Bugün tedavülde bulunan kağıt para dinen para sayılır mı?
İslâm iktisadına göre ekonomik değeri olan şeyler dört çeşittir.
a) Altın ve gümüşten basılan paralar. Bunlar yalnız satış bedeli olur.
b) Hem satış bedeli, hem de satılan mal olabilenler. Misli mallar bu gruba girer. Buğday, arpa, pirinç, demir, çimento gibi hacim veya ağırlık ölçüsü ile alınıp satılan standart şeyler bu niteliktedir.
c) Elbise, hayvan, arsa, ev, daire, dükkân gibi kıyemî olan şeyler. Bunlar yalnız satılan mal olabilir. Standart olmadıkları için zimmet borcu yapılamazlar. Bu yüzden satış bedeli olarak belirlenmeye de elverişli değildirler.
d) Temelde satış bedeli olmadığı halde devlet veya toplum tarafından kendisine verilen değer sebebiyle satış bedeli (semen) olarak kabul edilen şeyler. Bunların değeri itibaridir. Fels ve kağıt para bu niteliktedir.
Hz. Peygamber döneminde, hicazda yalnız altın veya gümüş para kullanılıyordu. Altının birimi dinar (yaklaşık 4 gr.), gümüşün ise dirhem (2.8 gr) idi. Emevîler (661-750 M.) döneminden itibaren, küçük alış-verişlerde kullanılmak üzere, piyasanın ufaklık para ihtiyacı için, fels adı verilen bakır, nikel, kalay karışımı madeni paralar yayılmaya başladı. Altın ve gümüş para, gerçek maden değeri ile piyasada dolaşırken, madeni paralar itibarî değerle işlem görür oldu. Bu yüzden Ebu Yusuf, bu paraları o bölgedeki altın veya gümüş paraya endeksleyerek, değer kaybının faiz olmayacağını söylemiştir.
Kağıt paranın tarihi çok eskilere dayanır. Avusturyalı iktisatçı Dobretsberger Mısır’da M.Ö. 1600 yıllarında banknot tedavül edildiğinin belirlendiğini söyler. Bu ülkede halk elindeki altın, mücevherat ve zahireyi saklanmak üzere devlet hazine ve depolarına teslim eder, buna karşılık kendisine emanet bıraktığı şeylerin değerini bildiren bir makbuz verilirdi. Ticaretle uğraşanlar bu makbuzları mal ve para yerine kabul ediyordu. Hatta belgeler Fenike ve Mezopotamya’da da dolaşıyordu..( Feridun Ergin, İktisat, s. 569) Bu uygulama Kur’an-ı Kerim’de Yusuf suresinde açıklanan Hz. Yusuf’un, devletin hazine ve ekonomik işlerini üstlendiği devreye rastlar. Yusuf (a.s) yedi bolluk yıllarında halkın elindeki fazla ürünleri depolamış kıtlık yıllarının sıkıntısı bu şekilde atlatılmıştır.( bk. Yûsuf, 12/47 vd) Arkasında mislî (standart) mallar bulunan makbuzlar da temsilî para olmalıdır.
Kağıt paranın yaygınlaşması XVII. yüzyılda İngiltere ve İsveç’teki uygulamalarla olmuştur. Halk elindeki altın ve kıymetli eşyayı devlet depolarına ve daha sonra sarraflara vermeye başlamış, sarrafların emanet bırakanlara verdiği “golds-mith’s notes” denilen makbuzlar para yerine kullanılmıştır.( Ergin, age, 560, 670)
Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. yüzyılın ikinci yarısında, bir altın lira (yaklaşık 7 gr.) yüz kuruş itibar edilerek kağıt para “kâime” basıldı. Ancak kısa sürede kâime altın karşısında değer kaybetmeye başlayınca borçlular gerek devlete, gerekse şahıslara olan borçlarını altın yerine, bu kâime ile ödemeyi tercih etmeye başladılar. Bunun üzerine fetva ve kararnâmelerde, borç altın lirayla ödenecekse tam miktarınca, kâime ile ödenecekse, o günün altın kuru üzerinden ödenmesi istenmiştir.( bk. Abdülaziz Bayındır, “Paranın Değer Kaybetmesiyle Ortaya Çıkan Problemler ve İslâm Hukukuna Göre Çözüm Yolları”, İstanbul 1983, s. 27 vd; Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslâmî Yaklaşımlar, s. 41-43) Burada kâimelerin altın lira karşısındaki değer kaybından doğan fark, faiz sayılmamıştır.
Başlangıçta üzerinde temsil ettiği altın miktarı yazılı bulunan kağıt paraya, altın hükümlerini uygulamakta açıklık vardı. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kağıt paranın altınla bağı koparılmış ve merkez bankalarında tonlarca altının bloke edilmesine gerek olmadığı, çünkü kağıt paranın değerini devletin ekonomik gücünden aldığı esası kabul edilmiştir. Enflasyon endekslerinin sağlıklı olmaması, bölgeden bölgeye hatta şehirden şehre değişiklik göstermesi sebebiyle, kağıt para için belirsizlik dönemi başladı.
Ebu Yusuf’a (ö.182/798) göre piyasada gerçek değeri dışında itibarî bir değer kazanan paralarla (fels) yapılan borçlanmalarda, borç ödenirken, paranın değerinde meydana gelen düşme veya yükselmenin (enflasyon ve deflasyonun) dikkate alınması gerekir. Bu fark, ödünç para borcunda “teslim tarihi”, alış-verişten doğan borçta ise, “malın satım tarihi” esas alınarak “istikrarlı bir para” ya endeksleme yoluyla hesaplanır. Ebû Yûsuf kendi döneminde istikrarlı bulduğu gümüş parayı (dirhem) baz almıştır. Günümüzde gümüş önemli ölçüde değer kaybına uğradığı için, endekslemede altın çeşidi baz olarak alınmalıdır. Bu konuyu iyi anlayan İslam hukukçu ve iktisatçılarını ortak bir görüşe ulaştırmasını Cenab-ı Hak’tan dileriz.
Allah’a hamd ve Hz. Muhammed’e salât ve selâm ile sözlerimiz burada tamamlandı. Biz olanca dikkat ve mesaimizi sarfederek Allah ve Rasûlü’nün ibadetlerle ve toplumun sürekli ihtiyaç duyduğu günlük çeşitli meselelerle ilgili hükümlerini tespit etmeye çalıştık. En doğrusunu ve en güzelini yüce Allah bilir.