlardan bir kısmını şu şekilde sıralamak mümkün:
-Rahat hareket etme anlayışını, cıvık davranışlardan ayırmak,
-Farklılık adına, saçma sapan işler yapmamak,
-Hitaplarda saygıyı aramak yerine, davranışlarda saygıya itibar etme/ettirme,
-İtibarın ünvanlarda değil, sade insan olmakla alakalı olduğunu,
-Hayata iyimser yaklaşmak, etrafdaki güzelliklerin fark edilmesini sağlamak,
-Güncelliği kaybetmemek, her an yenilenmek,
-Her türlü arkadaşlığı önemsemek, “ Robot yaşantı” fomatından uzak kalmanın gereği olduğunu bilmek,
-Tanınmanın fiziki görünüşle, giyinme ve modayı takip etmekle olamayacağını, kültürel kazanımlarla, güzel ifade tarzı ve davranışlarla olabileceğini,
-Başarının, mesleğine uygun hedeflerin belirlenerek unutmadan takiple gerçekleşebileceğini,
-Gurur insanı aldatan bir kavram ve bir davranış olduğundan, yanına yaklaşılmaması gerektiğini,
-Şahsi özelliği öne çıkarmak yerine, yapılan işi öne çıkarmayı, önemsemeyi,
-Dünya çapında geçerli olabilecek, benimsenen bir yabancı dil öğrenmek ve bilmenin önemli bir farklılık olabileceğini,
Alış-verişlerde gücünün yeteceğini bildiği malı alma yerine, aynı işi görebilecek özellikte uygun olanların alınmasının daha iyi olacağını,
-Aile bütünlüğünün, birlikte yaşamanın temelini oluşturduğunu,
-Sade yaşantının, tabii ortamların, özellikle ailenin geçmiş yaşantı ortamından kopmadan yaşamanın, sadelik kazandırdığını,
-Gelir – gider dengesini bilmek, giderlere dikkat ederek tasarruf yapmayı,
-Yapılan işleri başarılı olak için değil, işi gerektiği şekilde, düzgün yapmaya,
-Dil kirliliğinin sebep olacağı zararları farkettirmeye,
-Okumayı önemsemeyi, kazanımların okumaktan geçtiğini bilmeyi,
-İsrafın felakete, yokluğa, yoksulluğa sebebiyet vereceğini/verdiğini,
-Allah’a inanmanın, Allah’a kul olmanın gerçek özgürlük kazandırdığını,
-Allah’a kulluk görevi olan ibadetleri, gösterişten uzak bir şekilde yapmanın dünya ve ahirette mutluluğu kazandıracağını, şahsiyetli bir insan olmayı sağladığını,
-Kadim kültür kaynaklarımızın temeli, Vahiy (Kur’an) ve Risalet (Sünnet) ile buluşmanın ve öğrenmenin gereğini yapmayı,
-Severek yapabileceği bir meslek alanını seçebilmeyi, sağlamak gerekir.
Sıralamaya çalıştığım tespitlere yenilerini eklemek elbette mümkün. Yapmak itediğim şey, düşünce ufkunun yolculuğuna çıkabilmeyi sağlamak.
Alman düşünür ve şairi GOETHE’nin veciz bir sözü ile yazımı sonlandırmak istiyorum.
“HERKES AYNI ŞEYİ BİLİYORSA, KİMSE DÜŞÜNMÜYOR DEMEKTİR.”