ÇANAKKALE ve 18 MART
Mart ayı bizim ve tarihimiz için önemli bir zaman dilimidir. Tarih yolculuğunda çok önem arz eden Çanakkale Savaşları ve Zaferi bu ayın zaman diliminde cereyan etmiştir.
Bu yazımda, Çanakkale Savaşının seyrini yazmak istemiyorum. Sayısız kitaplar, makaleler yazıldı. Mutlaka çoğunu okumuşsunuzdur.
Dinlediklerimiz, okuduklarımız, okullarda tarih derslerinde öğrendiklerimizi harmanladığımız zaman, kendi beleğimizde bir Çanakkale anlayışının oluştuğunu fark ederiz.
Son 10 yılda, Çanakkale Zaferinin asli ruhuna uygun hale getirilen Gelibolu Yarımadası ziyaretleri de, Çanakkale ruhunun yeniden yeşermesine vesile olmakta.
Çanakkale’ye yaptığım her ziyaretin sonunda, kendimi daha da güçlenen manevi duygular sarmalında buldum.
Çanakkale Zaferini tam manası ile değerlendirebilme cesaretini kendimde asla bulamam. Buna rağmen, bazen cesaretlenerek, -cahil cesur olur- düşüncelerimi ifade etmeye çalışırım.
Çanakkale savaşları 99 yıl öncesinde yaşanmış, etkileri hala devam ediyor. Aslında, Çanakkale Savaşı hala bitmedi. Etkilerini hala bölgemizde, hatta bütün dünyada yaşamaktayız.
Balkanlarda, Kuzey Afrika’da, Orta Doğuda bulunan ülkelerin çektiği sancılar, sıkıntılar onun tezahürü değil mi?
Osmanlı Devleti’nin bakiyesi devletlerin hala yerine oturamamış statüleri, sınır mücadeleleri, gözümüzün önünde olan en önemli gerçeklerdir.
Rusya ve Ukrayna arasında başlayan gerginlik ve mücadele gözümüzün önünde. Kırım Özerk Cumhuriyetinde yaşananlar.
Bütün dünyayı ve en çok da bizi ilgilendiren, varlık ve bakamız için önem arz eden komşularımızda yaşanan olaylar gösteriyor ki; hala, Çanakkale Savaşı sona ermemiştir.
Değerli dostum ŞAZELİ ÇUGEN beyin kaleme aldığı önemli bir yazıdan şu alıntıyı paylaşmak istiyorum.
“ANADOLUM
Üç kıtanın Altın GERDANLIĞI
Yedi denizin JEOPOLİTİĞİ..
Medeniyetlerin Humuslu TOPRAĞI
Ulu devletlerin Nehir YATAĞI,
Ata yadigarı, ana yurdum.
HİLALLERİN Kızıl elması ANADOLUM...”
Anadolu, yurdumuz için tehlike çanları çalıyor. Bu durumu görebilecek sağduyu nerede?
Biz sadece kendimizden sorumlu değiliz. Sorumluluk nereden başlayıp nereden bittiğini düşünmek zorundayız.
17 Aralıktan bu zamana kadar bir hayli zaman geçti. Hala kavgaları, ağız dalaşını sonlandıramadık.
Seçim konuşmalarındaki üslup, söylenenler bıkkınlık oluşturmaya başladı. Devlet otoritesinin zayıflatılmasına çalışmak, kimsenin gündeminde olamaz/olmamalı.
Seçimin gerginliği taraflar arasında normal çizgiye gelindiğinde aşılabilir. Hayatı kolaylaştırmak, yaşanır hale getirmek gerekir.
Devlet otoritesinin önemini, devlet otoritesinin temsilcisi olan devlet başkanına duanın gereğini ortaya koyan FUDAYL BİN İYAZ’ın (R.A) şu sözü ile yazımı sonlandırmak istiyorum.
“Şayet benim, kabul olacağı kesin olan bir dua hakkım olsaydı, onu devlet başkanından başkasına yapmazdım.”
Evet; insanın kendisi fert, devlet başkanı bütün millet.