Bir kitap bir inceleme: Küçük Ağa-Tarık Buğra

Gazetemiz Yeni Haber tarafından günlük hazırlanan "Kültür Sanat" köşemizde bugünün kitap incelemesi: Küçük Ağa-Tarık Buğra

Bir kitap bir inceleme: Küçük Ağa-Tarık Buğra

Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır. Tarık Buğra'nın kendi deyişiyle Küçük Ağa, destanlara yakışır bir konuyu ele almasına rağmen, destan değil, gerçekliği anlatan bir romandır. İttihatçıların ve Kuvvacıların değil, inanç ve gelenek kalıtıyla başbaşa, ilk kez kendisi ve kendi adına geleceği için karar vermeye çalışan bir ahalinin kahramanı oldu bir roman. Şimdilerde Küçük Ağa'yı okumak, güncelliğini bir kez daha kazanmış bir öyküyü, sorunsalı yeniden okumak demektir.

kucuk-aga-tarik-bugra.jpg

‘SENİN CEDLERİN DEFALARCA KONSTANTİNİYYE DİYE SEFERE ÇIKTILAR’

Tarihe ilginiz varsa ya da Milli Mücadele Dönemi hakkında ufak bilgilere sahip olmak istiyorsanız Küçük Ağa kitabını severek okuyacağınıza eminim. Tek sıkıntısı dilinin biraz ağır oluşu… Ama TDK’dan yararlanılarak okunabilir diye düşünüyorum. Muazzam bir anlatımı var Tarık Buğra’nın… Aslında Milli Mücadele Dönemi ile ilgili yazılan romanlar hep daha şatafatlı ve destansı olur bildiğiniz üzere… Hep rütbeli insanların ağzından yazılan yüceltici anlatım tarzına sahip kitaplardır bunlar. Küçük Ağa’da ise tam tersi hiçbir zaman isimleri Türk halkı tarafından bilinmeyecek fakat vatanı için mücadele etmeyi de hiç bırakmayacak insanlar anlatılıyor. Romanda geçen şu cümleler o dönemi çok net anlatıyor; “Bir millet mezarının kıyısında boğuşuyor, yeniden hayata katılmak için dişini tırnağına takıyordu. Fakat zor olan zaferdi, zaferden sonrasıydı. Başlangıç bu günler değildi, başlangıç zafer denilen şey olacaktı. Başlangıç yani Türkiye'nin hayatıyla ilgili asıl savaşın başlangıcı... Bu savaş zaferden sonra başlayacak; iyilerle kötüler, mideciler ve budalalarla vatanseverler arasında geçecekti.” Son olarak şu alıntıları yapmadan geçemeyeceğim. “Sen Müslümansın ve Osmanlısın. Bunun ne demek olduğunu sana söyleyeyim mi? Dinle: Senin cedlerin defalarca ve defalarca Konstantiniyye diye sefere çıktılar.”

YERLİ DÜŞÜNCENİN SESİ: TARIK BUĞRA

Tarık Buğra, 1918 yılında Konya’nın Akşehir ilçesinde, Mehmet Nazım Bey ve Nazike Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi. İstanbul Erkek Lisesi ve Konya Lisesi’nde öğrenim gördü. Edebiyata olan ilgisi lsie döneminde başladı.  Farklı tarihlerde İstanbul Üniversitesi’nde Tıp Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi’nde öğrenim gördüyse de hiçbirinden mezun olamadı. 1942 yılında askere giden Tarık Buğra, ilk edebi çalışması olan “Akümülatörlü Radyo” adlı piyesini bu dönemde hazırladı. 1948 yılında Cumhuriyet gazetesinin düzenlemiş olduğu bir yarışmada, “Oğlumuz” adlı öyküsü ile ikinci oldu. Bu başarı, yazarlık kariyeri için oldukça önemliydi; edebiyat çevrelerinde tanınmasını sağlamıştı. Bu tarihten sonra çeşitli dergilerde ve gazetelerde öyküleri yayımlandı. 1949 yılında “Nasrettin Hoca” adlı bir gazete çıkarmaya başladı. 1951 yılında gazeteyi satarak İstanbul’a gitti. Gazeteci olarak Vatan, Milliyet, Tercüman, Yeni Gün ve Türkiye Spor gazetelerinde görev yaptı. 1969 yılında Milli Mücadele döneminde yaşanılan zorlukları anlatan “Küçük Ağa” adlı romanı yayımlandı. 1973 yılında Osman Gazi’nin yaşamını ve Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecini anlattığı “Osmancık” adlı romanı yayımlandı. 1991 yılında Devlet Sanatçısı unvanına layık görüldü. Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde hayatını kaybetti.

yerli-dusuncenin-sesitarik-bugra.jpg